İŞTE GİDİYORUM…

#1243 Ekleme Tarihi 24/01/2017 04:11:48
Yüküm ağır değil. Zaten hiç bir zaman ağır olmadı. „Allah’ın bir lütfu“ mu? Değil. Küçükken, „bir şey“ olmaya karar verdiğim yıllarda öğrendim… İnsan „bir şey“ olmaya karar verdi mi, kendini o „şey“in üst aklına teslim etmeli. „Alt akıl“ olmasını bilmeli. Mütevazi olmalı. Bu, birinci kural. Kurala uydum. Sonra, „bir şey“ olmak istiyorsan, „başka şeyler“den vazgeçmek zorundasın. Bende de öyle oldu. Olmak istediğim „şey“ hayatımın merkezine oturdu. Giderek hayatın kendisi oldu. Ve „başka her şey“ kurtulmam gereken yük. O zamanlar başka kelimelerle ifade eder, „düzen bağları“ falan derdik buna. Aynı anlama geliyor… Ama „bir şey“ olmaya karar verince herşey bitmiyor. „Bir şey“ ile „başka şeyler“ sürekli birbirleri ile mücadele ediyor; sen „bir şey“ olmaya çalışırken, „başka şeyler“ seni bundan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Benim içimdeki „maymun“ da hiç boş durmadı, hep aklımı çelmeye çalıştı. O beni geriye doğru çekerken, ben yürümeye devam ettim, ileriye doğru hamleler yapmaya çalıştım. Ağırlıklar hep yük, farkında olmadan veya nefsime hakim olamayıp da yüklendiğim ağırlıkları atmak hep çok zor oldu. Hafifledikçe, adım atmak kolaylaştı, adımlarım hızlandı. Hani „ağaç yaş iken eğilir“ derler ya, çok doğru. İnsan küçük yaşta karar vermeli ne olmak istediğine. Çünkü büyüyünce „bir şey“ olmaya karar vermek, „başka şeyler“den vazgeçmek ve „alt akıl“ olmak zorlaşıyor. Ben biraz şanslıyım. „Bir şey“ olmaya karar verdiğimde küçüktüm. Bir de, laf dinledim. Hayalimdeki „şey“ ile gerçek hayattaki „şey“ çeliştiğinde hayalimdeki "şey"de ısrar etmedim. Bilmediğimi kabul ettim. Zaten öğrenmek için „bilmediğini bilmek“ gerekiyor. İnsan „bilmediğini bildiğinde“ „bir şey“in „üst aklı“nın verdiklerini almaya da açık oluyor. Bu da ikinci kural. Nerede yaşarsam yaşayayım, nasıl bir yolda yürürsem yürüyeyim bu iki kurala sadık kaldım… „Üst akıl“ bazen bir abi, bazen bir örgüt, bazen de bir kitap oldu! Ve hep mütevazi oldum. Basit yaşadım. Hiçbir yere kök salmadım. Yolda bana yük olacak ağırlıklardan uzak durdum… Geçici yol arkadaşlarımdan ve yollarımı ayırdıklarımdan da. Anılarda yaşamayı, arkama bakmayı, eski ciltleri karıştırmayı veya tozlu raflardan eski kitapları indirmeyi sevmem. Önüme bakarım. Birlikte yürüdüklerimdir arkadaşlarım veya hayat arkadaşım… Sanırım bu da bir kural. Bazen „acaba ben sevmeyi bilmiyor muyum“ diye sordum kendime. Hatta bu konuda çok düşündüm. Ama sevememek değil de, bağlanmamak olduğuna karar verdim bu duygunun. Veya yürüyüşü daha çok sevmek… Ve bilinçli bir tercih. Çünkü hala kendimle mücadele ediyorum bu konuda. Değilse, çok da önemli değil. Hayatımın çoğu gitti, azı kaldı. Ama şundan eminim. Birşeyleri yaşadığım, paylaştığım insanları; ailemi, akrabalarımı, arkadaşlarımı ve sevgililerimi hiç unutmadım. Benim için hiç eskimediler. Aklıma her geldiklerinde yüzümde bir tebessüm belirir. Sanırım benim sevgim de böyle. Son olarak, insan „bir şey“ olmak istedi mi, daha iyi yaşamak, daha güzel giyinmek, tatil yapmak, gezmek, eğlenmek, daha çok para kazanmak falan gibi dertleri olmamalı. Bunlara önem vermemeli. Mutluluğu bunlarda aramamalı. Çünkü bunların kendilerinin „bir şey“ olma potansiyelleri var. Aslolan yürümektir. Yürüyebilmek için hafif olmaktır. Son kural da bu olmalı. İnsan bunları öğrenebilir mi? Öğrenir. İsterse öğrenir… Nereye gelmek istiyorum? Bir süredir „Çerkes Sorunu“ üzerine yazıp çiziyorum. Bazen anlatıyorum. Çerkes ( Adıge ) halkının ancak vatanında yaşarsa ve Çerkesya’yı yeniden inşa ederse geleceğinin olacağına inanıyorum. Elbette Çerkesya atalarımızın bıraktığı Çerkesya değil. Ve Çerkesya’da yaşayan Çerkesler çevremizdeki, yakınımızdaki Çerkesler gibi değiller. Birbirimizden uzaklaştık. Farklılaştık. Belki de birbirimize yabancılaştık. Ama hala bir olabiliriz, birlik olabiliriz. Ve birlik olursak ulus oluruz. Ulus olursak geleceğimiz olur. Yoksa, vatanda yaşayanlar değil; ama vatandan uzakta yaşayan Çerkesler yok olacaklar. Bu bir tahmin değil, diasporada yaşayan, diasporada aile, iş ve bir düzen kurmuş Çerkeslerin kabul etmekte zorlandıkları bilimsel bir gerçek. Şimdi o adımı atıyorum. Yolculuk vatana, Çerkesya’ya! Nalçık Üniversitesine, Cihat sağolsun, kayıt yaptırdım. Davetiyemi bekliyorum. İlk yıl hazırlık sınıfına gidecek, Rusça öğreneceğim. Sonrasına orada karar veririm… Niyetim ve hedefim Çerkesya’da birşeyleri değiştirmek değil, tutunmak. Eriyip, onlardan biri olmak. Kaybolmak… Belki orada bir aile kurmak. Olur mu? Bilmiyorum. Emin değilim. Bildiğim, artık ayaklarını vatan topraklarına basan bir Çerkes olmak, geleceğe Çerkesya’da yaşayan Çerkeslerle birlikte yürümek istiyor, “ya olmazsa, ya orada tutunamazsam” diye düşünmek istemiyorum. Eğer Çerkesya’da tutunabilirsem ve nerede nasıl yaşayacağıma karar verirsem, küçük; ama iki katlı ahşap bir ev yaptıracağım. Şunun gibi! FB_IMG_1485277533401 Alt katta büyük bir mutfak, mutfakta bir kitaplık, bir de kuzinem olacak. Çünkü mutfakta okumayı, çalışmayı ve müzik dinlemeyi severim. Bir de küçük bir bahçem olsun istiyorum. Bahçede bir köpeğim. Haski. Masmavi gözlü. Havalar iyi oldu mu, bahçede geçecek günüm. Çalışmak istemiyorum. İhtiyacım da yok. Bütün Çerkesya’yı gezeceğim. Arabayla. Çünkü valiz taşımayı sevmem. Bu 21 Mayıs’a yetişmez, ama gelecek 21 Mayıs’ta ve ne zaman isterseniz hepiniz misafirimsiniz…Olanı paylaşırız. Kalın sağlıcakla!
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks