Fahri Huvaj: Soru ve Cevaplarla 'Dönüşün Doğuşu ve Yokuşu' -4-

#7893 Ekleme Tarihi 25/01/2022 07:47:23

Hatko Schamis- Golan savaşı sonrası, 1967 yılında, 1600-1700 kadar Suriye Çerkesi anavatana dönmek istedi. Schwardnadze'nin Dışişleri Bakanı olduğu yıllarda, 1989-1990'da, yine 2000 kadar Suriye Çerkesi resmi başvuru yaptı. Bu iki başvuru da reddedildi. Sizce neden? Ve SSCB'ye "dost" bir ülkeden yapılan bu başvuruların reddedilmesi, SSCB'nin Çerkeslerin anavatanlarına kitlesel ve kalabalık dönüşlerine izin vermeyeceği anlamına gelmez miydi?

Fahri Huvaj- 1967 Arap-İsrail savaşları sonrasında Vatana dönebilen Suriyeliler de oldu, ama çoğu bir vakıf eliyle Amerika’ya taşındı. Hatta Maykop’ta kendilerine tahsis edilen yerlerde blok apartmanlar için temeller bile yükseltilmişti. Ne var ki, o girişimi kararlı biçimde sürdüremediler. Belki Amerika propagandaları daha çekici ve etkili olmuş olabilir. 

O zaman Türkiye Çerkesleri olarak biz de örgütlü olamadığımız için üzülmek, dua etmek ve temenni dışında Colan Çerkeslerine hemen hemen hiç yardımcı olamadık.

Her ülke, kendi içinde dış güçlerce kışkırtılabilecek bir kitlenin bulunmasını potansiyel bir tehlike olarak görür. Öyle bir kitlenin ülkesine girişine sıcak bakmayacağı gibi, ülke içindeki uzantılarına da potansiyel suç/tehlike odağı gözüyle bakabilir ve onlara karşı daima daha dikkatli olmayı öngören bir yaklaşım geliştirebilir. 

Colan Çerkeslerinin dönüşlerinin kabul edilmemesinde ABD’nin onları kışkırtabileceği algısı da önemli etkenlerden biri olmuş olabilir. 

Politika çok yönlü bir disiplindir. Bir girişimde başarılı olabilmek için kendi durumunuzu, sahip olduğunuz imkân ve kabiliyetleri, olası ittifak ve potansiyellerinizi doğru ve iyi bir biçimde değerlendirmekle birlikte muhatap ülkeler bakımından olası gelişmeleri ve algıları da dikkate almanız gerekir. 

Ağzınızdan çıkan sözün, atacağınız adımın kimler tarafından nasıl anlaşılıp değerlendirilebileceğini hesap etmezseniz başarınız tamamen şansa kalır.

Colan Çerkesleri konusunda hem Suriye Rejimi hem de SSCB nezdinde ufuk sahibi, örgütlü, etkili bir diplomatik ve demokratik çalışma yapılamadı. 

Colan Çerkeslerinin niçin tarihsel vatanlarına dönmeleri gerektiği, bunun her iki tarafa ne gibi yararlar, katkılar sağlayabileceği anlatılamadı. 

Bu durum, ne yazık ki, son iç savaş sonrası için de geçerlidir. 

İki müttefik/dost ülkeden birinin kesin olarak hayır dediği/diyeceği bir girişimi diğeri kabul edemez. Bir biçimde bahane bulur, reddeder, savsaklar, engeller. 

Bugünkü RF, kankası Esed’le birlikte hareket etmeyen Çerkesleri ülkesine kabul etmek istemiyor. Esed’le birlikte olanlar da zaten gitmek istemiyorlar.

Beklenmediğiniz herhangi bir kapı, ilk vuruşta açılmayabilir. Açılmıyor diyerek vazgeçmek, kaybetmek demektir. Kapıyı bir daha, bir daha çalmak gerekebilir. Farklı biçimlerde, farklı yöntemlerle çalmak gerekebilir. Önemli olan vazgeçmemek ve kapının nasıl açılabileceğini hesaplayarak ona yönelik etkili eylemler uygulayabilmektir. 

Ermeniler, Kıyıboyu Şapsığ bölgesine girebilmek için politik manevralar dâhil, rüşvet dâhil, sembolik evlilikler dâhil her şeyi yaptılar ve başardılar. Şu anda belki Kıyıboyu Şapsığ bölgesindeki Ermeni Nüfusu, bırakalım Şapsığ (veya Adıge/Çerkes) nüfusunu, Rus nüfustan bile fazladır. 

Vatana Dönüş, nasıl mümkünse öyle gerçekleştirilmelidir. 

Bunun için önemli stratejik, demokratik, hukuksal ve diplomatik olanaklar korunmalı ve geliştirilmelidir.

Hatko Schamis- Bu konu şu nedenle önemli: Eğer SSCB ve sonrasında RF, Çerkeslerin anavatanlarına kalabalık-kitlesel dönüşlerine izin vermiyorsa, vermeyecekse; "iki devlet arasındaki iyi ilişkiler" üzerinde bir "Dönüş" pratiği ne kadar mümkündür? Yoksa, "Dönüş Düşüncesi"nin de "kitlesel-kalabalık" bir dönüş perspektifi yok muydu? 

Fahri Huvaj- Suriye Çerkesleri için söylediklerimiz, ne yazık ki, Türkiye Çerkesleri için de önemli ölçüde geçerlidir. 

Türkiye Çerkesleri meşruiyetine itiraz edilemeyecek kapsayıcı ve kucaklayıcı bir ulusal yapı etrafında örgütlenmedikçe, ulusal var oluş hareketinin hedef ve ilkeleri somutlanmadıkça ve muhataplara iyi ve etkili bir biçimde anlatılıp benimsetilmedikçe Dünyada Çerkes ulusal sorununun çözümü neredeyse imkânsızdır. 

Çerkes halkının dili, kültürü ve kimliğiyle varlığı, ancak Vatandaki kardeşlerimizin kendi öz güç ve potansiyelleri sayesinde ve ölçüsünde korunabilir. 

İki ülkenin dost olması bizim Vatan ile ilişkilerimizi geliştirebilmemiz bakımından büyük önem taşır. Şayet biz her iki tarafa da dostça yaklaşabilirsek, her iki tarafı da kendi devletimiz olarak kabul edip benimseyebilirsek ve ulusal dil, kültür vb. sorunlarımızı aynı zamanda bizim Vatanımıza dönüşümüzün her iki tarafa sağlayabileceği yararları demokratik destekli diplomatik bir üslupla anlatabilirsek, iki ülke arasındaki dostluğun daha çok yararımıza sonuçlar doğurabileceği kanısındayım. 

Kimse düşmanlık duygularını körükleyerek olumlu bir sonuç alabileceğini düşünmemelidir. 

Tarihin kirli sayfalarını bir biçimde kapatıp yeni bir beyaz sayfa açmayı beceremezsek kimse ile ilişkilerimiz iyi, olumlu olamayacağı gibi, buna bağlı olarak hiçbir sorunumuzu da çözemeyiz.

Kitlesel Dönüş, önce ulusal talep ve irade olması koşuluyla ancak iki devletin (TC ve RF) anlaşması sayesinde gerçekleştirilebilir. Her iki devlet yöneticileri nezdinde bunun demokratik ve diplomatik çalışmaları yapılmalı, uygun bir altyapı oluşturulmalıdır.

Hatko Schamis- Bu durumda, "diasporada Çerkeslerin yaşadığı ülkelerle SSCB ve sonrasında RF arasındaki ilişkilerin iyi olması", "bu ülkelerin düşman olmaması" veya "Çerkeslerin sosyalizme veya Rusya'ya dost olması"... ile (nasıl istersen öyle formule edebilirsin), "anavatanın kapıları aralanabilir" demek yanlış veya en azından eksik değil mi? Bu nedenle Çerkes ulusal mücadelesinin, Çerkes ulusal bilincinin bazı önemli unsurları törpülenmiş, en azından dile getirilmemiş olabilir mi?

Fahri Huvaj- Az önce değindiğim gibi, hemen hiçbir sorun, hiç değilse bizim sorunumuz; Çerkes Ulusal Sorunu intikam ve düşmanlık duygularıyla çözülemez. 

“Dönüş hakkımız, söke söke alırız” anlayış ve yaklaşımının başarı şansı olmadığı gibi, olası başarıların da önünü kesebilecek bir anlayış ve yaklaşım olacağı asla gözden uzak tutulmamalıdır. 

Herhangi bir devlete hele Rusya Federasyonu’na kimse zorla veya baskıyla bir şey yaptıramaz. 

Dönüş sorunumuz tarihsel olgulara takılıp kalınarak çözülemez. 

Tarihsel yaşanmışlıklar değiştiremeyeceğiniz yeni bir durum ve ortam oluşturmuşsa bu yeni duruma ve ortama uygun yeni çözümler üretmek gerekir. 

Bence bu çözüm “Rusya Federasyonu bünyesinde mevcut koşullarda barış içinde birlikte yaşama” anlayışı olarak ifade ve formüle edilebilir. 

Herhangi bir sorunu çözmek için her şeyden önce var olmak gerekir. Kendi varlığını koruyamayanlar, ölüler hiçbir sorunu çözemezler. Var olmak için de ne gerekiyorsa onları yapmak gerekir. Düzenli beslenmek, sağlık kontrolleri yaptırmak, ilaç kullanmak vs. 

Bizim Çerkes olarak ulusal varlığımızı korumamızın, dilimizi, kültürümüzü geliştirmemizin, evrensel oluşuma yeniden özgün katkılarda bulunabilecek konuma gelmemizin ilk ve en temel koşulu halkımızla Vatanımızın buluş(turul)masıdır. 

Bunun için ilk adım orada; Vatan’da var olabilmektir. 

Bireyler ve toplum olarak, düşünce ve ideal olarak Vatan’da var olamazsanız hiçbir sorunu çözemezsiniz. 

Elbette bir tarafa, örneğin; RF’na kayıtsız şartsız tabi olmak, hatta böyle bir izlenim vermek bile eldeki önemli bir kozu kaçırmak demek olur. Hiç kimseye hiçbir zaman kayıtsız şartsız teslimiyet veya bağlılık gibi bir durum söz konusu olamaz, olmamalıdır. 

Genellikle ulusal mücadelenin üç ayağı vardır. Bir ayak ‘RF’na kayıtsız şartsız tabi olalım, ne derse onu yapalım’ derken, bir ayak da ‘zinhar Rustan dost olmaz, onlar bizim ezeli ve ebedi düşmanlarımızdır, hakkımızı söke söke alırız’ anlamında bir tez savunabilir. Bunların her ikisi de göreli olarak uç kesimlerdir. 

Ulusal mücadeleyi omuzlayıp taşıyacak olan kesim ise bu ikisinin arasında yer alan mutedil çoğunluk grubudur. Önemli olan bu üç grubun da aynı ulusal mücadele çatısı altında bulunmasıdır. 

Üçüncü grup, ikinci grubun iktidarı ele geçirmesi olasılığını öne sürerek hem birinci grubun nispeten daha farklı düşünmesini sağlamaya çalışırken, bir yandan da muhatap ülke yöneticilerinden bir takım haklar ve olanaklar elde etmeye çalışabilir. 

Mutedil grup, aynı şekilde birinci grubun iktidara gelme olasılığını öne sürerek ikinci grubun da daha mutedil düşünmesini, daha ılımlı bir politika çizgisine yaklaşmasını sağlamaya çalışabilir. 

Bu dengeyi aynı ulusal mücadele çatısı altında ustalıkla korumak ve kullanmak çok önemlidir.

Devam edecek...

Diaspora
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks