NEDEN DEPORT EDİLDİM – 12 –

#3169 Ekleme Tarihi 27/10/2019 03:11:57


2000’li yılların ikinci yarısında sadece Çerkesya’da değil, Türkiye’de de Çerkes Sorunu; eski-geleneksel teoriler, tanımlar, örgütlenme ve mücadele yöntemleri yoğun bir şekilde tartışıldı.


Bir arayış vardı… Ama kurumlarımız merkezi yapının ve statükonun zarar görebileceği korkusuyla, mümkün olduğunca tartışmaların dışında kaldılar, kendilerini-örgütlerimizi koruma güdüsüyle ( bahanesiyle ) değişime-dönüşüme karşı oldular.


Ve tartışmaların yayılmasını, kurumlarımıza da girmesini engellemek için, en kolay olan yolu seçtiler: Yeni bir şeyler söyleyenleri karalamayı, itibarsızlaştırmayı... Bu nedenle irili ufaklı, sanal ve/veya gerçek informel gruplar çıktı ortaya.


Yani birileri Kaf Fed'e ateş etmek istedikleri için değil, kurumlarımız bu insanlara ve anlattıklarına kapıları kapadığı, hatta bu insanları dışladığı için gruplar çıktı ortaya.

Mesela, vatanımızda 1992 ve 1996 yıllarında 21 Mayıs'ın "Çerkes Soykırımı ve Sürgünü'nü Anma Günü" olduğu kararı alındığı ve aradan onca yıl geçtiği halde, Kaf Fed bazen "sürgün" diyordu, bazen "soykırım"...


Elbette Kaf Fed'in veya kurumlarımızın da kendi doğruları, politikaları olacaktır. Kimse onlardan her şeyi, yapılan önerileri hemen kabul etmelerini beklemiyordu. Sorun kendileri gibi düşünmeyenlere karşı aldıkları tavırlardı. Önerileri-eleştirileri zenginlik olarak değil, "zararlı"; önerileri yapanları ise rakip, hatta zaman zaman "düşman" olarak görmeleriydi.


Mesela, sanırım 2012 yılının 21 Mayısında biz saat 15:00'da Taksim'de, Kaf Fed ise saat 17:00'da Beşiktaş'ta toplanacaktık. Biz, Taksim'deki anmadan sonra Beşiktaş'a destek verme kararı almıştık. Ama onlar insanların bizim etkinliğimize de katılmalarını istemediler, İstanbul dışından gelen bazı otobüsleri şehir dışında beklettiler.


Bastırdıkları afişlerde ve basın açıklamalarında ise hala "Çerkes Sürgünü" sloganını öne çıkarıyorlardı. Mesela 2012 yılında, 21 Mayıs ile ilgili yaptıkları bir açıklama şöyleydi:


"B A S I N D U Y U R U S U


21 MAYIS (1864): ÇERKESLERİN SÜRGÜN GÜNÜ, YAS GÜNÜ


21 Mayıs; Çerkeslerin sürgün günü, yas günü...


21 Mayıs, Çerkeslerin sürgün günüdür. 148 yıl önce (21 Mayıs 1864'de), Çarlık Rusyası'na karşı verdikleri savaşı kaybeden Çerkesler, tarihin en büyük ve en trajik sürgününe maruz bırakılmışlardır. Sürülenlerin sayısının 1,5 milyondan fazla olduğu, onbinlercesinin sürgün yollarında öldüğü bilinmektedir. Halen, dünyadaki toplam Çerkes nüfusunun yüzde 80'i diyasporada yaşamaktadır. En büyük Çerkes nüfusu Türkiye'dedir. Suriye, Ürdün, Mısır, İsrail gibi ilk yerleşim bölgeleri dışında, sonradan yer değiştirmelerle birlikte bugün dünyanın pek çok ülkesinde Çerkes yaşamaktadır.


Çerkesler her yılın 21 Mayıs'ın sürgün ve yas günü olarak anmaktadır. Türkiye'deki geniş katılımlı anma toplantısı bu yıl da İstanbul Beşiktaş'ta (20 Mayıs Pazar günü saat 16.00'da Barbaros meydanında) yapacaktır. Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde kurulu 60 derneği bünyesinde toplayan Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun (KAFFED) öncülüğünde yapılacak anma toplantısına 10 binden fazla kişinin katılması bekleniyor."


Ama en çok, bütün Kuzey Kafkas halklarını bir çatı altında tutamamaktan korkuyorlardı, hala da “kanaat önderleri” için en büyük tehdit! bu, yani biziz.


Çünkü biz, “Değişim” diyerek ortaya çıkıp, ölüye makyaj yapmak değil; kurumlarımızı niteliksel ve politik olarak değiştirmek: Çerkesleştirmek, demokratikleştirmek, zamanı geldiğinde de Kuzey Kafkas halklarının demokratik, birbirinin kimliğine ve vizyonuna saygı duyan Konfederasyonunu örgütlemek istiyoruz.


Bu yapıyla daha ileri gitmemiz mümkün değil, gidemiyoruz da. Mesela Gürcistan’ın Çerkes Soykırımını ve Sürgünü’nü tanıması Çerkes halkı için büyük bir kazanımdı, ama Federasyonumuz sanki RF’nun sözcüsü gibi tavır aldı ve neredeyse Gürcistan’ın bu kararını geri almasını istedi. Halbuki Gürcistan’ın, niyeti ne olursa olsun, Çerkes Soykırımı ve Sürgününü tanıması ve Çerkeslere “Sürgünde Halk” statüsü vermesi bizim için büyük bir kznımdı. Bunun üzerinden dünyaya daha güçlü açılabilirdik.


Abhazlar için de bu suni “üst kimlik” artık bir yük.


Mesela geçen sene RF’nun vatanda anadillerin kullanımını kısıtlamasına karşı Ankara Çerkes Derneği’nde örgütlenen konferansa katılmış, ama sonunda, konferansa katılan 40 tane kurumun imzaladığı ortak deklerasyonu imzalamamışlardı. Bu nedenle onları suçlamıyorum. Ben Abhaz olsaydım, ben de imzalamazdım. Çünkü Abhazya Cumhuriyeti’nin bugün RF ile ilişkileri varlığını koruması için hayati öneme sahip. Bu ilişkiyi zedeleyecek bir şeyler yapmaları mantıklı değil.


Keza 21 Mayısları “Kafkas halklarının ( ve bir üst kimlik olarak Çerkes ) Soykırımı ve Sürgünü” gibi anmak da saçma. Çünkü Kuzey Kafkasya’da, Dağıstanlılar, Çeçenler, İnguşlar, Osetler, Karaçaylar, Balkarlar 21 Mayıs’ı anmıyor, “21 Mayıs Çerkes Soykırım ve/veya Sürgünü’nü Anma Günü”dür diyorlar. Abhazlar ise, konjonktürel olarak “Sürgün” tanımını öne çıkarıyorlar.


Ben Çerkes Soykırımı ve Sürgünün tanıma sürecinde bir kaç kere Gürcistan’a gittim. Tiflis’te arşivlere girdik. Ama arşivlerde “Kafkas-Kuzey Kafkas Soykırımı-Sürgünü tezi”ni destekleyecek tek bir belge bile bulamadık. Baskı var, terör var, katliam var, savaş suçu var, sürgün veya göç var; ama soykırım ve/veya etnik temizlik nitelik olarak bunlardan farklı bir suç ve Çarlık Rusyası bu suçu sadece Çerkesya’da işlemiş.


Gürcistan da bu nedenle "Kafkas" değil; “Çerkes ( Adığe ) Soykırımı ve Sürgünü”nü tanıdı.


Birileri o günlerde yine ezbere “Gürcistan Kuzey Kafkas halklarını bölmek, birbirine düşürmek istiyor” dediler. Halbuki Gürcistan mümkün olsaydı “Kafkas Soykırımını” tanır, “Cephe”yi büyütmek isterdi. Ama arşivlere göre bu mümkün değildi.


Biz de, Çerkes Sorunu’nun başka sorunlarla birlikte tartışılmasını istemiyorduk, hatta Anaklia’da dikilmek istenen anıt için ilk turda en çok destek alan eser için “Birleşik Kafkasya’yı çağrıştırabilir, anıtın tartışılmasına neden olur” diyerek, şu anda anıtı dikilen eseri önerdik. Ve bir “Anaklia Deklerasyonu” yayınladık.


Sonra Abhazya’nın önemli ulusal günlerinde Kaf Fed ile Abhaz Fed arasında “gereksiz” bir rekabet var. Bu nedenle güçlerimizi bir araya getiremiyor, mesela Abhazya’nın bağımsızlık ve zafer gününü daha güçlü, daha görkemli örgütleyemiyoruz.


Veya ( belki başka nedenler de vardır, bilmiyorum ) Abhaz Fed Kefken’i 21 Mayıslar için reserve ettiğinden biz Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nü 21 Mayıs’ta değil, başka tarihlerde anıyoruz.


Ama ne kanaat önderleri ne de gerçeği bilen diğer yöneticilerimiz bunu kamuoyuna açıklamıyorlar.


Çünkü büyük ihtimal "gerçeğin" artık ihtiyaca cevap vermeyen ve değişmesi; yeniden, daha sağlıklı temellerde örgütlenmesi gereken “birlik”e zarar vereceğini düşünüyorlar.


Dönüp dolanıp aynı yere geliyor, aynı yerde tıkanıyoruz: Samimiyette, şeffaflıkta, kurumsal ilişkilerin sağlıklı olmamasında. Gerçekten merak ediyorum, bu anlattığım gerçekleri sadece ben mi biliyorum? Bunca senedir kurumlarımızda yöneticilik düzeyinde görev almış, bu nedenle bazı konuları benden daha iyi bilen arkadaşlar neden susuyorlar? “Suç”a ortak oldukları için mi?


Mesela Necdet Abinin göbeği çatladı kolay ( 15 günde ve oraya gitmeden ) Rusya Federasyonu pasaportu alabildiğimiz yıllarda kurumlarımızın, o yıllardaki yöneticilerimizin bu fırsatı diasporaya duyurmadıklarını, Çerkes halkına “ihanet” ettiklerini anlatmaktan. Kimse ortaya çıkıp sorumluluk almıyor, özeleştiri yapmıyor.


Geçen ay Ankara Çerkes Derneği’nin Yaşamkent tesislerindeki kahvaltı organizasyonunda Hasan Kanbolat ile sohpet ettik. “Benim haberim olmadı, olsaydı kesin başvururdum” dedi. Eminim yalnız Hasan değil, daha yüzlerce, binlerce insan bu fırsatı kaçırmak istemezdi, haberleri olsaydı.


Peki ne oldu? Neden kurumlarımız ve yöneticilerimiz bu fırsatı Çerkes kamuoyuna doğru düzgün anlatmadılar, gizlediler veya örgütlemediler? Neden Necdet Abiye doğru düzgün bir cevap vermiyor, konuyu geçiştiriyorlar?


Rusya, Türkiye veya başka birileri baskı mı yaptı? Bu da mümkün. Çünkü kitlesel bir nüfus hareketleri, ilgili devletler tarafından yakından izlenir, kontrol altında tutulmaya çalışılır. Biz de 4 sene önce Rusya Federasyonu Antalya Konsolosluğuna “vatanımıza dönmek istiyoruz” başvurusu yaptığımızda, ertesi gün eve polis geldi ve bize ne yapmak istediğimizi sordu, Reyhanlı’da başvuruya imza atan birkaç kişiyi sorguya çekti.


Veya belki de yöneticilerimiz arasında Çerkes halkının çıkarına olabilecek adımları atmak, attırmak istemeyen birileri vardı?


Bunların ortaya çıkarılması, sorumlulardan hesap sorulması gerekmez mi? Ya o fırsatı kaçırmamızdan sorumlu olanlar hala kurumlarımızda ve karar mekanizmalarında şu veya bu biçimde etkililerse? Ya politikalarımızı hala onlar yapıyor, veya bir yerlerde bizi temsil ediyor, kurumumuzu kimin yöneteceğine karar veriyorlarsa? Bu, ciddi bir sorun değil mi?


Hele hele “en büyük kurumumuz”da iktidar “bir zincirin halkaları” gibi, yukarıdan aşağıya “güvenilir” insanlara bırakılıyor veya devrediliyor; b nedenle o uğursuz zincir bir türlü kırılamıyorsa?


Düşünün, Rusya pasaportu almak gibi bir fırsatı kaçırmamıza neden olanlar, buna göz yumanlar, sessiz kalanlar daha neler yapabilirler neler?..


Hatko Schamis


  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks