ÇERKES HALKININ ULUSLAŞMAKTAN, ULUS OLMAKTAN BAŞKA BİR KURTULUŞ YOLU YOKTUR -1-

#782 Ekleme Tarihi 23/12/2015 09:09:19
„Önceliğimiz Çerkesleşmek olmalıdır“ diyor, konuyu tartışıyor ve tartıştırmaya çalışıyoruz. „Anlatabildiklerimiz, başkalarının anladığı kadar" mıdır, bilmiyorum? Belki de, anlamayanlar veya anlamak istemeyenler, özgür düşünme yeteneğini yitirmiş veya belli bir yapıya-düşünceye angaje olmuş, sosyal ilişkilerini bu düşünceler etrafında örgütlemiş insanlardır. Bunlar için „anlamak“, sadece „anlamak“ olmayacağı; sosyal ilişkilerini de değiştirmek, en azından onlarla bir çatışmayı göze almak anlamına geleceği için anlamak istemiyor, kolay olanı seçiyorlar. Bu nedenle Çerkesleşmek, hep "gelecek bahara" kalıyor... Uzun zamandır diasporadaki yapının sağlıklı olmadığını; bu yapı ile „talep etmenin“; talepleri formule etmenin ve talep edecek, yani ulusal bilince sahip bir kitle yaratmanın mümkün olmadığını, bu kitle olmayınca hiçbir politikanın başarıya ulaşmayacağını; bu nedenle faaliyetlerimizi ulusal bilinci yaratmaya yoğunlaştırmamız gerektiğine inandığımızı anlatıyoruz. Sanırım, bizim diğer siyasetlerimizden ayrıldığımız noktalardan birisi de burası! Bizde ulusal bilinç eksiktir, ya da yoktur. Bunun gelişmesi bir “ulusal hareket”in örgütlenmesi ile, böyle bir hareketin öncülüğünde mümkündür. Ve bizim gibi uluslaşamamış halklar sözkonusu olduğunda “ulusal hareket” demek, “uluslaşma hareketi” veya önceliği uluslaşmak olan hareket demektir. Uluslaşma perspektifi olmayan bir hareket belki Çerkes örgütlenmelerinden biri olur, işe de yarar; ama ulusal hareket olmaz, ulusal bilinci yaratamaz. Ve ulusal bilinç olmayınca, Çerkes Ulusal Sorunu çözülmez. Konunun böyle kesin çizgileri mi var? Evet var! Çünkü siyaset de, matematik gibi, fizik veya kimya gibi bir bilimdir. Ve bir bilim olarak yasaları vardır. Bu yasaları inkar ederek veya görmezden gelerek atacağınız adımların sonucu hüsran olur. Bu yasalardan biri, “ileri toplumsal ekonomik ilişkilerin, daha geri olanları yok edeceği”dir. Bu nedenle geçmişte onlarca, hatta yüzlerce insan topluluğu yok olmuştur. Bu yasaya karşı duramazsınız. Bilmek ve buna göre bir tavır geliştirmek zorundasınız. Günümüzde en ileri, en modern toplumsal örgütlenme biçimi “ulus”tur. Ve henüz alternatif bir toplumsal örgütlenme modeli bulunmadı. Daha geri, feodal örgütlenme biçimleri, uluslara ve ulusal örgütlenmelere karşı tutunamayıp yok oluyor, asimile olmak istemeyenler ise uluslaşmaya çalıyorlar. Kimisi başarıyor, kimisi başaramıyor... Ulusların devlet örgütlenmeleri veya devlet işlevi gören siyasal örgütlenmeleri var. Varlıklarını bu örgütlenmeler vasıtasıyla koruyor, geliştiriyorlar. Olmazsa ne olur? Yok olurlar. Burada söz konusu olan mutlaka bir “ulus devlet” veya ekonomik ve siyasi “bağımsızlık” değildir. Ulus olabilmek için bunlar mutlak değildir. Pekala bir uluslar topluluğu olabilir. Bir kaç ulus biraraya gelip devletleşebilir. Mesela Federasyon şeklinde örgütlenebilir. Burada önemli olan, devletin ulusların varlığını garanti altına alacak bir karakterde örgütlenmiş olmasıdır. Bu da bir yasadır. Yani, sınırları içerisinde yaşayan insan topluluklarının geleceğini garanti altına almamış, bunun hukukunu yapmamış, bu nedenle demokratik olmayan devletlerde yaşayan ulusal-etnik topluluklar önünde sonunda yok olacaklardır. Tek kurtuluş yolu, uluslaşmaktan ve içerisinde yaşadıkları devletleri, ulusal varlıklarını garanti edecek bir karakterde yeniden örgütlemekten geçmektedir. Bu hedefi olmayan; kimisi iyi kimisi kötü niyetli bütün faaliyetler, gereksiz değil, ama nafiledir. Ve kendisine, yaptığı her işin, çabalarının uluslaşmaya ne kadar hizmet ettiği sorusunu sormayan, bir şeyleri eksik bırakıyor demektir. Neden bu nafile işle uğraşıyorlar sorusunun cevabını, sanırım sosyoloji ve psikoloji bilimlerinde veya hukukta aramak gerekiyor... Biz uluslaşma hedefini önümüze koyduk. Hem “dönüş”ü, hem “kalış”ı, hem de sosyal-kültürel faaliyetleri içeren; böyle bir ayrımı gereksizleştiren; vatanı faaliyetlerinin merkezine koyan, herkesi, yaşadığı yerden uluslaşmaya katkıda bulunmaya çağıran ve ulusal sorunun çözümü bir demokrasi sorunu olduğu için herkesin yaşadığı yerde demokrasi mücadelesinin bileşeni olmasını mümkün kılan bir mücadele hattı; ne kadar asimile olup olmadığına bakmaksızın, bütün ulusu kucaklayan, hatta ulusal mücadeleye destek verecek herkese kapılarını açan bir perspektif ve bir mücadele hattı geliştirmeye çalışıyoruz. Uluslaşma, Çerkeslerin şimdiye kadar üzerinde fazla kafa yormadığı bir konuydu. Siyasetlerimiz, mesela “Dönüş”, anavatanda nasıl bir siyasi örgütlenmemiz olacağını tartışmadan öncelikle en kısa zamanda en çok insanı anavatana geri döndürebilmenin teorisini yapıyordu. “Kalış”, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılmasının varlığımızı korumaya yeteceğini; bunun da en iyi sosyalizm ile mümkün olduğunu söylüyordu. Bir de dili, kültürü ve gelenek görenekleri korumanın yeterli olacağını; bunun tek tek bireylerin sorumluluğu olduğunu iddia edenler ile "önce Kuzey Kafkasya’yı kurtarmak gerekir" diyenler vardı. Bu teorilerin hepsi ya ulus olduğumuzdan ve ulusal bilincin varlığından yola çıkıyorlardı; ya da ulusun ne olduğunu, neden gerekli olduğunu bilmiyorlardı. Bu nedenle uluslaşma konusu enine boyuna tartışılmadı ve uluslaşma sorunu ile ilgili ciddi bir arşivden, birikimden ve bilinçten yoksun kaldık. Kişisel sohbetlerimde toplumumuza önderlik yapmaya çalışan bazı arkadaşlarımızın bile doğru bir “ulus” ve “uluslaşma” tanımı yapamadıklarını gördüm. Halbuki, ulusal mücadele derdi olan herkesin bunu ezbere bilmesi gerekir. Çünkü bir insan topluluğunun hangi şartlarda “ulus” olarak tanımlanabileceği bir yasadır. “Bana göre” diye başlayıp, kafanıza göre bir tanım yapamazsınız. Ulus, ortak bir geçmişi, dili, vatanı, ekonomik birliği ve birlikte yaşama ülküsü olan insan topluluğudur. Din, gelenek görenek, konjonktürel nedenler... ulus olmayı yavaşlatan veya hızlandıran ve ulusal dinamikleri güçlendiren veya zayıflatan faktörlerdir, ama olmazsa olmaz değiller. Böyle bir topluluk olma: ortak bir dile, coğrafyaya, hafızaya ve birlikte yaşama iradesine sahip bir topluluk yaratma sürecine ise “uluslaşma süreci” denir. Bizim kimlik, dil ve vatan konusundaki hassasiyetimizin nedeni budur. Yoksa ulusal bir topluluk olamayız, ulus olamazsak, geleceğimizi garanti altına alamayız ve bunca emek boşa gider. Bu, bir öngörü veya tahmin değil; yasadır. F=m.a gibi, 2x2=4 gibi... Bu nedenle, “Çerkes halkları” veya “Çerkes dilleri” diyenler, vatan değil, coğrafya olan Kafkasya eksenli bir kimlik ve vatan tanımı yapanlar, vatanda birlik olmayı ve birleşmeyi bir öncelik olarak görmeyip, bu eksende olmayan başka sosyal kültürel faaliyetler örgütleyenler, iyi niyetli veya kötü niyetli, asimilasyona hizmet ediyorlar. Bunu bile bile yapanlara siyasi literatürde ne dendiğini söylemeye ise dilim varmıyor! Öyleyse, ulusal bir topluluk olmamızın kriterlerine şu veya bu nedenle sahip çıkmayanlar; ayak direyenler Çerkes halkına zarar veriyorlar demek yanlış olmayacaktır. Çünkü ulusal bir topluluk, daha doğrusu ulus olmak bir "tercih" değil; zorunluluktur. Çerkes halkının başka kurtuluş yolu yoktur. Bunun için bazı fedakarlıklar yapmak her Çerkesin görevidir. Hatko Schamis
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks