TARİH YAZMAK

#1488 Ekleme Tarihi 29/08/2017 12:25:59
Tarih bir bilimdir. En azından öyle kabul edilir. Katılır veya katılmayız o ayrı bir konu. Fakat günümüz dünyasında, yaşanan olayların bulgu ve belgeler ışığında, sebep sonuç ilişkisine dayalı objektif değerlendirildiği varsayılarak bir bilim dalı olduğuna karar verilmiştir. Deney ve gözleme dayalı olmadığından ‘güvenilir kaynak’ kabul gören  yazılı belgeler bulunmadığı taktirde (ve hatta bulunduğunda bile) günümüzde tüm devletlerin istedikleri ve işlerine geldiği gibi yorumlar getirebildiğine bir çok kez şahit olmuşuzdur. Tüm devletler şanlı zaferlerle dolu, halklarının gurur duyduğu, bir tarihe sahiptir. Aynı savaşın taraflarca farklı yorumlandığı ise sıkça karşılaşılan ve anlaşılır bir durumdur. Çerkes/Adığe tarihi ise yazılı olarak kendimiz tarafından kaleme alınmadığı için öncelikle komşu veya ilişki içerisinde olduğumuz halklar tarafından yazılanları kullanmak durumunda kalıyoruz. Tabiki yine yukarıda da belirttiğim gibi farklı halklardan ve kültürlerden olan insanlar tarafından kaleme alınan olaylar doğal olarak onların dünyayı algılama şekliyle aktarıldığı için farklılıklar gösterir. Bir Fransız gezgininin anılarıyla aynı yerde bulunmuş Persli bir seyyahın yazdıklarındaki farklılıklar buradan kaynaklanır. Birinin hayranlıkla söz ettiği bir Xabzemizi diğerinin anlamsız bularak hatta tam tersi uygunsuz bulma olasılığı bile vardı. Çevremizdeki ve genelde tüm dünyadaki imparatorlukların arşivleri belirli bir disiplinle hazırlandığı ve oldukça zengin olduğundan daha ayrıntılı bilgiler edinme şansımız doğuyor. Yine de bu imparatorlukların çıkarlarına uygun biçimde yorum getirerek olayları kayda geçirmiş olabilecekleri de göz ardı edilmemeli. Hemen hemen dünyadaki tüm halklarla az veya çok ilişki içerisinde olduğumuzdan tüm ülkelerin tarih arşivlerinin incelenmesi gerektiği şüphesiz. Kendimizle ilgili olabildiğince çok bilgi ve belge bulunması ve kendi arşivlerimizi oluşturmamızda çok önemli bir çalışma ve bunu yapacak olanlara da çok ihtiyacımız var. Örneğin soykırım gerçeğini dünyaya anlatmamızı sağlıyacak ve ıspatlıyacak olan belgelerin ve bu toprakların yerli halkı olduğumuzu, ülkemizin sınırlarını belirleyecek olan yine tarih arşivlerinde araştırılıp tespit edileceği tartışmasız bir gerçek. Hiç şüphesiz acılarla dolu yakın tarihimizi unutma gafletinde bulunmamalıyız. Fakat önüne gelen herkesin bu kadar derinlemesine tarihi olayları tartışarak gündemde tutması doğrumu ? Sosyal ağlarda uzun zamandır şahit olduğumuz bir durum. Tarihçi olmayan ve amatörce okuduğu kitaplardan ve ulaşabildiği kaynaklardan faydalanarak tarihi olaylara yorum getirme ve hatta çıkarımlar yapma cüretinde bile bulunanlar var. Ama asıl konu -bizim konumumuzdaki bir halkın tarihi olaylara bu kadar gömülerek reel dünyadan uzaklaşması doğru mudur? İnsanlarımızın özellikle de çocuklarımızın tarihlerini bilmeleri çok önemli ve de gerekli ! Fakat günümüz gerçekleri dururken ve ileriye yönelik sorunlarımızın çözümü konusunda fikir üreterek halkımızın vizyon sahibi olması daha önemli değil mi? Eskilerde bir şairimizin de dediği gibi: İflas olmuş geleceğimiz geçmişimizle övünürüz... Sorunlarımızdan uzaklaşarak geçmişin muhasebesini yapmanın bize ne gibi bir fayda sağlıyacağını çok merak ediyorum. Tabiki bu karşı konamaz tartışma zayıflığımızı ve bazı komşu halklarla olan sorunlarımız ve çekişmelerimizi bilen bazı görevli kurumlar bundan faydalanmasını çok iyi biliyorlar. Sosyal ağlardaki gruplardan birine bir Balkar/Karaçay veya Abaza profiliyle ortaya atılan bir ‘iddia’yı günlerce ve hatta haftalarca büyük bir azim ve kızgınlıkla tartışabiliyoruz. Böylece asıl acil denebilecek sorunlarımıza çözüm üretmekten uzaklaşarak anlamsız ve sonuç getirmeyecek tartışmalarda boğuyoruz kendimizi. Bırakalım tarihi gerçekleri bilim adamları -tarihçiler, antropologlar, arkeologlar yani ehliyet sahibi uzmanlar kendi aralarında tartışarak ortaya koysunlar. Bizler de gerektiğinde bu çalışmalara başvurarak faydalanalım. Gündemi gerekli gereksiz tarihi olayların tartışmalarıyla meşgül edenlerin çoğu zaman iyi niyetli olduklarını varsayarak kızamıyoruz. Çünkü en ufak bir eleştiride: ‘Geçmişini bilmeyenin geleceğini kurgulayamıyacağı’....’Şamili bilmeyenin atasını bilemiyeceği’ veya ‘Geçmişten ders alınmadığı taktirde gelecekte aynı hataların yapılacağı’ iddiaları karşısında zaman kaybını en aza indirmek adına susmayı tercih etmek zorunda kalıyoruz. Sosyal ağlarda sonuç getirmeyecek veya ulaşılan sonucun bilimsel bir değeri olmayacağı gerçeğini kabul etmek lazım. Elbette ulusal bilincin sağlanmasında tarih önemli bir rol oynar. Fakat Memlukların yüzde kaçı Çerkeslerden oluştuğu, Abazalarla dil akrabalığımızın hangi yıllarda başladığı veya Kırım seferinden hangi ganimetlerle dönüldüğü ve nasıl paylaşıldığı konularının bize hiç bir faydası yok. Bize faydası, birkaç milyon ışık yılı uzaklıktaki bir gezegende var olduğu söylenen değerli yeraltı kaynaklarının bize faydası kadardır. En az tarihimiz kadar ve hatta dahada önemli olan halkımızın bugün ve gelecekte ne yapacağına karar verererek kendisine bir yol belirlemesi. Gurur duyduğumuz bir tarihimiz var. Fakat acınacak bir haldeyiz. Dahası geleceğimiz meçhul, çünkü kendimize bir yol çizememişiz. Vaktimizi ve enerjimizi çözüm yolları üretmeye harcamalı güzel bir gelecek için yapılacak çalışmalara ordaklanmalıyız. Bu günden başlayarak gelecekte yazacağımız tarihin temellerini atmalıyız. Ruhumuzla, bedenimizle, bilgi ve azmimizle kuracağımız Çerkesya’ya hazırlanmalıyız. Geçmişimizin kalbimizden, günümüzün aklımızdan, geleceğimizin hayallerimizden hiç eksilmemesi dileğiyle... Khuaj İbrahim
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks