21 Mayıs Anmalarının Talebi, “Vatana Dönüş” Olmalıdır

#11412 Ekleme Tarihi 10/05/2025 09:21:01

1547'de kurulan Çarlık Rusya'sı bir Moğol Devleti olan Altın Orda'nın parçalanmasından sonra hızla doğuya ve güneye doğru genişlemeye başladı. Birkaç küçük çatışmadan sonra, 1604'te Kuzey Kafkasya'ya saldırdı. Güçlü bir direnişle karşılaştı. Bu nedenle uzun bir süre Kuzey Kafkasya'ya saldırmaya cesaret edemedi.

Neredeyse 150 yıl sonra, Büyük Katerina döneminde, 1763 yılında, Kabardey topraklarında Mozdok kalesini inşa ederek yeniden Kuzey Kafkasya'ya girdi. Bu tarih, yani Mozdok Kalesi'nin inşası, Rus-Çerkes Savaşları'nın başlangıç tarihi olarak kabul edilir.

Çerkesler Çarlık Rusya'sına karşı kahramanca direndiler. Ama önce Kuzey Kafkasya'yı Gürcistan'a bağlayan Daryal geçidini ve Gürcü askeri yolunu kontrol etmek için Vladikavkas kalesini inşa eden, sonra Kuban ve Terek nehirlerinin kuzey yakasında Kazak yerleşim yerleri kuran Çarlık Rusya'sını durduramadılar.

Gürcistan, Osmanlı ve İran saldırılarına karşı korunmak için 1783 yılında Rusya'nın himayesi altına girmeyi kabul etti ve 1801'de Rusya İmparatorluğu tarafından resmen ilhak edildi. Böylece Rusya bölgede stratejik bir üs kazanmış oldu.

Bundan sonra Çarlık Rusya'sının Çerkesya'daki faaliyetleri arttı. General Yermolov komutasındaki Rus ordusu önce bir dizi kale inşa etti. Bu kalelerden sürekli olarak vahşi saldırılar, baskınlar örgütledi. Amacı terör estirerek halkı yıldırmak ve Çerkesya'yı parça parça işgal etmekti. 

1820'lerin başlarında Kabardey'in kuzey ovalarını ele geçirdi. İran ve Osmanlı devleti ile 1826-1829 yılları arasında girdiği savaşlardan da zaferle çıkınca Çerkesya'ya saldırılarını arttırdı. Kanlı savaşlardan sonra, 1840'ların başlarında, Rus ordusu ve donanması Karadeniz kıyılarını kontrolüne aldı ve Çerkesleri dört bir yandan kuşattı.

1829 Edirne Antlaşması'na göre, Osmanlı'nın Çerkesya'yı, Rusya’ya ait bir bölge olarak kabul etmesi Rus-Çerkes savaşında bir dönüm noktası ve Osmanlı'nın Çerkes halkına attığı bir kazıktır.

Evet, Çerkesya bir devlet değildi, ama özgürdü. Üzerinde özgür Çerkes kabileleri yaşıyordu. Ekonomisi tarıma, hayvancılığa, el sanatlarına ve küçük sanayiye dayanıyordu. Çerkes tarımı ve el sanatları, özellikle altın ve gümüş işlemeciliği çok ileriydi.

Savaşlar nedeniyle bir ulusal pazar oluşmamış, kabile yaşamı aşılamamış, birleşme-uluslaşma girişimleri başarılı olmamıştı. Ama Çerkesya’da, komşuları dahil, benzeri dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan, kökü yüzyıllar öncesine kadar giden demokratik ilişkilere dayalı geleneksel bir yaşam tarzı vardı.

Özellikle Karadeniz kıyılarında yaşayan Çerkes kabileleri, Şapsığlar, Natuhaylar, Abzahlar... demokratik/eşitlikçi bir yapıda idiler ve hiçbir zaman dış bir gücün yönetimi altına girmemişlerdi.

Yönetim organları “Xase”ler ( Meclisler)di. Her köyde ve yörede bir Xase vardı. 1796 yılındaki devrim ile beylerin-prenslerin ayrıcalıkları tasfiye edilmiş, Xase'ler bütün ülkeye hakim bir örgütlenmeye dönüşmüşlerdi.

Çeçenya'da ve Dağıstan'da da Çarlık Rusya'sına karşı ciddi bir direniş vardı. Burada Şamil, işbirlikçileri ve feodal beyleri ezmiş, ama özgür-demokratik Xase'ler örgütleyen Çerkeslerden farklı olarak İslami esaslar üzerinde, otoriter bir toplumsal örgütlenmeye gitmişti. Çok sert yöntemler uyguluyordu. Ve Baryatinski'nin topraksız köylülere toprak vermek gibi zekice uygulamaları ile birleşince, Şamil'in halk arasındaki desteği her geçen gün azaldı.

Her ne kadar Çerkesya'daki direniş ile birleşmeye çalışmışsa da, bunu başaramamış, Kuzey Kafkasya, Çarlık Rusya'sına karşı tek bir komuta altında birleşememiştir.

Şamil'in Rus-Çerkes savaşları ve Çerkes direnişi ile bağı, Çerkesya'ya gönderdiği bir kaç naibten, bu naiblerin etrafında bir araya gelen topluluklardan ibarettir. Şamil, kesinlikle Rus-Çerkes savaşlarının ve Çerkes halkının özgürlük direnişinin lideri veya komutanı değildir. Ki 1859'da, Çerkesya'daki savaşın en kritik yıllarında teslim olmuştu.

Karadeniz'i kontrol etmek için başlayan Kırım Savaşı (1853-56) Rusya'nın yenilgisi ile sonuçlandıktan sonra imzalanan Paris Antlaşması'na göre Rus ve Osmanlı imparatorlukları Karadeniz'de askeri güç bulundurmama konusunda anlaştılar. 

Çerkesya ise kendi kaderine, daha doğrusu Çarlık Rusya'sına terkedildi. Ve Ruslar bütün güçleri ile Kafkasya'ya yöneldiler.

General Baryatinsky komutasındaki 250,000 kişilik bir ordu önce Çeçenya'ya ve Dağıstan'a saldırdı. 1859 yılında, halktan desteği de azalan Şeyh Şamil teslim oldu. 

Böylece Çerkesya Çarlık Rusya'sına karşı savaşta yalnız kaldı. Umutlar tükenmek üzereydi. Önce Şamil'in Çerkesya'daki naibi Muhammed Emin ve çevresindeki güçler teslim oldular. Sonra bazı Çerkes kabileleri Çarlık Rusya'sı ile anlaşmaya çalıştılar.

Ama Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin, 1857’de, Çerkes sorununun çözümü için Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin kuzeydeki Don bölgesine veya Osmanlı'ya sürülmesini, gizli bir raporla, Rus Savaş Bakanlığına önermişti. 100 yıl önce, Çariçe II. Yekaterina'nın vasiyeti de bu yöndeydi.

1860’da Çerkeslerin Karadeniz kıyılarından temizlenmesi görüşü Rus yönetimince de benimsendi. Zorunlu göç ya da Çerkessizleştirilecek alan, 1861'de Abzax yöresini de içine alacak şekilde genişletildi.

Rus hükümeti "Çerkesya'nın Çerkessizleştirilmesi" görevini 10 Mayıs 1862'de General Yevdokimov ve onun komutasındaki Kuban Oblastı Askeri Yönetimi’ne verdi. Maykop’un solundaki Şhaguaşe Irmağı ile Karadeniz ve kuzeyde Kuban Nehri ile güneyde Bzıb Irmağı arasında kalan alan Çerkes nüfusundan tamamen temizlenecek ve boşaltılan yerlere Rus-Kazak göçmenler yerleştirilecekti.

Yani neredeyse 100 yıldır süren savaşta boyun eğdiremedikleri Çerkesleri yok etmeye, İmparatorluğun başka bölgelerine veya Osmanlı topraklarına sürgün etmeye karar vermişlerdi. Rus Ordusu Çerkesleri Osmanlı İmparatorluğu'na gitmeye zorlamak için sivil nüfusu terörize eden politikayı acımasızca uyguladı.

Dışarıdan hiç bir yardım almadan kahramanca direnen Çerkesler son bir hamle yaparak 13 Haziran 1861'de Bağımsız Çerkesya Devleti'ni kurduklarını ilan ettiler ve tanınması için Londra'ya, Paris'e ve İstanbul'a elçiler gönderdiler.

Ama dünya Çerkesya'yı yalnız bıraktı...

Rus orduları sistemli bir şekilde Çerkes köylerini yaktılar, kadın-çocuk demeden işgale ve sürgüne direnen Çerkesleri katlettiler. Atalarımızın binlercesi sürgün edilmemek için dağlara ve ormanlara çekildiler, 20 yıl daha kahramanca direndiler, ama soğuk, hastalık ve açlıktan bu dağlarda hayatlarını kaybettiler.

Ve Rus ordusu hayatta kalan Çerkesleri Karadeniz sahillerinde toplayıp gemilere doldurarak Osmanlı topraklarına sürdü...

101 yıllık savaşın sonunda, Çerkesya'daki Çerkes nüfusunun % 95'i ya savaşta hayatını kaybetti, ya da Çerkesya'dan sürgün edildi.

Savaşta öldürülenler ve sürgünde ölenler dışında, bir ulusun böyle kitlesel olarak topraklarından başka bir ülkeye sürülmesi, bir ulus olarak ayakta kalma dinamiklerinin yok edilmesi kelimenin gerçek anlamıyla bir soykırımdır. Bunu tartışmaya bile gerek yok.

Rus ordusu, 21 Mayıs 1864'de, bugünkü takvime göre 2 Haziran 1864'de, Atkuac'da ( Çerkesçe Iэткъуадж, Rusça Krasnaya Polyana ) bir askeri tören düzenledi, Kafkasya'nın işgalinin tamamlandığını ve "Rus-Kafkas Savaşı"nın sona erdiğini ilan etti dünyaya.

Çarlık Rusya'sına karşı Çerkesya'nın direnişi daha bitmemişti, dağlarda gerilla savaşı devam ediyordu, ama başarı şansı yoktu.

Bu gerilla savaşının Abhazya'da 1877-78 yıllarında Osmanlı'nın kışkırtması ile çıkan karışıklıklarla veya ayaklanmayla ve sonrasında Osmanlı'ya sürülen Abhazlarla/Abazalarla alakası yoktur.

Elbette Çerkesya Özgürlük Savaşı'na Çerkeslerin saflarında katılan, Çerkesya'nın halklarından, Abazalar da katledildiler ve sürgün edildiler. Ama "Abhaz Prensliği", 1810 yılında Çarlık Rusyasının koruması altına girmişti. Çerkesya'nın özgürlük savaşının bir parçası değildi. Ve Rusların ( bugünkü Abhazya Cumhuriyeti ) Abazalarını vatanlarından çıkartmak/sürgün etmek gibi bir politikaları yoktu.

Ama 1877 yılında 2000 veya 3000 kadar Abaza Trabzon’da toplanıp ve nizami Türk birlikleri refakatinde gemilerle Abhazya'ya çıkartma yaptılar. Bunlara çıkartma yapılan bölgedeki Abazalar da katıldılar. Osmanlı gemileri, Sohum'u bombalayarak bu güçlere destek verdi.

Toplam sayıları 4 veya 5 bin kadar olan Abaza müfrezeler Pitsunda, Sohum, Oçamçıra ve dağlık Tsebelda bölgelerini ele geçirdiler. Rus birliklerine ağır kayıplar verdirmeleri üzerine bu birliklere yerli Abazalardan yeni katılımlar oldu.

Ancak Tiflis’ten takviye Rus birlikleri geldi. Sonuç olarak 17000 kişilik bir Rus kuvveti karşı saldırıya geçti. Türkler Oçamçıra’yı, Gudauta’yı ve son olarak, üç koldan kuşatma altına alınan Sohum'u boşalttılar. Osmanlı birlikleri Abhazya'yı terk ederken Abhazlar da vatanlarından sürgün edildiler. 

Savaşı resmen bitiren Ayastefanos anlaşmasına göre Kafkasya'daki Osmanlı güçleri ve taraftarları 3 Mart 1878 tarihinden itibaren 6 ay içerisinde Kafkasya'yı boşaltacaklardı. Ve boşalttılar...

Özetle, 18. ve 19. Yüzyıllarda, Çarlık Rusya'sı Kuzey Kafkasya halklarını boyunduruk altına almış, savaşta çok vahşi yöntemlere başvurmuş, Kuzey Kafkas halklarının hayat damarlarını kesip göçe zorlamış, sürgün etmiş; ama Çerkesya'da etnik temizlik yapmıştı.

Özellikle 1856'lardan sonra "Çerkesya'nın Çerkessizleştirilmesi" bir politika olarak benimsenmiş ve uygulanmıştır.

O yıllarda Çarlık Rusyasının Kafkasya Savaş Bakanlığının üslendiği Tiflis'ten çıkan belgeler, Rusya İmparatorluğu'nun Kuzey Kafkasya'daki askeri operasyonlarının her yerde aynı nitelikte olmadığını ortaya koymuş; bu nedenle önce Gürcistan, bu sene de Ukrayna devletleri Çarlık Rusya'sının Çerkesya'yı işgalini ve Çerkes halkının, nüfusunun ezici çoğunluğunu savaşta ve sürgünde yitirmesini "Çerkes ( Adığe ) Soykırımı ve Sürgünü" olarak tanıyarak Çerkes halkına "Sürgünde Halk" statüsü vermiştir.

20-30 yıl öncesine kendimizi "muhacir" veya "göçmen" olarak tanımlıyorduk; ama konuyla ilgili bilgi dağarcığımız geliştikçe, yaşananları daha doğru tanımlamaya başladık ve artık 21 Mayıs 1864'ü artık bir "Çerkes Soykırımı ve Sürgünü" olarak anıyoruz.

Bu, bir ileri adımdır. Ama yapılacak hala çok şey var. Bunların başında, Çerkesya'nın yeniden Çerkesleştirilmesi, yani vatana dönüş ve Çerkesya'da çoğalmak-birleşmek.  

Bu nedenle, 21 Mayıs Çerkes Soykırımı ve Sürgünü'nü tanıtma ve anma eylemlerini "vatana dönüş" ile birlikte anmak, Çerkesya'nın yerli halkı olan Çerkeslerin vatana dönüş taleplerini dile getirmek gerekiyor. 

Yani, 21 Mayıs anmalarının talebi, "vatana dönüş" olmalıdır. 

Çerkesya Hareketi Haber Merkezi

Bakış Açımız
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks