BİZİ ÖVEREK, KÜRTLERİ DÖVEREK ASİMİLE EDİYORLAR

#6842 Ekleme Tarihi 24/03/2021 03:18:21

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇERKESLERİ ÖVEREK, KÜRTLERİ DÖVEREK ASİMİLE ETMEK İSTİYOR…

“Çanakkale Zaferi”nin yıldönümü, “Andımız” ve yine-yeniden “Çerkes Ethem” tartışmaları hala kafalarımızın karışık olduğunu gösterdi.

Ama eğer ideolojimiz ve söylemlerimiz uluslaşmamıza hizmet edebilecek, Çerkes halkının anlayabileceği-sahiplenebileceği bir açıklıkta ve sadelikte olmazsa ulusal mücadelede ilerlememiz mümkün değil.

Sadece atalarımızın kahramanlıkları ve soykırım-sürgün gerçeği üzerine bir ulusal bilinç ve gelecek inşa edemeyiz.

Önce sorunu veya hastalığı doğru tespit etmeli, sonra bu soruna bir çözüm aramalıyız.

En önemlisi de, ulusal-siyasal bilinç olmadan, elimizde dünyanın en güzel teorisi de olsa, Çerkes ulusal mücadelesini; ne vatana dönüşü, ne Birleşik Kafkasya’yı ne de herhangi bir ciddi sosyal-kültürel faaliyet örgütleyemeyeceğimizi unutmamalıyız.

Ulusal-siyasal mücadele ivmesinin düştüğü dönemlerde, insanların sıradan sosyal-kültürel faaliyetlere dahi ilgi duymamalarının; tersinden söylersek: ulusal-siyasal mücadelenin yükselmesiyle sosyal-kültürel faaliyetlerin de ivme kazanmasının ve insanların bu faaliyetlere daha çok motive olmalarının nedeni budur.

İnsanlar eğer bir davayı anlar ve kavrarlarsa, faaliyetlerin ne kadar zor olduklarının bir önemi yoktur. Ne yapar eder bir vakit bulur, faaliyetlerin bir yerinden tutar ve ellerini taşın altına koyarlar.

Bu nedenle, “önce teori sonra pratik” demeyeceksek de; teorik-ideolojik çalışma pratik çalışma ile paralel örgütlenmelidir. İnsanlar, sistemin ideolojik etkisinden çıkarılmalıdır.

Evet asimile oluyoruz, ama bunu bizi hep “döve döve” yapmıyorlar. Veya bizi sürgün edip, “hadi başınızın çaresine bakın” demediler. Zor kullandılar, önce fiziki olarak bizi asimile edecek şartları yarattılar. Sonra beynimizi fethettiler. Beynimizi bizi asimile edecek: ulusal bilincimizi, ulusal kimliğimize ve vatanımıza aidiyetimizi zayıflatacak; içerisinde yaşadığımız ülkelerle, kimliklerle, dillerle ve kültürlerle bağlarımızı güçlendirecek düşüncelerle doldurdular.

Her kelimeyi dikkatlice seçiyor ve eğer asimilasyona hizmet ediyorsa, bize empoze ediyorlar.

"Kafkasyalılık"; Çerkes kimliğini Çerkesçe ve Çerkesya’dan koparıp kültürel bir kimlik olarak formüle etmek, içerisinde yaşadığımız ülkeleri “yeni” veya “ikinci” vatan olarak tanımlamak, bu ülkelerin bütün halklarının değil, egemen uluslarının çıkarlarını bizim de çıkarımız gibi anlatmak, “kurucu unsur” olduğumuz yalanına inandırmak… Bütün bunlar “soykırım” ve “asimilasyon” politikalarının unsurlarıdır. Bunlar olmadan asimilasyon politikaları başarıya ulaşamaz. Ve biz, bunlardan kurtulmadan, asimilasyona karşı ulusal bilinci büyütemeyiz.

Ulusal bilinci büyütemezsek de, hiçbir şeyi örgütleyemeyiz.

Çerkeslerin bir kısmının Osmanlı devletinin kurumlarına, bürokrasisine, ordusuna ilgisi daha sürgün öncesinde başlamıştı. Sürgün sonrası bu ilgi arttı. Belki toplumsal karakterimize uyuyordu, belki sürgünün zor şartlarında hayatta kalmak için yaptılar bu tercihi. Sonuçta devlet ve bürokrasi ile iç içe olduk. Veya içimize “Türk Ulus Devleti” kaçtı.   

Bunlar, Çerkes halkının geleceğini belirleyecek söylemlerin, projelerin ve ideolojilerin de mimarları oldular.

Sadece savaşan, ölüp öldüren; ama masada olmayan ve kendisi için hiçbir şey istemeyen ( veya kendisine hiçbir şey verilmeyen, asimile edilen ) bir halkı kurulan devletin kurucu unsuru olduğuna inandırdılar. Uğruna savaştığımız ve öldüğümüz için üzerinde yaşadığımız toprakları vatan olarak benimsettiler. Dostunu dost, düşmanını düşman bellettiler.

“Kurtuluş savaşı”yla biz de kurtulduğumuzu sandık; savaşa katılan, Türk’e, Kürde, Süryaniye, Araba, hatta Çerkeslere zalimlik yapan, masada Çerkes halkı için hiçbir şey talep etmeyen, hatta Manyas’tan sürgün edilen Çerkesler için “öldürmeyin, asimile edin” diyen ( sanki asimile etmek de öldürmek değilmiş gibi! ) büyüklerimizle gurur duyduk.

Bunlar, bir yandan da etnik-ulusal kimliğimizi bir “alt kimlik” olarak formüle ettiler. Kah Türk ulusunun kah Kuzey Kafkas halklarının bir alt etnik topluluğu olduk. Bu tanımları benimsedik, üzerinde sosyal ilişkiler ve anadillerinde konuştuklarında birbirlerini anlamayacakları için evde bile Türkçe veya Arapça konuşmak zorunda olan aileler kurduk, birbirimizi asimile ettik.

Birlikte kurumlar örgütledik. “Bir” olduğumuza inandık. 

Bugün artık, “Kurtuluş savaşında, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Yemen’de biz de öldük!“ veya “Mustafa Kemal’in en yakınındaki beş kişiden dördü Çerkesti!” demeden, bunları hatırlatmadan “Anadili Eğitimi İstiyoruz” bile diyemiyor; “Kurtuluş savaşında ölürken Türkçe bilmiyorduk, şimdi anadilimizi bilmiyoruz” diyoruz.

“Türküm, doğruyum, çalışkanım” demenin altındaki şövenist mantığı göremiyoruz. Biz Türk müyüz? Kürt, Arap, Laz… Türk mü? Bu halklar niye “Türküm” demek zorunda kalsınlar.

Velhasıl, Türkiye bir “Türk ulus devleti”dir. Ve sağıyla soluyla Türkiye coğrafyasında yaşayan etnik ve dini toplulukları asimile ediyor. Kimini, mesela Çerkesleri överek, kimilerini de döverek…

Bizim Çerkes ulusal bilincini büyütmemiz için, bizi asimile eden bu söylemlerden kurtulmamız; kimlik ve vatan bilincine sahip olmamız; bütün kimliklere, dinlere, yaşam tarzlarına… hak ve özgürlüklere saygı duyan demokratik bir Türkiye istememiz ve Çerkes halkı için net, sade, kolay anlaşılır bir vizyonumuzun olması gerekiyor.

Gerisi hayat…

Hatko Schamis
 

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks