NEDEN DEPORT EDİLDİM -24-

#6215 Ekleme Tarihi 21/11/2019 11:23:55

Benim vatandaki en önemli misyonum diasporada ne anlattıysak vatanda da anlatmaya devam etmek, politik yaşamın içinde olmak, böylece politik düşüncelerimizi meşrulaştırmaktı.

Vatan ile diaspora arasında ideolojik-politik birlikten bahsediyorsak, politik duruşumuzun Rusya’da da meşru olduğunu görmeli ve göstermeliydik.

Bunun bir bedeli olabilirdi, ama göze almaya değerdi. Yoksa vatana dönen arkadaşlarımız, vatanda tutunabilmek için politik ilişkilerin dışında kalacak, vatan ile diaspora arasında ideolojik-politik köprüler kurmamız mümkün olmayacaktı.

Yani elbette ki vatana yaşamaya gittim. Ama ruhumla, kalbimle, beynimle ve siyasi birikimimle. Orada sadece nefes alıp vermek, gündelik yaşamın içinde erimek değil, yasal politik mücadelenin de içinde olmak istiyordum.

Buna, Çerkesya Hareketi olarak birlikte karar verdik.

Oturumum iptal edildikten sonra suçu bende, yaptıklarımda ve/veya söylediklerimde arayanlar, "rahat durmalıydın, şunu yazmamalı, bunu yapmamalıydın..." diyenler oldu, ama hiçbiri "şu yaptığın yasadışıydı" diyemedi. Diyemezler de. Çünkü Çerkesya Hareketi yasal, meşru, demokratik ve barışçıl bir mücadeledir.

Neden suçu bende veya bizde aradılar? Bunu anlatmak için bu kadar yazıyorum ya. Sorun, hem diasporada hem de vatanda politik mücadeleye bakış açımızda. Aramızdaki farkta.

Biz demokratik hak ve özgürlüklerimizin farkında ve bilincinde değiliz, istemiyoruz, talep etmiyoruz... Önümüze bir engel çıktığında, orada duruyor, "tamam sınır burası" diyoruz.

Bu engel bazen bir yasa, bazen bir önyargı, bazen bir alışkanlık... veya bir "thamate" oluyor. Bazen de, yıllardır sosyal kültürel faaliyetlerle oyalanan Çerkes halkının konformizmi.

Çerkesya Hareketi ama, Çerkes Sorunu'nu çözebilmek ve Çerkes halkının geleceğini garanti altına alabilmek için bütün bu engelleri aşmamız gerektiğine inanıyor, bunu, pratikte de örgütlemeye çalışıyor.

Yani beni Hauti'ye şikayet ederken dile getirdikleri o "toplumu geriyor, bölüyor..." söylemleri, aslında bizim politik duruşumuz ve/veya onların bizim eleştirdiğimiz yanlışları.

Sen, bir önyargıyı bile engel ve sınır olarak görürsen, ileri doğru bir adım atma ve engeli aşma cesaretin yoksa, elbette gerilirsin!

Peki biz, bize çizilen sınırlar içerisinde oynamaya devam edersek Çerkes Sorunu çözülür mü? Bize bu sınırları çizenler aptal mı?

Biz bu sınırları zorlamak istedik, bu nedenle gerildiler ve suçu bende-bizde aradılar.

Psikolojinin "akla uygun hale getirme", "kendini aldatma" gibi savunma mekanizmalarına teslim oldular.

Demokrasiyi içselleştirememiş olmaları, farklı bir politik duruşumuzun olmasını hazmedememeleri, yaşanan kimi "sevimsiz" tartışmalar, bizi her fırsatta karalamaları ve birilerinin ( bazılarının ) uydurdukları yalanlara inanmaları harekete geçmekte isteksiz olmalarında etkili oldu.

Belki "iyi oldu" demediler, ama inisiyatif almak da istemediler...

Yoksa yasadışı bir faaliyetim olmadığı, hatta dava açıldıktan sonra hakkımda "cezai ve idari hiç bir soruşturma açılmadığı"na dair bir "temiz" kağıdı olduğu halde "bu adam bir suç işlemişse gerekirse asın, ama suçu ne, söyleyin?" diyememeleri, yasal haklarımızı bile savunamamaları, yasadışı, hukuk dışı uygulamaları protesto edememeleri başka nasıl açıklanabilir?

Attachment

2018 yılının Haziran ayında oturumum çıktı. Sevindim, çok sevindim. Çünkü bu oturum izni, hem vatanda politik kimliğimle yaşayabileceğim hem de Çerkesya Hareketi’nin Rusya’da yasal olduğu anlamına geliyordu.

Bana hep politik çalışmalarım, yazıp çizdiklerim ve söylediklerim nedeniyle “seni orada yaşatmazlar, tutunamazsın” demişlerdi. Ama işte vatandaydım. Ve araya bir “dayı”mı sokmadan veya rüşvet vermeden oturum aldım.

Bu, politik olarak büyük bir kazanımdı.

Çünkü demek ki, bize sürekli söylenen, “sakın onu yazma, bunu söyleme, şunu yapma… Yoksa vatana dönemezsin, orada seni yaşatmazlar” gibi uyarıların hepsi uyduruktu.

Bize bu uyarıları yapanlar, ya bilmeden konuşuyor ya da kendi politik duruşlarını ve yaşam tarzlarını meşrulaştırmak; insanları bizden, bizim politik düşüncelerimizden uzaklaştırmak, bizi izole etmek istiyorlardı.

Benim oturum almam bunun da bir tesciliydi.

Sözde vatanı dürbünle bile göremeyecektim, ama işte oturum almıştım. Hem de diasporadaki politik duruşumda ve söylemlerinde hiçbir değişiklik yapmadan.

Ama birileri bunu kendilerine büyük bir tehdit olarak gördüler!

Oturumu aldıktan sonra hemen kendime ev için arsa bakmaya başladım. Murat Karden’le birlikte gezdik, planlar yaptık. Sonra Türkiye’ye geldim. Bir ay kaldım ve 8-9 Eylül 2018 günü Nalchık'a geri döndüm.

10 gün sonra kapıdaki görevli bir mektup verdi, yurttaki arkadaşlarla birlikte açıp okuduk. Mektup “Yabancılar Polisi” OVIR’den geliyordu, oturumum hem de “terörist faaliyetler, ekstremizim bla bla bla…” gibi suçlamalarla iptal edilmişti.

Şaşırdım. Çünkü daha iki ay önce almıştım oturumumu. Sonra Türkiye’ye gittim. Arada hiçbir şey yapmadım.

Daha garip olan, oturumumu 2 Ağustos’ta iptal etmiş ve mektubu getirip yurdun girişindeki görevliye bırakmışlardı. Halbuki kural gereği böyle bir resmi evrakın elden ve imza karşılığı verilmesi gerekiyordu.

Bir de itiraz hakkımın olup olmadığına ve kaç gün içinde itiraz etmem gerektiğine dair hiçbir şey yazmamışlardı mektupta.

Bunlar normal değildi ve daha sonra mahkemede hakim de bu usulsüzlükleri dile getirdi.

Bizim yorumumuz “büyük ihtimal, böyle yüksek perdeden suçlanınca sen korkup, tası tarağı toplayıp Nalchık’ı terk edersin diye düşündüler” şeklinde oldu.

Ertesi sabah hemen üniversitedeki öğrenci işlerine bakan Marita’ya gittim. Doğruladı ve OVIR’e gidip oturumumu iptal ettirmem, transit vize alıp bir hafta içerisinde Nalchık’ı terk etmem gerektiğini söyledi.

Kabul etmedim. Bir avukat tutup karara itiraz ettim. Bu arada DÇB ile, Adığe Xase ile, Rodina ile konuşmaya çalıştım.

Muhammed Hafıtze beni dinledi, ama geri dönüş yapmadı. Bunun üzerine Aslan Shakua’dan Hafıtze’yi arayıp ne olduğunu sormasını istedim. Hafıtze benim Kenjel olaylarına karıştığımı iddia etti. Oturumumun iptalini haklı göstermek için resmen yalan söylüyordu. Çünkü benim Kenjel olayları ile ilgimin olmadığını biliyordu, ben o günlerde kendileriyle birlikte Çerkes Günü kutlamalarındaydım.

Rodina’daki adam benimle ilgilenmedi, yüzüme bile bakmadı.…

Hauti benimle hiç görüşmedi ve üniversitedeki toplantıda, daha mahkeme sonuçlanmamışken, benim suç işlediğimi ve deport edileceğimi söyledi. Hakim bile bunu söylemiyordu ve yasal süreç sonuçlanmamışken davamla ilgili konuşması yasal değildi, ama Hauti beni suçlu ilan etti, hatta cezamı bile kesti: DEPORT!

Bunlar Çerkes örgütleri, bizim haklarımızı savunuyorlar, öyle mi?

Politik deneyimlerime dayanarak hepsinin bu işte parmağı ve/veya onayı olduğunu düşündüm. Gözlerime bakışlarından, daha doğrusu bakamayışlarından ve davranışlarından belli oluyordu. Yoksa en azından beni dinlerlerdi. Ama dinlemediler, yargıladılar ve insanlardan benden uzak durmalarını, beni yalnızlaştırmalarını istediler. Herkesi korkuttular. “Hatko Schamis mi, uuu terörist, ondan uzak durun” havası yarattılar.

Kaf Fed'in tavrı da bu çerçeveyi aşamadı. Belge bilgi eksikleri yoktu. Yaşar Aslankaya ile yazışmış, benden istediği bilgileri ve belgeleri kendisine göndermiştim.

Gerekirse hem Yaşar Aslankaya ile hem de Yıldız hanımla bütün yazışmalarımı yayınlarım!

Ki Adnan Arslan 21 Mayıs'ta Nalchık'a geldiklerinde bana konsolosla görüştüklerini "bu yaşta öğrenci mi olur?" gibi bir cevap aldıklarını söyledi. Tamam o yaşta öğrenci olmasın, ama o yaşta öğrenci olunca, terörist mi oluyorum? Fahri abiye niye bu suçlamayı yapmadılar, İshak arkadaşımıza neden yapmıyorlar?

Doğrusu, oturumumun iptal edilmesine, bu hukuk dışı uygulamaya karşı aktif bir tavır almamalarının veya alamamalarının nedeni belge bilgi eksikliği değildi.

Ki benim özel olarak onlara müracaat etmem de gerekmiyordu. Zaten gerekli bütün belgeleri yayınlıyordum.

Ve Martin de onlara müracaat etmemişti, ama Martin için daha aktif bir çalışma yapmışlardı.

Tabii bazılarının yaydıkları dedikodular da soruna tuz biber ekti. Mesela Avladin Bey benim “ajan” olabileceğimi söylemişti bazı aktivistlere. Halbuki ne ben onu, ne de o beni tanır. Peki nereden aldı bu “bilgi”yi? Büyük ihtimal Türkiye’den birileri kulağına üfledi, o da rolünü oynadı!

Türkiye’den diye tahmin ediyorum, çünkü Avladin’in Türkiye’deki "dostları" bana ajan diyorlardı. Nalchık’takiler ise “terörist”…

2. mahkemede, “terörist” suçlaması düştü. Çünkü mahkemeye İçişleri bakanlığından aldığım “temiz kağıdı”nı sundum. Hakkımda ne idari, ne de cezai soruşturma yoktu. Hakim bunun üzerine FSB’nin avukatına sordu: “Böyle bir suçlama altındaki insan hakkında soruşturma açmanız gerekmiyor mu?” diye. “Evet” dedi, avukat. “Kaç gün içerisinde?” diye sordu hakim. “2 gün ile 2 ay içerisinde açılması gerekiyor” dedi Avukat. “Peki 10 ay geçtiği halde neden Tarık Topçu hakkında soruşturma açmadınız?”. Avukat sustu ve masanın altında kayboldu…Ve böylece terörist, ajan, provakatör olmadığım mahkemede kanıtlandı.

Umarım artık birileri benim için ajan, Serpil Dizdarlar hanım da “provokatör” demeden önce bir kez daha düşünürler… Çünkü ajan, provokatör, terörist veya bilmem ne olmadığı Rusya mahkemelerinde de kanıtlanan belki de tek Çerkesim ben!

 

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks