“MİSS CHERKESSİA” VE “KUTSAL İTTİFAK”!

#178 Ekleme Tarihi 12/10/2015 08:49:58
02 Aralık 2010 Perşembe Saat 13:12 “Eskiden cahillik utanılacak birşeydi, şimdi cahillikle övünülüyor” Dostoyevski Erhan Abi anlatmıştı, geçen hafta sonunda Samsun’da bir otelde güzellik yarışması yapılmış. Yarışmaya genç güzel bir Balkar kızı, “Miss Cherkessia” diye katılmış. Hilmi arkadaşımız da, yeni bastırılan birkaç T-shirt göstermişti. Bazılarının üzerinde “made in Cherkessia” yazıyor. Karaçay-Çerkesk’te de Yurtsever Çerkesler DÇB örgütlenmesinin dışında (DÇB’ye alternatif değil!) bir Çerkes örgütlenmesi için düğmeye bastılar. Tarihsel topraklarımız üzerinde, Çerkesleri bölen bütün siyasi birimleri kafalarda ve yüreklerde yıkan; Kabardey, Adıgey, Shapsugh... olarak değil, herkesin tek tek ve ulusal kimliğimiz olan Çerkes kimliği katılacağı bir örgütlenme. Bunlar, kim ne kadar çabalarsa çabalasın bu suyun kendi mecrasında akacağının; Çerkes’in ve Cherkessia’nın yavaş yavaş zihinlere yerleşmeye başladığının, popülerleştiğinin, sahiplenildiğinin göstergeleridir. Anavatanımızda uluslaşma hareketine katılmak, onunla bütünleşmek yerine kendi kendine gelin güvey olanların; “Kafkas mı Çerkes mi”; “Çerkes ama herkes mi” diye tartışan, bazen darlaşan bazen de bollaşan “elastiki ulus” tanımı ile siyaset bilimine katkıda bulunmaya çalışanların anlamak istemedikleri; yalanları ve “yıkılmaz kaleler”i yıkacak gelişmeler. Çerkes ulusal bilinci ve Çerkesya hareketi böyle gelişecek, aşağıdan yukarıya; kendi toplumsal tabanını yaratarak. Biz “Çerkesiz” ve “Çerkesyalıyız” dedikçe, Çerkesya’yı anlattıkça; Çerkesya da yaşamın her alanına girecek, yayılacak, kurumsallaşacak ve siyasal üst yapıyı kuşatarak onu değişime-dönüşüme zorlayacak. Yani Çerkes halkının Çerkesya’da birliği ve birleşmesi ortada “fol yok yumurta yok”ken, talep yokken; öyle “birleşme konferansları” ile olmayacak. Arz, talebi yaratacak! Talep de değişimi zorlayacak... İradi olarak geliştireceğimiz ve yöneteceğimiz bu süreç bir yandan siyasi kurumları yeniden örgütlenmeye zorlarken, diğer yandan ulus öncesi ilişkileri çözecek, kabile kimliklerini eritecek, Çerkes ve Çerkesyalı kimliğini hakim kılarak, birleşmenin ve birliğin toplumsal tabanını yaratacaktır. Politik tezlerimize karşı olanların ulus öncesi kimlikleri kaşımaları ve uluslaşma sürecine ayak uyduramayacak geri unsurları veya geri yanlarımızı bize karşı kışkırtmaya çalışmaları Makyavel’i bile şaşırtacak bir “kurnazlık”, ama aynı zamanda aymazlıktır. Zamanında gelişmeye ve yeniliğe karşı olanların “din elden gidiyor” veya “gavur icadı” diyerek Anadolu insanının en geri yanlarını örgütlemeye çalışmalarından farksızdır. Çerkes=Adıge diyoruz; çünkü tarihsel bir gerçeklik olan bu söylem aynı zamanda Çerkesya’da yaşayan/yaşayacak halkların kimliklerini, hak ve özgürlüklerini de tanımak anlamına gelecek ve Çerkes şövenizminin önüne barikat olarak Çerkesya halklarına güven verecektir. Gelecekte Çerkesya bugün milyonların özlemini duyduğu “Türkiye” ve Çerkesyalılık da “Türkiyelilik” gibi olacak. Türkiyelilik veya Anadoluluk kimliği gibi Çerkesyalılık yeterli olacak; ulusal-etnik kimlikler ile bunların hak ve özgürlükleri tanınacak; kimseye bir üst kimlik dayatılmayacak ve hiçbir çocuğa da sabahları “andımız” okutulmayacak. Türkiye’de yaşayan halkların barış ve huzur içerisinde birlikte yaşayabilmelerinin garantisi ve kardeşliğin zemini de bu değil mi? Biz Çerkes=Adıgedir ve Çerkesya’da yaşayan herkes Çerkes değildir; gelecekte de olmayacaktır derken, işte böyle her halkın kimliğine saygı duyacağımızı; Çerkesya’nın hepimizin vatanı olacağını ilan ediyor; diasporanın bu perspektifle yeniden örgütlenmesini istiyoruz. Diasporanın ilişkilerinden yola çıkarak Kuzey Kafkasya halklarına veya Çerkesya halklarına “hepimiz Çerkesiz” demek hem Kuzey Kafkasya’daki siyasi haritaya uymaz, hem de kendilerini Çerkes hissetmeyen halklarda “Çerkes şövenizmi” olarak algılanır. Ki bugün Çerkesya halklarından yıllardır bizimle birlikte yaşayan, dilimizi; kültürümüzü benimsemiş Abazinler dahi “biz Çerkesiz” demez, böyle söylemlere karşı çıkarlar. Bu tepki Karaçaylar da çok daha büyüktür. Yani etnik kimliklerin bir kimlik içerisinde eriyebileceği şartlar yoktur anavatanımızda ve birliğin; Çerkesya’nın yeniden inşa edilebilmesinin yolu bu etnik kimliklere saygı duyup birlikte yaşamanın şartlarını yaratmaktan ve demokratik ilişkileri örgütlemekten geçmektedir. Bizim milliyetçiliğimiz, etnik kimliğimizi koruma, geliştirme ve uluslaşma hedefimizdendir; ama “Vatan Çerkesya”da diğer halklarla birlikte yaşama; birbirimizin hak ve özgürlüklerine karşılıklı saygı ilkemiz, yani “Demokratik Çerkesya düşümüz” bizi “şövenizm”den veya “ezen ulus milliyetçiliği”nden ayırır; “yurtsever” yapar! Şimdiye kadar kah “Kuzey Kafkasyalılık”, kah “Çerkeslik” kimliği altında bu kurumlarda birlikte olduğumuz, aynı havayı soluduğumuz kardeşlerimiz Adıge olmadıkları için Çerkes=Adıge söylemini ayrılık tohumu gibi algılayıp kendilerini Adıge hissetmeyenlere kapının gösterildiğini düşünüyorlar. Bunun nedeni, “bir lanet proje”nin tüm Kuzey Kafkasyalıları bizim ulusal kimliğimiz olan “Çerkes”in altında toplamaya çalışmış; kimilerimizin de bu tanımlamayı benimsemiş olmasıdır. Eğer bizim ulusal kimliğimiz baştan beri bütün Kuzey Kafkasya Halklarını tanımlamak için kullanılmamış, ulusal kimliklere saygı duyulmuş ve bu kimliklerin üzerinde, mesela, “Kuzey Kafkasyalılar”, “Nartlar” veya “Dağlılar” olarak bir üst örgütlenme yaratılmış olsaydı bu sorunların hiçbirini bugün yaşamazdık. Öyle “bize Çerkes demişler; biz de bunu benimsemişiz” demek hiçbirşey dememek, daha doğrusu nedenlerini, sonuçlarını ve sorumlularını gizlemektir. Bu söz gökten zembille inmedi, bilinçli olarak geliştirildi; toplumumuza empoze edildi. Şimdi, ortaya çıkan bu durumdan en az sorumluğu olan bizler ulusal kimliğimizle örgütlenmek istiyoruz. Çünkü Kuzey Kafkas veya Kafkas örgütlenmeleri gerçekte bütün Kuzey Kafkasya halklarının ulusal kimliklerini törpülemekte, birlikteliğimizi kültürel bir ilişki ağına dönüştürmekte, siyasal kimlik olarak; biz itiraf edemesek veya farketmesek de, Türkiyeliliği enjekte etmekte ve anavatanlarımızla aramızdaki mesafeyi açmaktadır. Bugün kendi ulusal örgütlenmelerine gidip gelen, faaliyet gösteren Çeçenlerin, Abhazların, Osetlerin veya Karaçayların ulusal dokuları daha güçlüdür. Kuzey Kafkasya örgütlenmelerinde kalanlar ise daha Türkiyeliler, Türkiyeli gibi düşünürler ve yaşamlarına Türkiye’nin sosyal-politik ilişkileri hakimdir. Hatta Kuzey Kafkasya derneklerinde bizi birarada tutan da artık iddaa ettikleri gibi “Kafkasyalılık” vs değil, “Türkiyelilik”tir; Türkiyelileşmiş Kafkasyalılıktır demek bile mümkündür. Bu durum anavatan ile mesafenin her geçen gün daha da açılmasına neden olmakta, asimilasyonu da hızlandırmaktadır. Ki bu nedenle aslında yalnız biz değil; herkes: bütün Kuzey Kafkasyalı yurtseverler o “lanet proje”yi geliştirenlere, beyinlerimizi dumura uğratanlara kızmalı ve bizimle birlikte bu “Kutsal İttifak”a karşı mücadele etmeliler. Yok, şu veya bu nedenle kendi etnik kimlikleri altında ve Anavatanları ile paralel örgütlenmiş kurumlarına gitmeyip bizimle birlikte olmaya devam etmek isteyenler ise; bizim kurumlarımızı kendi etnik kimliğimizle örgütleme; anavatanımızla paralel siyasileşme ve uluslaşma sürecimizin önüne bir engel olarak çıkmamalılar. Kurumlarımızda; uluslaşma ve Çerkesya’yı yeniden inşa mücadelemizde herkese yer var; ama “ben Abaza’yım, ben Asetin’im” veya “benim annem Karaçay” diyerek kurumlarımızı teslim almalarına da müsaade edemeyiz. Bizim kurumlarımda kalacaklarsa, ki buna seviniriz, Çerkes ulusunun ve Çerkesya’nın inşası mücadelesinde yer almalılar, yok bunu yapamayacaklarsa; o zaman kendi kurumlarına gitmeliler. Kendi kurumları ile anlaşamıyorlarsa; yapmaları gereken bizim kurumlarımızı sulandırmak değil kendilerine uyanları kurmaktır! Yani biz kardeşlerimizden birlikte olmak için Adıge olmalarını veya kendilerini Adıge hissetmelerini değil; Abhazya’da savaşan, ama Abhazya’ya ve Abhazlara Kuzey Kafkasyalılık veya Çerkeslik dayatmayan Adıgeler veya Çeçenler gibi olmalarını istiyoruz. Veya Arjantin’de doğmuş, ama Küba’da savaşırken Kübalı; Afrika’da Afrikalı; Bolivya’da Bolivyalı olabilmiş; kimsenin “Latin Amerikalı”, devrimci ve yurtsever olduğunu inkar edemeyeceği CHE olmalarını istiyoruz. Boşuna miadı dolmuş tezlerine de oradan buradan örneklerle destek aramamalılar! Aradıkça daha çok batarlar! Bakın kendisine saygı duyduğumuz, bu tartışmalara böyle girerek kendisini yıpratmasını istemediğimiz bir arkadaşımız mesela Kafkasyalılık veya Nartlık ortaklığını kimliğe de taşımaya çalışmış; Kafkasya’yı bir ülke yapmış! Olur mu şimdi bu? Uluslaşmanın tarihsel bir süreç olduğunu, onlarca faktörden bir veya bir kaçının belirli olacağını; bunun ise bir formülünün olmadığını bilmiyor mu arkadaşımız? Baştan sonra hatalarla dolu bu yazıyı didik didik etmek istemiyorum; ama o dağlar “aynı” olmaya yetecek olsaydı, o zaman Alpler’de yaşayanlara niye “Alpler” denmemiş? Veya Gavur dağlarında yaşayanlara “gavurlar”, çöllerde yaşayanlara da mesela “çöl aslanları”? Evet, belki de 19. Yüzyılda Çarlık Rusyasına karşı savaşırken böyle bir şey mümkün olabilirdi. Bizler “Dağlılar” veya “Nartlar” kimliği altında toplanabilirdik. Ama bu kimlik bile kesin olmamakla birlikte ancak siyasallaşabilseydi ve merkezi bir devlet örgütlenmesini yaratabilseydi yaşayabilirdi. Çünkü kültürel, sosyal, coğrafik ortaklıkların veya kimliklerin siyasal kurumları veya kimlikleri belirledikleri; kültürel kimliklerin siyasal kimlikleri eritebildikleri görülmemiştir dünyada. Yazının canalıcı ve tezlerini dayandırmak istedikleri düşünceye ispat olsun dedikleri paragraf herhalde şu: “Her toplumun, halkın, ulusun, kendi dilinde, kendisini tanımlamak için kullandığı bir terim vardır. Toplumlar genel olarak bu isimleri önemserler, başka dillerdeki tanımlamalarla ilgilenmezler. Örneğin Türkçe, İngilizlere "İngiliz" denilir. Türk Dil Kurumu'na göre bu kelime Türkçeye İtalyancadan (inglese) geçmiştir. Türkçede İngiliz terimi genellikle Britanya adasında yaşayan tüm insanlar için ("British"in karşılığı olarak) kullanılır, fakat kelimenin aslı bu adada yaşayan halklardan sadece birini tanımlamaktadır ("English"; diğerleri Galler ve İskoçlar). Bir başka deyişle, Türkçe'de "British" ve "English" arasında net bir ayrım yoktur, fakat herhalde hiç bir İngilizin aklına "Türkler niye hepimize İngiliz diyor" diye tasa etmek gelmez.” Önce, son zamanlarda sık sık örnek olarak verildiği için şunu netleştirelim: Adige’nin İngilizcesi “Circassian” değil, “Adyghe” dir. Circassian “Çerkes”in İngilizcesidir. “İngilizler” Adıgelere bizim gibi hem “Circassian”; hem de “Adyghe” derler. Mesela Wikipedia’da şöyledir Çerkes’in tanımı: “Circassians (Circassian: Адыгэ, Attéghéi) are a North Caucasian nation and an ethnic group who belong to one of the oldest indigenous peoples of the Caucasus and are among the original inhabitants of the Caucasus“. Yalnız “İngilizler” değil; Almanlar da, Ruslar da, tüm dünya da Adıgelere Çerkesler derler. Ama dilbilimi anlamında Adıge’nin de kendi dillerinde karşılıkları var. Bunlardan yola çıkıp veya karıştırıp, “biz kendimize Adıge deriz, İngilizcesi Circassian’dır” demek doğru değildir. Asıl önemli olan da Çerkes ile neyin anlatıldığı. Türkçe “Yunan” ve İngilizce “Greek” denilen Yunanlılar kendilerine “Ελληνικά” ( Ellenika ) derler. Ama bütün dillerde, hem “Yunan” denildiğinde, hem de “Greek” veya “Ellenika” denildiğinde anlatılan aynı halktır. Bizim tartışmalarımızda söz konusu olan ise Adıge ile başka, Çerkes ile de başka bir halkın tanımlanmak, en azından genişletilmek istenmesidir. Eğer kendilerine “Ellenika” diyen Yunanlılara başkaları mesela Yunan, Bulgar ve Makedon halklarını kapsayacak şekilde “Yunan” deseydiler bizim tartışmalarımıza örnek olabilirdi. Sonra, yazarımız “toplumlar için kendilerini nasıl tanımladıkları” önemlidir derken doğru söylüyor, ama hemen ardından “başka dillerdeki tanımlarla ilgilenmezler” derken sorunu çarpıtıyor. “Hangi başkaları” nın tanımları ile ilgilenmezler veya ne düzeyde ve hangi yöntemlerle ilgilenirler anlatılmalıdır burada. Mesela bizim yanlışlıkla veya yüzyıllarca “İngiltere (England)”nin hegemonyası altında yaşadıkları için hepsine birden “İngiliz” dediğimiz bu halklar: İrlandalılar, İskoçyalılar ve Galler, bu durumu hiçbir zaman kabul etmemiş; kendi kimlikleri ve egemenlikleri için savaşmış, bugün de bu amaçlarına büyük oranda ulaşmışlardır. Bu nedenle o bizim “İngiltere” dediğimiz ülkenin uluslararası ismi “United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland” (Teyrnas Unedig Prydain Fawr a ;gledd Iwerddon )”, kısaca “Büyük Britanya” ve informel olarak da “Britanya”dır. Elbette nasıl ki bizde “ben Türküm” veya “Çerkes kökenli Türküm” diyenler varsa oralarda da “ben İngilizim” diyen ve başkalarının kendilerini nasıl tanımladıkları ile ilgilenmeyenler olabilir. Ama İskoç, İrlanda ve Galler halkları için bu konu hep önemli olmuştur. Bu nedenle, bugün resmi ilişkilerde, yazışmalarda, ülkelerinin veya halklarının temsil edildiği yerlerde “İngiliz” olarak değil; İskoçya, İrlanda veya Galler olarak geçerler. Biz onlara “İngiliz” diyorsak, buna onların bir itirazı olmadığı için değil; biz “cahil” olduğumuz ve onlar dünya halklarının dillerine yerleşmiş tanımlamaların nedenlerinin olduğunu ve değişmelerinin zaman alacağını bildikleri içindir. Bu nedenle dünyanın dört bir tarafına “hızır hafiyeler” yollayıp kim kendilerine ne diyor diye bir çalışma yapmaz; onlara İngiliz diyenleri bulup tokatlamazlar! Biz de sokaktaki tek tek insanla “bize ne diyorsun lan” diye tartışmıyor; kendimizi doğru bir şekilde tanımlamak istiyor ve bu doğruları yerleştirmeye çalışıyoruz. İlginç olan başkaları da aslında bizi doğru olarak tanımlıyorlar; ama “içimizdekiler” buna direniyorlar! Uzun yazıda en garibime giden de "Çerkes" kavramının sahip olduğu siyasal içerik boşaltılıyor, Çerkeslerin hiç bir demokratik talebi telaffuz dahi edilmiyor ve tüm sorun dernek tabelası haline indirgeniyor” cümlesi. İnsanın “Allah’tan kork biraz” diyesi geliyor! Çerkes kavramının siyasal içeriği, bir kimliği tanımlamaktan bahsettiğimiz için, asıl, hangi dil, hangi kültür, hangi tarih ve nasıl bir gelecek sorularına ulusal bir çerçeveye oturtulamayacak tarzda yanıt verilirse boşalır. Çünkü bir kimliğin siyasallaşması onun ulusal bir kimlik olması demektir. Ve uluslaşma hedefi bir kenara atıldığında; yani bu kavram altında toplanmış insan topluluğunun birlikteliği ve ortaklığı kültürel-sosyal değerler eksenine oturtulduğunda (Kafkasyalılık gibi) veya birlikte uluslaşamayacak bir insan topluluğunu kapsadığında Çerkes kavramının içeriği boşalmış olur, Çerkes=Adıge dendiğinde değil! “Tabela değişikliği ile yetinildiği ve demokratik taleplerin dile getirilmediği”ni söylerken de sanırım arkadaşımız şaka yapıyor! Elbette kırk yıllık “en büyük kurumumuz” ile kendimizi karşılaştırmak abes olur. Veya bazen “biz 1765’te şöyleydik, 1834’te böyle; sonra 1927’de, 1969’da, 1976’da şunları yazmıştık” diyenlerle! Ama daha ortaya çıktığımız ilk günden beri “ulusal hak ve özgürlüklerimiz”i; gerek anavatanda ve gerekse diasporada demokratik haklarımız olduğunu ve bunlar için mücadele edilmesi gerektiğini anlattık. Tek başına “Çerkesya” talebimiz bile bunu anlamaya yeter! Keza, anavatanımızda insanlarımıza saldırıldığında, kazanımlarımız yokedilmek istendiğinde tavır aldık. Türkiye’de açılım tartışılırken taleplerimizin ne olmasını gerektiğini madde madde sıraladık. 21 Mayıs’ı talep etme hakkını ortadan kaldırır şekilde “1864 Olaylarını Unutmayacağız” diye değil, “Çerkes Soykırım ve Sürgünü Tanınmalıdır” şeklinde andık. Anadilde eğitim hakkımızdır dedik... Bunlar ortadayken ve bugüne kadar hep “biz siyasal örgüt değiliz”, “siyasal talepler için mücadele bizim işimiz değildir” diyenlerin; bakanlara, “birşeyler isteyin yahu!” ve Yaşar Kemal’e “ben size küstüm” dedirtenlerin bize “hiçbir demokratik talebi telaffuz etmiyorlar” diyebilmeleri komik oluyor!!! Uzatmayayım. Bu tartışma sürecine katılan/katılacak arkadaşlara bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Atalarımız “oturmadan önce etrafına bakın, konuşmadan önce de düşün” demişler. Siz de yazmadan önce “bin kere” düşünün! Veya “ahtapot Paul”’un tahtına aday olan, hatta ondan daha zeki olduğu, geleceği görebildiği söylenen şu Fransız müneccime sorun? Çünkü yanlış olan bir tutumu savunmak için uyduracağınız herşey sizi yalnızca yıpratmayacak, bitirecektir. Biz ama bunu değil; geleceği birlikte örgütlemek istiyoruz. İnsanlarımız da “Miss Cherkessia” karşısında yeniden kurulan bu “Kutsal İttifak”’ın dema;jilerine inanmamalı, oyunlarına gelmemeliler! Kökleri halkımızı soykırımdan geçirip dünyanın dört bir tarafına dağıtan, diasporada asimile eden “Rusya-Osmanlı” ittifakına kadar giden ve şimdi bize karşı birleşen, en azından birbirini kollayan bu “Kutsal İttifak” aslında birbirini sevmez, ama bir konuda anlaşırlar: Çerkeslerin ve Çerkesya’nın yok edilmesi! “Kafkas” kimliği ve ideali diye birşey uydurulup ellerine verilmişti. Bunun sağında, solunda mevzilendiler. “Kafkas”a yükledikleri misyon aynı değil; ama Çerkes ve Çerkesya’yı unutturduğu için ikisinin de işine geliyor. Dünya altüst olmadıkça çıkarları yüzde yüz örtüşmeyecek bu “kutsal ittfak”ın sağ koltuğunda oturanların eline, “içeride” sorun olmayacak bir kimlik ve gerektiğinde diğer düşman kardeşe karşı kullanabilecek, turancılık sosuna bandırılmış bir Kafkasyalılık verildi! Önce kadroları yetiştirildi, devşirildi. Sonra, bir “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” hediye edildi. Amaç, Çerkeslere kendi çıkarlarıyla uyumlu bir perspektif sunmak; gelecek kuşakları teslim almaktı. Diğer kardeş de boş durmadı. Kafkasyalılık kalmalıydı, çünkü bu örtü kalkarsa ortaya Çerkes ve Çerkesya çıkabilirdi. Bu turancılık sosuna bandırılmış Kafkasya idealinin politik genleriyle oynandı. “Sol” veya “demokrat” Kafkasyacılık çıktı ortaya. Devşirmelerin huzurunu bozmayacak; sistemi tehdit etmeyecek kadar “sol” bir Kafkasyalılık! Elbette bunların da bir ideali olmalıydı: Turancılığın panzehiri olan devrimcilik-demokratlık ve tanımı yapılmamış bir Anavatana dönüş dediler adına. Ama devrimcilik yaptırmayacak kadar devrimci; anavatana döndürmeyecek ve dönmeyecek kadar dönüşçü olmalıydılar. Oldular da! “Kutsal İttifak” devam etti; karşılıklı olarak birbirlerinin hamlelerini boşa çıkarmak ve ellerindeki kozları kaybetmemek için hamle üstüne hamle yaptılar. Ama duvarlar yıkıldıktan sonra işler bozulmaya başladı. Çünkü duvarların ötesi kabak gibi açıldı ve diaspora ile Anavatanın gerçeklerinin bambaşka olduğu çıktı ortaya. “Siz de Çerkessiniz” dediğimiz Çeçenlerin, Dağıstanlıların veya Karaçayların “ne saçmalıyorsunuz siz” cevaplarıyla afalladık. Geç de olsa uyandık ve “herkes kendi yolunda yürümelidir”, “anavatanımız Çerkesya’da birleşmeli, uluslaşmalıyız” şiarını yükselttik. Kutsal ittifak önce şaşırdı, sonra “toplanma” düdüğünü çaldı: “artık birleşme zamanı” dedi. En azından “tehlike” bertaraf edilinceye kadar? Ama çabaları boşuna! Bu “Kutsal İttifak”ın planlarına gerçekten inanan iyi niyetliler varsa da planların kendilerinin iyi niyetli olmadıklarını biliyoruz artık... Yükümüz ağır, yolumuz uzun; ama iskele alabanda dedik bir kere ve Çerkesya limanına ulaşmadan durmayacak; yorulmayacağız. Kolay olmayacağını, uzun bir yolculuk olduğunu biliyoruz. Gemiye binenlerin ve inenlerin; meraklı gözlerle bakanların, tereddütleri olanların veya “Kutsal İttifak”ın etkisinden kurtulamayanların olacağını da. En Çerkeslerimiz, en yurtseverlerimiz binecek önce bu gemiye. Kaptanı değişecek; mürettebatı değişecek, yolcuları değişecek; ama gemi yoluna devam edecek ve atalarımızın başladığı işi mutlaka ama mutlaka tamamlayacağız. Göreceksiniz, birgün çocuklar sokaklarda Çerkesyalı gibi yürüyecek, Çerkesyacılık oynayacak, futbol takımlarına “Tuapsegücü” veya “Mafehablespor” gibi isimler takacak; kendilerini de Hacı Guzbek ile özdeşleştirecekler. 21 Mayıslarda binlerce insanımız alanları dolduracak, 13 Haziranlarda Çerkesya bayrakları dalgalanacak Çerkeslerin yaşadığı her yerde. Bitmedi... Çerkes Halk Kongresi İnönü stadyumunda kutlamalar örgütleyecek. Sezen Aksu sahneden “selam size Çerkesler, selam dünyanın en barışsever, en hoşgörülü, en güzel halkı” diye selamlarken binleri, Grup Yorum da Türkiye halklarının desteğini türküleştirecek... Çerkesya kültür festivalleri olacak. Filmler, folklor gösterileri, tiyatro ve şiir geceleriyle dopdolu festivaller. Nalçik’ten, Çerkesk’ten, Soçi; Krasnodar ve tüm diaspora ülkelerinden ekipler biraraya gelecek. Cumhuriyetlerimiz ortak Televizyon kanalı kuracaklar. Çerkesya’da uluslararası havaalanları hizmete açılacak. Televizyonlarda “Çerkesya’nın Nalçik iline giden işadamlarımız yurda döndüler” ve “Çerkesya ile ticaret hacmimiz 1 Milyar dolara yükseldi” gibi haberler duyacağız. Veya “Çerkesya’nın Adıgekale voleybol takımı Kafkasya Barış ve Kardeşlik Turnuvasında birinci oldu” haberi. Çerkes Özel Koleji öğrencileri matematik yarışmasında dereceye ve üniversite giriş sınavlarında en başarılar arasına girecekler. Çerkesçe kitaplar rafları süsleyecek. Çerkes halkının birliği, birleşmesi ve uluslaşması demek olan Çerkesya Hareketi, 1000 yıl da sürse durmayacak, ilmek ilmek örecek Çerkesya’yı. Aşağıdan yukarıya, önce kafalarda; yüreklerde... Bugün “okulda defterimize, sıramıza, ağaçlara... kuşların kanadına...” yazacağız Çerkesya’yı! Yarın... Ve göreceksiniz: “Miss Çerkesya”, “Kutsal İttifak”ı yenecek!
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks