Cerpecej'de yayınlanan “KAFFED” GENEL BAŞKANI SAYIN ÜNAL ULUÇAY, “TARİHİ ANAVATANIMIZ VE DÜNYA ÇERKES BİRLİĞİ” İLE İLİŞKİLER BAĞLAMINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRMEDE BULUNDU” başlıklı yazıyı okuyunca, Çerkes halkını temsil eden bir kurum ve yöneticileri süreci daha iyi analiz edebilmeli, ulusal birlik konusunda kamuoyuna yanlış mesajlar vermemeli diye düşündük. Çünkü her ulusal hareket-örgüt kimlik, birlik ve egemenlik için mücadele eder. Ulusal Harekete-örgüte önderlik edenler, gerekirse susmalı, ama asla bu üç amaca zarar verecek bir şey söylememeli; hiç bir Çerkesi ve Çerkes örgütünü kurtlar sofrasında yememelidir. Sadece kendini veya kendi örgütünü "Çerkes halkının temsilcisi", diğerlerini "zararlı" gibi görmek ve göstermek, hastalıklı bir bakış açısıdır. Arafat'ın "ülkem işgal altındayken, Filistinlileri ve Filistin örgütlerini yaptıkları hiç bir şey için kınamam" sözleri kulaklara küpe olmalıdır.
Gelelim 13 Haziran Çerkesya Özgürlük Meclisi'ne...
Kırım savaşı öncesi ve sonrası müttefikler arasında Kafkasya konusunda herhangi bir uzlaşıya varılmış değildi. Her biri kendi çıkarları açısından savaşa girişmişlerdi.
İlk harekete geçen Osmanlı devleti oldu. Savaşın son günlerinde İngilizlerle birlikte Natuhay bölgesi ile Taman Yarımadasının bir bölümünü Ruslardan geri aldı. Ruslar Yekaterinador’a kadar geri çekildiler. Osmanlı, sahil boyunu kontrolü altına almak istiyordu.
Zanako Sefer Bey’i Anapa’ya gönderdiler.
Muhammed Emin de sürece müdahil olmaya çalıştı. Varna’ya gitti ve müttefiklerin Kafkasya’ya kuvvet çıkarmalarını istedi, ama bu isteği kabul edilmedi. Dönüşte İstanbul’a uğradı, fakat burada kendisine bir muhatap bulamadı. Müttefiklerin iç yüzünü anlamış olarak Kafkasya’ya geri döndü.
Sefer Bey, tüm çabalarına karşın, Ruslara karşı bir birlik sağlayamadı. İngilizler ve Fransızlar, Çerkeslerin Kırım savaşına katılmalarını istiyorlardı. Çerkes Milli Meclisi toplandı, Ruslar Çerkesya’dan atılmadan Kırım’da müttefiklere yardım etmeyecekleri kararı alındı.
1856’da imzalanan Paris Barış Antlaşması Çerkesya Sorunu’nu, Fransızların ve Osmanlı Devleti’nin karşı çıkması nedeniyle görüşmedi bile. İngilizler ve Fransızlar Rus Karadeniz donanmasının yok edilerek Rusya İmparatorluğu’nun Akdeniz’e çıkma projesinin önlenmiş olmasını kendilerine yeterli görüyorlardı.
Osmanlı Devleti ise, Rusya ile tek başına savaşmayı göze alamıyor, bu nedenle Çerkesya’ya yardım göndermiyor, ama el altından Çerkesleri savaşa devam etmeleri konusunda kışkırtıyordu.
Çerkesler kendi kaderlerine terk edilmişlerdi ve Rusların Çerkesya’yı işgal etmelerinin önünde hiçbir “siyasi” engel kalmamıştı. Bütün güçlerini topladılar ve özgür Çerkesya’nın sınırlarına yığdılar.
1856 yılının Temmuz ayında Kafkasya Kolordusu’nun Başkomutanlığına ve Kafkasya Genel Valiliği’ne Tümgeneral Aleksandr Baryatinsky atandı ve imparator II. Aleksandr’ın bir kararnamesi ile Kafkasya Kolordusu Orduya dönüştürülüp güçlendirildi.
Ruslar önce, teslim olmayı reddeden Bjeduğları cezalandırmak için Albay Borzik komutasında bir sefer düzenleyerek Enem köyüne saldırdılar. Daha önce görülmemiş bir vahşilikle saldırıyorlardı. Top atışlarıyla bütün köyü yıktılar, Bjeduğlar neredeyse köyde tek bir erkek kalmayıncaya kadar kahramanca savaştılar, ama Rusları durduramadılar.
Bu arada, Kırım savaşı sonrası, 1856 yılında, Rusya ve Osmanlı hükümetleri arasında Çerkesya halklarının göç etmesini öngören ve göç koşullarını belirleyen bir anlaşma imzalandı.
Bu “Muhacirler Hakkında Kanun” Osmanlı’da 9 Mart 1857 yılında yürürlüğe girdi. Böylece Çerkes halkının Osmanlı devletine sürgün edilmelerinin önünde hiçbir engel kalmadı...
1857 yılının Haziran ayında, Şapsugh bölgesinde bulunan Abin’de, Büyük Çerkes Kurultayı toplandı. Kurultay’a katılan 60 Çerkes lideri Ruslarla savaşa devam kararı aldı.
Haziran Ayının sonunda Natuhaylar Anapa’ya saldırdılar. Kahramanca savaşmalarına rağmen başarılı olamadılar. Ruslar Maikop ve Hamket kalelerini güçlendirdiler ve Muhammed Emin’in güçlerini bastırdılar.
Bunun üzerine Muhammed Emin bir Abadzeh heyetiyle birlikte Osmanlı ve İngiltere devletlerinden yardım istemek için, İstanbul’a gitti. Ama bir sonuç alamadı.
Osmanlı Devleti artık Çerkesya Özgürlük Mücadelesine karşı daha net tavır almaya başladı. Mesela Rus Elçiliği’nin birilerinin deniz yoluyla Çerkesya’ya silah ve cephane sevk ettikleri şikayeti üzerine 20 Mart 1857’de toplanan Komisyon, Bosna Nazırı İsmail Paşa ile Liva Ferhat Paşa’yı suçlu bulup ikisini de sürgüne gönderdi.
Polonyalı milliyetçileri de aynı şekilde Tırhala’ya sürgün eden Osmanlı Devleti, bununla da yetinmedi böyle olayların tekerrür etmemesi için memurlara ve valilere emirnameler çıkardı.
Osmanlı Devleti’nin yeni politikası artık buydu: Çerkeslere yardım etmemek ve “kucağını açarak” sürgün edilecek Çerkesleri beklemek.
Rus Birlikleri, 1857 yılında bir kez daha Natuhaylara saldırdılar. Herşeyi yakıp yıktılar, yağmaladılar ve binlerce Çerkesi esir aldılar.
1858 yılının Ocak ayında ise, 23 Natuhay köyünü, Kurçıps ve Pşeha nehirleri kenarındaki Abadzeh ve bazı Çegirey köylerini işgal ettiler.
Rus askerleri daha önce hiç olmadıkları kadar acımasızdılar ve boşalttıkları Çerkes köylerinin yerine hızla Rus stanitsaları inşa ediyorlardı.
1858 yılı boyunca Abadzehler birkaç kere karşı saldırıya geçtilerse de başarılı olamadılar. Rus askerlerinin ilerlemesini durduramadılar.
Bunun üzerine Muhammed Emin bir kez daha İstanbul’daki İngiltere Büyükelçiliği’ne başvurdu ve Rusya’nın Çerkesya’yı bağımsız bir devlet olarak tanıması için diplomatik destek istedi. Nafile…
1859 yılında Çerkesya’da durum kritik bir evreye girdi. Rus ordusu önce Leba ile Belaya arasında kalan bölgede yaşayan Çerkeslere saldırdı, herşeyi yağmaladı ve köyleri ateşe verdi. Ardından diğer Bjeduğ, Abadzeh ve Besleneylere karşı tam bir imha harekatı başlattı.
Bir Rus subayı o günleri şöyle anlatıyordu: “Bu acımasız imha operasyonları Dağlılar arasında büyük bir dehşet uyandırdı, böylesine bir vahşet görmemiş olan Abazalar ve Besleneyler itaat etmeyi kabul ettiler” ( Polovinkina, Çerkesya Gönül Yaram, s. 227 ).
Laba ve Belaya ırmakları arasında kalan bölgede yaşayan Kazılbak, Başılbay, Tam gibi Abaza kabileleri itaat etmek zorunda kalmışlardı, ama aynı bölgede yaşayan, dehşet verici saldırılara maruz kalan Abadzehler bütün gücüyle saldıran Rus ordusuna karşı daha günlerce direndiler, kahramanca savaştılar, iki taraf da büyük kayıplar verdiler...
Çerkesya Hareketi Haber Merkezi