
Beşikci hasta, yoğun bakımda.
On yedi yılını hapiste geçiren bir adam şimdi yoğun bakımın dört duvarı arasında…
Bütün hayatını yalnız yaşamış bir adam hastanede de yalnız…
Yoğun bakıma refakatçi almazlar…
Bir yazıda okumuştum:
“Hayatını bir daha yaşasan, başka bir yaşam seçer miydin?” diye sorduklarında
“Aynı yaşamı…” demiş.
Peki bu pişmanlık duymadığı yaşam nasıl bir yaşamdır?
Tek başına yaşanmış, sürekli davalarla, tutuklamalarla, hapislerle geçen bir yaşam…
Arkasında, yanında bir akademisyen veya arkadaşları yok, ana baba kardeş yok…
Bir örgüt yok…
Suçu bilim dışı bir inkara; devletin
“Kürt halkı yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur” yalanlarına bilim ile hakikat üreterek yanıt vermiş olması.
Kürt halkının varlığına ve haklarına adanmış bir ömür…
Herkes onu Kürt zanneder, oysa Beşikci Çorumlu bir Türktür.
Resmî ideolojinin duvarlarına çarpa çarpa “Kürtler vardır” diyen bir Türk.
Akademi dünyası, sosyologlar, tarihçiler, pek çok “saygın aydın” ona destek olmadı hatta bazıları onu devlete ihbar etti. Beşikci bu duruma hiç aldırmadı. Hiç pişman olmadı. Yoluna devam etti.
Ne makam sahibi oldu, ne mal mülk…
Beşikçi bir bilim insanı olarak, bir vicdan olarak, bir cesaret olarak, bir direniş olarak eşsizdir! Bu ülkede çok ender rastlanan bir duruştur onunki.
İsmail Beşikci ile aynı çağda yaşamış olmak büyük bir şans, bu kadar kavruk bir ülkede böyle bir insanın varlığını bilmek hepimiz için bir umut ve onurdur.
(Alıntı)
Geçmiş olsun Sarı Hoca, geçmiş olsun.
Çerkesya Hareketi Haber Merkezi



