BİR NESİL UYKUSUZ KALACAK, BİN NESİL RAHAT UYUSUN DİYE

#175 Ekleme Tarihi 12/10/2015 08:42:51
04 Kasım 2010 Perşembe Saat 09:59 Uzun yazdığım için hakkınızı helal edin, kısa yazacak vaktim yoktu" Göthe Bursa Çerkes Kültür Derneği’ndeki isim değişikliği nedeniyle bir kaç gece uykusuz kaldık; merak ettik, heyecanlandık, sevindik, üzüldük... Yeşilçam filmleri gibi içerisinde aşk, kan, gözyaşı, herşey vardı! Günlerce tartıştık ve sanırım daha uzun bir süre tartışmaya da devam edeceğiz. Hatta tempo bazen yükselip bazen düşse de ideolojik mücadele ve tartışma hiç bitmeyecek, aynı şeyler tekrar tekrar anlatılacak. İdeolojik mücadele kendini anlatmak; doğru ve yanlışları göstermek, çoğu zaman da eleştirmek demektir. İki sevgilinin parkta bir banka oturup, diz dize ve göz göze birbirlerine “ilan-ı aşk etmeleri”ne benzemez. Bu nedenle can sıkıcıdır. Ama “beş benzemezler”in birlikte fazla yol alabilmeleri de mümkün değildir. Bizde Çerkes olmak birlikte yürümeye yeter gibi bir yanılgı var. Bilinçli olarak pompalanan bir yanılgı. Halbuki yalnızca Çerkes olmanın yeterli olduğu birliktelikler hem uzun süreli olmazlar hem de ancak “en asgari müşterekler” üzerinde yükselirler. Birlikte kahvaltı yapmak, sinemaya gitmek, şarkı türkü söylemek, gevezelik yapmak gibi... Bu site ( yeni olan ) sadece Çerkes olmanın birlikte olmaya yetmeyeceğini; bugüne kadar anlatılanların, yapılanların ve kurumlarımızın ulusal sorunumuzun çözümünde yetersiz olduklarını düşünenler tarafından örgütlendi, yurtseverlerin sesi oldu. Bu nedenle bu siteye katıldım. Ben örgütsüz ilişkileri sevmem. Birlikte kahve içmek için arkadaşlık kurmak yerine, birlikte birşeyler üretebildiğim insanlarla kahve içmeyi tercih ederim. En küçük veya en kötü örgütün bile örgütsüz olmaktan daha iyi olduğuna inanır, eğer birşey yapmak istiyorsam, bu alanda bana umut verenlere katılırım. Başlamak için genel doğruları yeterli görür, örgütsüz toplumsal sorunlara müdahale edebileceklerini sananların samimiyetlerinden şüphe duyarım. Kimileri “hiç olmazsa birşeyler anlatıyoruz veya yapıyoruz” diye düşünebilir. Ama tüketim toplumunda anlattıklarınız çabuk tüketilir, unutulur. Hatta siz de bir gün tükenirsiniz. Baki kalacak; söylenmesi ve yapılması gerekenleri sürekli kılabilecek olan örgüttür. Bu sitede herkes her konuda aynı şeyleri mi düşünmüyor elbette. Ama bunun dünyanın hiçbir yerinde mümkün olmadığını biliyor, birbirimize güveniyor ve saygı duyuyoruz. Daha bu köprünün altından çok sular akacak, çok şey değişecek; ama attığımız bu adım mutlaka büyüyecek, gelişecek; buna kimse engel olamayacak. Ve inanıyorum ki içerisinden geçtiğimiz bu yıllar tarihimize altın harflerle yazılacak. “Yeni olan”, şimdi “eskiler”le tartışıyor. Bundan daha doğal birşey yok, ama can sıkıcı bir iş olduğu da ortada. Çünkü tartışmak ve eleştirmek iki yakın arkadaşı bile birbirine düşürebilir, ayırabilir, küstürebilir. Çoğu zaman neyin doğru neyin yanlış olduğu bile önemli değildir. Yeni ile eskinin mücadelesinde “eski”, statükoyu savunur, işi daha kolaydır. Yalnızca ideolojik-politik değil; “insani” silahları da vardır. Statü, gelenekler, alışkanlıklar ve hatta arkadaşlıklar vs kendisinden yanadır. Yeni, bunların hepsine karşı direnebilecek cesarete ve iradeye sahip olmalıdır. Ve eğer çözümlemeleri doğruysa önünde sonunda kazanır. Kolay değildir bir insanın anne babasıyla, dostlarıyla veya o güne kadarki yoldaşlarıyla çatışması; gözlerinin içine baka baka onları eleştirmesi ve olmuyorsa “bundan sonra sen yoluna, ben kendi yoluma” diyebilmesi. Bunun için inancın ve iradenin çok güçlü olması gerekir. “Politik mücadele yufka yüreklilerin işi değildir” denmesi bu nedenle olsa gerek! Biz yurtseverlerin bugüne kadar ki kalıpların dışında bir söylemimiz var. Elbette bunları kendimiz icad etmedik. Savunduğumuz hemen herşey birileri tarafından şu veya bu tarihte dile getirilmişti. Bizim yaptığımız bunları kendi özgülümüze uygun birleştirmek, eksik olan parçaları bulmak, ete kemiğe büründürmek ve politik bir çizgi haline getirmeye çalışmak. Her taraftan duyuyoruz: Bize “yıkıcı, bölücü” vs diyorlar. Bir açıdan haklılar. Yıkıcıyız, eskiyi yıkıyoruz; yıkmaya da devam edeceğiz. Çünkü eski bir işe yaramadı, yaramayacağı da açık açık görülüyor. Keza birilerinden ayrıldığımız da doğru. Ayrılacağız; çünkü işe yaramayan arkadaşlıkları bitirmekte tereddüt eder, devşirmelerden ve “yapar gibi yapanlar”dan ayrılmazsak, bunların yerine yenisini inşa edemeyiz. Çerkes=Adıge söylemimiz veya ısrarımız da kimilerini rahatsız ediyormuş. “Şunlar da Çerkes olsa ne olur canım?” diyenler var. Ama aynı soruyu tersten sormak da mümkün: Bütün dünyanın bildiği, toplumsal bilincimize yerleşmiş birgerçeği niye reddediyorlar? Ve niye “Çerkes=Herkes” projesini geliştirdiler? Asıl sorulması ve sorgulanması gereken bu değil mi? Hele hele sonuçlarının biz Çerkeslere yarar getirmediği, zarar verdiği çıplak gözle görülebildiği halde! “Kendi kimliğimizle örgütlenmediğimiz için ulusal dokularımız, asimilasyona karşı direnme ve kendimizi savunma mekanizmalarımız zayıflıyor. Biz birlik istiyoruz, gelin herkes kendi kimliği ile örgütlensin ve oturup Kuzey Kafkasya Halkları arasında nasıl bir çatı örgütlenmesi kurabileceğimizi tartışalım. Balkan, Ortadoğu veya Avrupa gibi Kuzey Kafkasya Halkları diyelim. Bir koordinasyon kurulu oluşturalım, birlikte ne yapabilirizi tartışalım. Bunun için ‘aynı’! olmamız gerekmiyor” diyoruz. “Olmaz, ancak aynı olursak birlik olabiliriz. Kuzey Kafkasya Halklarının bir üst kimliği olmalı” diyorlar. “Abhaz, Asetin, Çeçen...herkes Çerkes” olduğunda bizim Abhazların veya “herkes”in işine karışma hakkımızın olacağı ( ki asıl dertleri de budur! ) veya peşlerinden sürükleneceğimiz; böyle bir aynılaştırma olmadan yaratılacak birliklerde ise herkesin kendi ulusal kimliğini, dilini, kültürünü daha iyi koruyabileceği, kendi çıkarlarını daha iyi gözetebileceği, daha bağımsız ve özgür politikalar yapabileceği, bunun daha sağlıklı olduğu açık değil mi? Keza diasporada uluslaşılamayacağını, bunun için anavatandan aynı yönde ve güçlü müdahalelerin gerektiğini, bugün anavatandaki siyasi haritanın ise böyle olmadığını bilmiyorlar mı? Daha dün “Abhaz” tanımı altında yazılar yazıp, kitaplar basanların, komiteler kuranların Abhazların kendi örgütlenmelerini yaratmalarından sonra “Abaza” kavramını pompalamalarının altında bir bit yeniği yok mu? Millete “kabilecilik” dersleri verirken kabileciliği ve ulus öncesi ilişkileri kaşıyanlar, “Abhaz=Apsuva” diyerek Abaza halkının Abhaz kimliği etrafında uluslaşmasını baltalamaya çalışanlar kendileri değil mi? “Abhaz, Abhaz” dedikleri yıllarda Abaza veya Ubıh’ı bilmiyorlar mıydı? Bunların “birlik” gibi bir dertlerinin olduğuna nasıl inanalım şimdi? Yok, böyle bir dertleri de yok! Asıl dertleri bir politikayı,bir projeyi yaşatabilmek ve diasporayı kontrol altında tutabilmek. Bu uğurda bir toplumun, halklarımızın dokularıyla oynamaktan, kabileciliği kaşımaktan, hergün yeni bir söylem geliştirmekten bile çekinmiyor; taşların yerine oturmasını engelliyor, Abhaz devletinin altını oyuyor, Çerkes halkının örgütlenmesini geciktiriyorlar. Onlar “eski”, biz “yeni”yiz. Onların ideolojik olanların yanında “mahalli” silahları var, bizim yok! Son günlerde içimizdeki “eski”ye hitap ediyorlar. Kendi içimizde, ruhumuzda bir “eski-yeni” çatışması yaratmaya; yalanlarla ve demo;jilerle kafa karıştırmaya, moral bozmaya, birbirimize düşürmeye çalışıyor; yani “psikolojik savaş yöntemleri”ne başvuruyorlar. “Abhazların kendi örgütlenmelerini yaratmaları doğrudur” dediğimizde Abhazları RF’nin kucağına ittiğimizi iddaa edip bize “Rusçu”; “Soykırım ve sürgün”ün uluslararası platformlarda tartışılmasını destekliyoruz deyince de “Amerikancı” dediler. “Çerkesya” ve “tarihi topraklarımızda egemen bir ulus olmak istiyoruz” söylemlerimizi “Amerika’nın şeyi” diyedamgaladılar. “Çerkesler (Adıgeler) kendi yolunda yürümelidir, anavatanımızdaki irade de bu yönde” deyince hem milliyetçi, dolayısıyla Amerikancı; hem de diasporayı böldüğümüz için “Rusçu” olduğumuzu dillendirmeye başladılar. Nasıl oluyorsa? 21 Mayıs’ta başka Çerkes siyasetlerinden arkadaşlarla birlikte etkinlik örgütledik diye “Rus düşmanı”, “birleşikçi” vs demişlerdi. Konuyu tartışırken bile tüyleri diken diken oluyordu. Biz de “bütün Çerkes siyasetlerinin de birlikte olabileceği günler veya etkinlikler olabilir, ulusal hareket olmak istiyorsak bunu zorlamalıyız, bunun platformlarını yaratmalıyız” demiştik. Şimdi her şehirde 3-4 tane dernek kurup birbirlerine selam bile vermeyenler bize bölücü diyorlar... Bir “yalan bakanlığı” kurmuşlar. İşlerine geldiği yerde işlerine geleni anlatıyor, herkese tek tek ulaşıp kulis yapıyorlar. Dini yanınız güçlüyse ayetlerle kendilerini savunuyorlar. Yok devrimci demokratsanız başlıyorlar faşizmi, sosyalizmi anlatmaya. Yeter ki araya bir fitne girsin, kafalar karışsın. Yeter ki aynı şeyleri söyleyenler birlik olmasın, birbirine düşsün. Yok bu sitede sansür varmış. Yazılar yayınlanmıyormuş. Hangi yazıların yayınlanıp hangilerinin yayınlanmadığını tam olarak bilmiyorum, ama bu site her yazıyı yayınlamak zorunda mı? Sizin de yayın organlarınız var ya, orada anlatsanıza derdinizi! Sonra siz başkalarının yazdığı herşeyi, hatta hiçbir şeyi yayınlıyor musunuz? Ama “psikolojik savaş” işte ve kontrgerilla yöntemleri! Bu yöntemde söylenenlerin doğru olup olmamasının önemi yoktur. Amaç kafa karıştırmak, dedikodu yaymak, psikolojiyi ve moralleri bozmaktır. Biz yurtseverler kimlik konusunu gündemde tutuyoruz, çünkü örgütlenmek “kim” sorusunu yanıtlamaktan geçer. Yani kim sorusu yanıtlanmadan ne sorun, ne de çözümü doğru tespit edilemez. İşçi veya sosyalist kimliği ile sınıfsal sorunlara çözüm arayanlar, güçlerin bölünmesi anlamına gelecek ulusal örgütlenmeleri destekleyemezler. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar kurumlarında ve örgütlenmelerinde ulusal sorunlara ağırlık veremez, bu sorunların propagandasını yapamazlar, yaparlarsa kendi ayaklarına kurşun sıkmış olurlar. Keza ulusal sorunlardan bahseden biri de sınıfsal sorunları öne çıkaramaz. “Kahrolsun burjuvazi” sloganını atarken aynı insanlardan anavatanının ekonomik inşasına katkıda bulunmalarını isteyemez. Aynı şekilde kendinizi “Türkiyeli”, Türkiye’yi de “vatanım” diye tanımlayıp insanlara “dönüş”ü anlatamazsınız. Samimi olmaz, birşeyler eksik kalır. Bizde böyle her şey karman çorman olmuştu. Kendilerini “devrimci-demokrat” diye tanımlayanlar, bunu ulusal mücadele vermemenin bahanesi olarak kullanıyorlardı. Dönüş diyenler, demokratik mücadeleye katılmamanın; Xabzeleri veya gelenek görenekleri yaşatırsak varlığımızı koruyabiliriz diyenler de geleceklerini Türkiye’de gördüklerini gizlemek için. Daha da kötüsü bu insanlar ulusumuzu, geleceğimizi teslim almışlardı. Kendi konumlarından, özlemlerinden, istemlerinden yola çıkarak ulusal mücadele tarifi yapıyor, yapılması gerekenleri değil, kendilerine uyanı anlatıyorlardı. İçerisinde yaşadıkları ülkenin siyasi şekillenmesinden yola çıkıyor, bu sorunları çözmeye yarayan söylemler veya kavramlar ile bizim sorunlarımıza müdahale ediyorlardı. Recep arkadaşımızın “iki yan” diyerek çok güzel anlattığı bir şizofrenik kişilik halini “çok kültürlülük” veya “alt-üst kimlik” diyerek kabullenilir bir formatta sunmaları, olması gereken değil; vicdanlarını rahatlatma çabasıdır. Geleceklerini Çerkes ve Çerkesya vatandaşı olarak planlamıyorlar. Yaşadıkları yerlere aitler, ama bunu itiraf edemiyorlar. Ederlerse aslında rahatlayacaklar, ama o zaman da “diğer yan”ları küsecek kendilerine. Bu siteyi ( kimi yazarlarını ve Çerkesya Yurtseverlerini ) sevmiyorlar. Dili sivriymiş, saldırganmış; daha makul ve mülayim olmalıymış. Niye? Yanlış birşey varsa bunu söylesinler. Ama söyleyemezler, çünkü asıl sıkıntıları bizim onlara “ayna tutmamız”, eksik olanı, yapmaları gerekeni hatırlatmamız, iç huzurlarını bozmamızdır. Dil, ruhun dışa vurumudur. Ne istediğinize veya nasıl istediğinize göre değişir. Teslim olmuşsanız veya uzlaşmacıysanız, teslim olanların veya uzlaşmaların dilini konuşursunuz. Direnmek gerektiğini söylüyorsanız, direnişçilerin. Bunu kendileri de biliyorlar ve gerçekte dilimizden değil; “ruhumuz” dan rahatsızlar. Olsunlar, sorun değil! Bursa’da Kafkas Kültür Derneği’nin Çerkes Kültür Derneği’ne dönüşmesi elbetteki önemli bir adımdır ve aslında Çerkes=Herkes veya bilmem ne diyenler çoktan kaybettiler. İşte “masa”lar kuruyor; daha dün “asla gündemimize girmeyecek” dedikleri Çerkesya’yı tartışıyor ve Çerkesya’yı söylemlerinde biryerlere oturtmaya çalışıyorlar. Böylece Çerkesya söylemi ile ulaşacakları insanları kendi ideolojik eksenlerinde örgütleyeceklerini sanıyorlar. Tutmaz! Kimse aslı varken, fotokopisini almaz. Ve altını nasıl doldururlarsa doldursunlar, ağızlarından çıkacak her Çerkesya söylemi, Çerkesya’yı örgütlemek isteyenlere desteğe dönüşecek. Altını nasıl doldururlarsa doldursunlar artık uluslaşma başladı ve halkımız Çerkes’in Adıge olduğunu biliyor. Göreceksiniz, süreç biz artık Çerkes=Adige demesek de o yönde gelişecek. Biz daha hızlı koşmak, gereksiz tartışmaları yaşamamak için “Bursa Çerkes (Adıge) Derneği”nde ısrarlı olduk, oluyoruz. Keza kimi yanlışları ve eksikleri de anlatıyoruz. Mesela Bursa’da dil eğitimi için yalnızca bir kitap varmış, halbuki anavatan yüzlerce kitap göndermeye hazır. Demek ki, istememişler bile! Belki de Abhazya (pardon “Abazya”) ile ilgilenmekten buna zamanları kalmamış. Bunları anlatmayalım mı? Anlatmak suç mu? Veya “lütfen”li, “rica ederim”li mi tartışalım; sivri olmamak için? “Ayol Çerkes=Adıge olsa daha iyi olmaz mı?” mı diyelim? Veya bize milliyetçi-muhafazakar demesinler diye “o da doğru, bu da doğru, aslında doğru da yoktur. Onun için Çerkes denmesi şimdilik yeterli” mi diyelim? Böyle deyince devrimci-demokrat mı olunuyor? Bu site sanalmış. İnternet yokken “dergi” veya “yayın organı” denirdi. Şimdi sanal diyorlar. Küçümseyecekler ya! Peki yeni düşünceler nerede üretilecek, nerede tartışılacaktı; ayet gibi gökten zembille mi insindi? Düşünce üretmenin, tartışmanın başka yolu var mı? Merak etmeyin, biz bu sitenin ne olduğumuzu biliyoruz: Çerkes (Adıge) halkının kendi örgütlenmelerini yaratması gerektiğine inanan insanların yayın organı. Biz de bu yayın organının yazarları veya çalışanları. Gerçek kişileriz. İsimlerimizle, cisimlerimizle halkımızın karşısındayız. Anlatıyoruz ve anlattıklarımızı hayata geçirmek için bulunduğumuz çevrelerde çalışmalar yapıyoruz. Eksiklerimizle, zaaflarımızla... Aramızdan birilerinin koşulları oluştuğunda, şartlar olgunlaştığında güçleri oranında pratik sürece müdahale edeceklerinden kuşkunuz olmasın. Narsist değiliz, birileri bize kızacak veya küsecek diye lafımızı esirgemeyecek, eyyamcılık yapmayacağız. Olması gerekeni anlatmaya devam edecek ve “ben varım” diyenlerle birlikte yürüyeceğiz. Hayat bizi bu sitedede bir araya getirdi. Bir yayın organında. Zaten örgütlenmenin bir formülü, modeli de yoktur. Onlarca tesadüf ve birkaç insanın biraraya gelmesi gerekir bunun için. Bir dernekte veya bir halkoyunları ekibinde de ortaya çıkabilir bu irade veya bir futbol takımında. Hatta Türkiye’ye damgasını vuran sol hareketlerin çoğu “fikir kulüpleri”ndeki veya öğrenci derneklerindeki tartışmalarda şekillenmiştir. Yazımın sonunda kendisine “Çerkesyalıyım” veya “yurtseverim” diyen insanlarımıza ve gençlerimize seslenmek istiyorum: Kontrgerilla yöntemleriyle yürütülen “psikolojik savaş” sizleri olumsuz etkilenmemeli. Bulunduğunuz dernekte, kasabada veya köyde “yurtsever” gruplar kurmalı, yazı çizileri birlikte tartışmalı, geleceğe yönelik plan programlar yapmalısınız. Bunu herkes kendisi yapacak; çünkü biz ancak “ben varsam ulusal mücadele de vardır” diyen insanlar yaratabilirsek bir güç olabiliriz. Ama aynı zamanda bu siteyi de sahiplenmeli ve gelişip güçlenmesine destek vermelisiniz. Bu site ne kadar hızlı gelişip güçlenirse Çerkesya Hareketi de o kadar hızlı büyür. Çerkesyayurtseverleri.com bir bir yayın organıdır, onu desteklemek “muhabiri” olmak demektir. “Ben yapamam, yazamam” dememeli, kendimize güvenmeli; yaşadığımız her yerden, her etkinlikten Çerkesyayurtseverleri.com’a haber, yazı, çeviri, makale aktarmalıyız. Bir piknik, bir gece, bir tartışma veya derneklerimizin bugünkü durumları, ne yapıp ne yapmadıkları haberdir. “Hiçbir şey söylenmedi, yapılmadı” diye düşünmeyin; hiçbir şeyin olmaması, yapılmaması da bir haberdir. Yazmak bizleri geliştirecek, düşüncelerimizi savunmak ise yetkinleştirecektir. Anavatanı ve diasporayı “Yurtsever Muhabirler” olarak kuşatmalı, bilgi ve iletişim ağı kurmalıyız. Her yerde sesimiz, gözümüz, kulağımız olmalıdır. Bugün her yurtseverin görevi budur. Bir politik hareket, oluşumunun ilk evresinde düşüncelerini olgunlaştırmaya ve yaymaya çalışır. Bu evreyi kazasız belasız atlatırsa hareketin önü açılır. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz, ama ne yapacaksak birlikte yapacağız. Bugün eğer bir yayın organıysak her yurtsever bir yazar, bir muhabir olmalıdır. Gerektiğinde kalemleri kırıp; bayrakları, pankartları ve sloganları ile sokaklara çıkabilen yazar ve muhabir. Bunu başarır, atıllığı üzerimizden atar ve bir “feda kuşağı” gibi düşünüp daha az uyuyabilirsek, eminim gelecek binnesil daha rahat uyuyacaktır.
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks