BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

#74 Ekleme Tarihi 06/11/2015 02:53:54

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?  

Kısa bir hazırlık evresinden sonra, 2010 yılında siyaset sahnesine çıktık. Hazırlıklarımızı henüz tamamlamamış, pratik süreç içerisinde bunları tamamlamaya karar vermiştik.

Çünkü, tarihsel bir süreçten geçtiğimize ve Çerkes ( Adıge ) halkının kaybedecek zamanı olmadığına inanıyorduk.

Başlangıçta hakkımızda epey spekülasyon yapıldı. Veya söylemlerimiz kimi politik çizgilerle benzeştirilerek, hatta, yalnızca bizlerin, bütün Kuzey Kafkasya Halklarının değil de; öncelikle Çerkes (Adıge) halkının geleceğinden kaygı duyuyor olmamızdan rahatsız olunarak ırkçı, faşist, neo nazi gibi olmadık yaftalar yapıştırılmaya çalışıldı. Halbuki, gerek politik düşüncelerimizi, gerekse şimdiye kadarki faaliyetlerimizi, farklı politik platformlardaki deneyimlerimize dayanarak şekillendirmiştik ve belki de Çerkes halkının içinden çıkan en bağımsız, en özgür gruptuk. Kimseye bir borcumuz veya eyvallahımız yoktu. Sırtımızda diyet küfesi taşımıyorduk.

Bu nedenle “kurulu düzeni”; diğer Çerkes siyasetlerini veya kurumlarımızı ve statükoyu eleştirmekte; düşüncelerimizi dile getirmekte tereddüt etmedik, bir sınır tanımadık. Ne düşünüyorsak ve neyin doğru olduğuna inanıyorsak onu dile getirdik. Dile getirdiklerimizin arkasında durduk. Eyyamcılık yapmadık... Bizler Çerkesiz, Adıgeyiz. Ama aynı zamanda Çerkes halkının geleceğinden kaygı duyan, yaşadığı her ülkede demokratik hak ve özgürlüklere sahip olması ve anavatanı Çerkesya’nın yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanan kardeşi, komşusu ve dostuyuz. Abhaz’ız, Çeçeniz, Osetiz, Karaçayız, Türküz, Kürdüz, Rusuz... Çerkesya Yurtseveriyiz! „Çerkeslerin soykırımdan geçirilerek vatanlarından sürülmüş; diasporada onlarca ülkede dağınık, anavatanlarında ise 6 siyasi birime bölünmüş olarak yaşamaları ve asimile edilmeleri” şeklinde formule edilebilecek Çerkes Sorunu’nun; yani Çerkes Ulusal Sorunu’nun çözümünün ve Çerkes Halkının kurtuluşunun uluslaşmaktan; Çerkesya’yı yeniden inşa etmekten geçtiğine inanıyoruz.

Ve bu düşünce bizleri, diğer Çerkes siyasetlerinden, kurumlarından ve gruplardan; yani statükodan başlıca iki noktada ayırıyor: 1- Şimdiye kadarki siyasetlerimiz, aralarında şu veya bu konularda farklar olsa da, Kuzey Kafkasya Halklarının “tek bir halk” olduğunu veya ortak örgütlenmeleri ve birlikte mücadele etmeleri gerektiğini anlatıyor, buna uygun olarak “ortak bir kimlik” tanımı yapıyor; daha doğrusu bütün Kuzey Kafkasya Halklarının Çerkes olduklarını iddaa ediyorlardı. 2- Çerkeslerin vatanı dile getirilmiyor, Abhazya; Çeçenya; Osetya; Dağıstan veya Karaçay-Balkarya denirken, sıra Çerkeslerin vatanına geldiğinde „Kafkasya”, “Kuzey Kafkasya”, “Kuzey Batı Kafkasya”; hatta “orası” diye geçiştiriliyordu. Çerkesya tarih olmuş, Atlantis gibi tarihin sularına gömülmüştü.

Bu, Çerkesya’da binlerce yıl yaşamış, medeniyetler kurmuş, insanlığın tarihsel gelişimine katkıda bulunmuş; 100 yıldan fazla bağımsızlığı ve özgürlüğü için savaşmış, bu uğurda yüzbinlerce şehit vermiş, savaşı kaybedince soykırımdan geçirilerek vatanından sürülmüş bir halka yapılabilecek en büyük haksızlıktı. Çerkeslerin vatanı Çerkesya’ydı. Kimliğimiz, dilimiz, kültürümüz bu topraklarda şekillenmişti. Atalarımız, bu toprakların her karışını kanlarıyla sulamış; Çerkes Özgürlük Meclisi’ni kurmuş; Çerkes devletini, demokratik bir Cumhuriyeti örgütlemenin adımlarını atmış; bağımsızlık ilan etmiş; ama kendisinden kat be kat güçlü Çarlık Rusya’sına karşı savaşı kaybedince vatanından sürgün, Çerkesya da işgal ve ilhak edilmişti. Bu onurlu tarihi unutturmak değil; sonsuza kadar yaşatmak; geleceğimizi bu tarihin üzerinde inşa etmek gerekirdi. Atalarımızın bağımsızlık ve özgürlük savaşı, inancı ve özlemi unutulan ve unutturulan bir geçmiş değil; halkımızın gelecek vizyonu olmalıydı. Bu mirasa sahip çıkmalıydık, çünkü Çerkes sorununun çözümü Çerkes halkının tekrar vatanlaşmasından ve uluslaşmasından geçecekti. İşte Çerkesya Yurtseverleri’nin varlık nedenleri ve beş yıldır adım adım ete kemiğe büründürmeye, inşa etmeye çalıştıkları gelecek vizyonları budur!

Ve çok daha tali sorunların, tartışmaların, bizlere yönelik saldırıların, karalama kampanyanlarının ve kurulan gizli-örtülü veya “kirli”-“kutsal” ittifakların altında yatan asıl neden bizim bu gelecek vizyonumuzdur.

Çünkü bu gelecek vizyonu, Çerkesya’da çıkarları olan güçlerin Çerkes halkını ve Çerkesya’yı yoketmek veya kullanmak amaçlı “proje”lerini tarihin çöp sepetine atmakta; ama aynı zamanda bütün siyasi gruplarımızın üzerinde politikalarını inşa ettikleri, sosyal-kültürel ilişkiler, hatta aileler kurdukları “Kafkasya” veya “Kuzey Kafkasya” söyleminin iflas ettiğini dünyaya ilan etmekte; „Çerkes halkının, geleceği için, uluslaşma ve vatanlaşma mücadelesini yükseltmesi zorunludur, çünkü ulus olamayan halkların geleceği yoktur“; yani, ya Çerkesya’yı inşa edecek ve ulus olacağız, ya da yok olacağız. Bunun ortası yok! demektedir. Bu nedenle, kimse bizden, şimdiye kadar kendilerinin yaptıkları gibi kültürel faaliyetlerle oyalanarak veya başkalarının Kafkasya politikalarına payanda olarak yokolmayı seyretmemizi beklememelidir. Kimileri Çerkesler kimlerdir sorusuna verdiğimiz “Adıgelerdir” ve Çerkes dili “Adığabze-Çerkesçedir” cevaplarımız veya “Kuzey Kafkasya halkları kardeş veya komşudur; ama hepsi aynı ve Çerkes değildir” söylemimiz eleştirilerek; bunun karşısında, “Çerkes Halkları” ve “Çerkes Dilleri” gibi uyduruk “teoriler” geliştiriyorlar.

Ama bu uyduruk söylemlerin-“teoriler”in hiçbir bilimsel-siyasi değerleri ve dünyada bir ulusun birden çok kimliği ve dili olabileceğini söyleyen bir “ulus teorisi” veya “Alman dilleri”, “Fransız halkları” diyen bir bilim insanı ve siyaset bilimcisi yoktur! Modern bir toplumsal örgütlenme olan “ulus”un tek bir kimliği, tek bir dili vardır. Bu ulus kimliğinin ve dilinin belli sınırlar dahilinde yaşayan bütün etnik toplulukların ve halkların “ortak-üst” kimliği veya dili olduğunu iddaa edenler “hakim ulus şövenistleri”dir. Amaç, diğer etnik topluluklarda ve halklarda hakim ulusun kimliğine aidiyeti geliştirmek, böylece bu toplulukları asimile etmektir.

Yani, alt-üst kimlik “teorisi”, şövenist devletlerin ve bu devletlerin hakim uluslarının ezilen uluslarda ve ulusal topluluklarda, şövenist devlete olan aidiyeti geliştirmek için uydurdukları bir “teori”dir. Alt alta, üst üste bindirilen uluslardan altta kalanın canı çıkmakta, yokolmaktadır. Doğrusu, “yanyana”, “özgürce” ve “kardeşçe” birlikte yaşamaktır. Ve artık bütün dünya bu gerçeği görmüş, bu nedenle şövenist devletler yeniden yapılanma veya yıkılma sürecine girmiştir. Ama yıkılan ve yokolan, birilerinin sandığı gibi “ulus devlet” değil; “şövenist devlet”tir! Ve asimile olan bir etnik topluluğun veya halkın geleceğini garanti edebilmesi için ulus olma formatlarına kavuşmaktan başka bir çaresi; ulusa alternatif, başka bir modern toplumsal örgütlenme formülü yoktur... Yanyana, birlikte yaşayacak uluslar artık ya “çok uluslu devletler” inşa edecekler; ya da bağımsız devletler olarak yeniden örgütlenecekler. Bunu başaramayan halklar ise yokolacaklar.

“Kafkasya” veya “Kuzey Kafkasya Halkı” söyleminin sahipleri, kendi çıkarlarına uymadığı için bu çözülmeyi veya yeniden örgütlenmeyi çarpıtmakta; ulus devlet devrinin bittiği masalını anlatmaktalar. Hem de dünyada hemen hergün yeni bir ulus devlet kurulurken!

Bu masalı anlatmalarının gerçek nedeni ve asıl eleştirdikleri veya korktukları, “ulus olma kriterleri” ve bizlerin uluslaşma özlemidir. Çünkü ortak bir kimlik; ortak bir dil ve bir vatan olmadan ulus olmaz ve her ulusun veya ulusal topluluğun bir kimliği, dili, kültürü, tarihi, birlikte yaşama ve gelecek ülküsü vardır.

“Kuzey Kafkasya Halkı” söylemi bu kriterlerin hiçbirini yerine getirmediği gibi ulus olma bilincine ve vizyonuna da ters düşmektedir.

Çünkü Kuzey Kafkasya Halkları bir bütün değildir. Her birinin kendi dili, benzerlikleri olsa da kendi kültürü ve kendi tarihi vardır. Özellikle son yirmi yıldır da kendi sorunlarını çözmeye çalışmakta, kendi geleceklerini inşa etmekteler. Uluslaşma sürecine girdiler ve aralarındaki ilişkiler “yardımlaşma ve dayanışma”dan öteye geçmiyor.

Kimileri bu etnik kimliklerin “suni” olduklarını, hatta bunları Sovyetlerin icat ettiğini iddaa ediyorlar. Resmen saçmalık! Saçmalık, çünkü etnik kimlikler insanlığın binlerce yıllık birikiminin ürünüdür etnik ve hala yaşayan en eski toplumsal örgütlenmelerdir. Bu kimlikler oluşurken bırakın sosyalizmi veya sovyetleri; ciddi siyasi örgütlenmeler dahi yoktur yeryüzünde. Sovyetler Birliği etnik kimlikleri icat etmemiş, bunları kendi siyasi kriterlerine ve “merkez”in çıkarlarına göre örgütlemiş ve Çerkes halkını bölük pörçük ederek 6 siyasi birime dağıtmıştı. Ama “hayat” taşları yerine oturtuyor, suni bölünmeleri veya birleşmeleri tarihin çöp sepetine atıyor. Bugün artık Abhaz halkına “siz Abhaz değil, Çerkessiniz” demek; Abhaz halkına yapılabilecek en büyük ihanettir. Abhaz halkının uluslaşma sürecini baltalamak, Abhazya’yı, diğer Kuzey Kafkasya Halklarının sorunlarına bulaştırıp oyalamak, hatta boğmaktır. Aynı şekilde Oset halkının da önceliği, Osetya’nın birleşmesi, kendi ayakları üzerinde durmasıdır.

Bu devletler veya Cumhuriyetler kendi gelecek vizyonları etrafında birleşmiş ve buna uygun ittifaklar kurmuşlardır. Doğrusu da budur! Çerkes Halkının da kendi dili, kültürü ve gelecek vizyonu etrafında birleşmesi gerekmektedir. Bunu kimsenin engellemeye hakkı yoktur. Çerkesya Yurtseverleri, Çerkes Halkının birliği, anavatanı Çerkesya’da birleşmesi ve uluslaşması düşüncesinin askerleridirler. Ve bununla gurur duymaktalar. Kim ne derse desin, Çerkesya kuruluncaya kadar da yollarına devam edecekler.

Peki, Çerkesya Yurtseverleri ne istiyorlar?

* Çerkesya Yurtseverleri, öncelikle Çerkes Halkına özgürlük istiyorlar. Çünkü özgürlük, Allah’ın ve doğanın insana, bütün insan topluluklarına doğuştan bahşettiği bir haktır. Özgürlük olmadan eşitlik ve kardeşlik olmaz. Saygı ve sevgi olmaz. Ama özgürlük, mutlaka ayrılık veya sorumsuzluk ve anarşizm demek değildir. Özgür insan veya toplum, masanın diğer tarafında oturma hakkına sahiptir. Kendisini ilgilendiren her konuda söz sahibidir. Kimsenin onun iradesini yok sayması veya çiğnemesi mümkün değildir. Bu nedenle, özgürlük, tarafların hak ve özgürlüklerine saygı; karşılıklı iradelerin tanınması ve yine karşılıklı çıkarların gözetilmesi demektir.

* Çerkesya Yurtseverleri, kardeşlik ilkesine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Halkların kerdeşliğine inanmaktadırlar. Ama halkların kardeşliği de, halkların herhangi bir kimlik veya ideolojik düşünce etrafında toplanması, birleşmesi demek değildir. Kardeşlik, karşılıklı kimliklere, çıkarlara, kararlara ve tercihlere saygıdır. Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmadır.

* Çerkesya Yurtseverleri, demokrasiye bağlı kalmak; demokratik toplumlar ailesinin bir üyesi olmak istiyorlar. Demokrasinin herhangi bir ideolojik tanımı bize uymaz. Biz, toplumda varolan çıkar gruplarının; ekonomik-sosyal toplulukların veya bireylerin örgütlenme hak ve özgürlüklerinin tanındığı ve güçleri oranında temsil edildikleri bir siyasal örgütlenmeyi ve sistemi savunuyoruz.

Bu toplumda örgütlenme, seçme-seçilme özgürlüğü ve elbetteki kuvvetler ayrılığı olmalıdır. Yasama, yargı ve yürütme ayrı ellerde toplanmalı; tek tek bireylerin yasal hakları güvence altına alınmalıdır.

Bizler, Çerkesya Yurtseverleri olarak, demokratik olmayan her tür örgütlenme kadar, demokratik olmayan yöntemleri de reddediyoruz. Demokratik olmayan yöntemlerle demokrasiyi veya demokratik bir toplum örgütlemek mümkün değildir; demokratik olmayan yöntemlere başvurandan da demokrat olmaz! Bu nedenle, Çerkesya Yurtseverleri demokratik örgütlenmeler yaratmak, yaşadığımız her yerde Çerkes halkının hak ve özgürlükleri için; ama barışçıl ve demokratik yöntemlerle mücadele etmek ve demokratik bir toplum örgütleyerek, demokratik toplumların bir parçası olmak istiyorlar.

* Barış, bizler için kutsaldır. Tek bir insanın dahi savaşta canını yitirmesi bizleri üzer. Ama savaşların nedenleri ortadan kaldırılmadan da barış sağlanamaz ve korunamaz. Bizler Çerkesya Yurtseverleri olarak, bütün savaşlara karşı olduğumuz gibi, savaşların nedenlerinin ortadan kaldırılmasını; insan ve toplum ilişkilerinde adaletin, eşitliğin ve karşılıklı saygının hakim olmasını istiyor; her türlü baskı, terör ve sömürüyü reddediyoruz. Tüm dünyada barışın hakim olmasını ve komşularımızla sonsuza kadar barış içerisinde birlikte yaşamayı arzuluyoruz.

* Birlik istiyoruz! Önce Çerkes halkının birliğini sağlamak, sonra kardeşlerimizle ve komşularımızla birlik kurmak yakın ve uzun vadeli hedeflerimizdir.

Çerkes halkının ne Kafkasya’da ne de dünyada yalnız kalması çıkarlarımıza değildir. Özellikle bölge ülkeleri ve halkları ile kimliklere ve çıkarlara saygı ekseninde bir ekonomik-politik birlik hedefimizdir.

Ama önceliğimiz Çerkes halkının birliği ve birleşmesi olacaktır. Bu birliğin iki ayağı var: Birincisi, anavatanımızda Çerkesya’nın bölünmüşlüğünün sona erdirilmesi ve tarihi Çerkesya topraklarının tek bir siyasi birim olarak örgütlenmesidir. İkincisi de özellikle diasporada birlikte, içiçe yaşadığımız halklarla birlikteliğimizin yeniden tanımlanması.

Yani, Çerkes halkının önce kendi kimliği ekseninde örgütlenmesini yaratmak ve sonra diğer Kuzey Kafkasya Halkları ile karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma zemininde gerekli kurumları örgütlemek.

Çerkesya Yurtseverleri olarak, diğer Kuzey Kafkasya Halkları ve hatta bütün ezilen, çıkarlarımızın örtüştüğü halklarla ekonomik-politik-sosyal ve kültürel çok çeşitli örgütlenmelere gitmek, birlikler kurmak istiyoruz. Diğer halklarla kuracağımız bu birliklerde karşılıklı çıkarlar gözetilecek; ilişkilerimize saygı, ve “diplomaside karşılıklılık” ilkesi hakim olacaktır.

* Çerkesya Yurtseverleri, inancın ve ibadetin insan ve toplum yaşamının önemli-vazgeçilmez öğelerinden biri olduğunun; kimsenin, başkasının inancına-ibadetine müdahale etme hakkının olmadığının bilincindedir. İnsanlar özgürce istedikleri dine inanabilmeli, ibadetini yerine getirebilmelidir. Devletin görevi, insanlara belli bir dini veya dinsizliği dayatmak değil; inanç ve ibadet özgürlüğünü garanti altına almaktır. Bizler toplumsal ilişkilerimizi herhangi bir inanca göre örgütlemek istemiyor; bütün inançlara ve herhangi bir dine inanmama hakkına saygı duyuyoruz.

* Biz Çerkesler, atalarımızdan “doğanın bir parçası olduğumuz” bilincini miras aldık. Bu nedenle doğayı korumak; ekonomik, siyasal bütün faaliyetimizde buna azami dikkat göstermek birincil görevlerimizdendir. Unutmayalım ki, atalarımız ormanlarda atları üzerinde seyahat ederken bile, doğaya zarar vermesin diye kılıç ve kamalarını saklarlardı. Bu bilinci yaşatmak ve doğayı korumak görevimizdir. Günümüzde büyük güçlerin ve tekellerin ekonomik faaliyetleri ve kar hırsları nedeniyle eşsiz doğa güzellikleri tahrip edilmekte, hatta bir daha geri gelmemecesine yokedilmektedir. Bizler Çerkesya Yurtseverleri olarak, doğayı ve çevreyi korumak için gerekli her tür önlemi alacak, bu konuda uluslararası kurum ve kuruluşlarla birlikte çalışacak, doğaya ve çevreye zarar verecek ekonomik faaliyetlere izin vermeyecek, Çerkes halkında doğa ve çevre bilincinin geliştirilmesi için özel bir çaba içerisinde olacağız.

* Çerkesya Yurtseverleri, kadınlarımızın toplumsal yaşamımızdaki yerleri ve geleceğimizi inşa etme sürecinde oynayacakları rol konusunda da netler. Bizler, geçmişten aldığımız mirası ve “kadın erkek eşitliği”ni yeterli görmüyor; hak ve özgürlüklerin statik değil, dinamik olduklarına; toplumsal yaşamın değişimine-gelişimine paralel olarak geliştiklerine, bu anlamda kadın erkek ilişkilerinin ve kadın haklarının günün-toplumun ihtiyaçlarına göre sürekli, yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyoruz. Kadınlarımızın, ev ve aile yaşamından başlayarak, ekonomik ve siyasal ilişkilere kadar yaşamın her alanında eşit haklara sahip olmalarını, sosyal ve kültürel faaliyetlere aktif olarak katılmalarını, görev ve sorumluluk almalarını istiyoruz. Bulunduğumuz her yerde bunu teşvik edeceğiz. Çünkü, kadının elinin değdiği her şeyin daha insani olacağına inanıyoruz!

* Biz Çerkesler tarihimizle, cezaevi ve dilencisi olmayan bir toplum olmakla övünürüz. Hakkımızdır da. Ama modern toplum yaşamına geri gelmesi ve örgütlenmesi mümkün olmayan ilişkilerle ve geleneklerle yön veremeyiz. Bu, gerçekçi olmaz. Modern toplumların devletleri veya devlet işlevi gören siyasi örgütlenmeleri var. Bizler de geleceğimiz için böyle örgütlenmeleri yaratmak istiyor, bunun mücadelesini veriyoruz. Ama Çerkes halkının olumlu birikimini, toplumsal yaşamına damgasını vurmuş yardımlaşma-dayanışma, ihtiyacı olana elini uzatma geleneğini modern toplumsal yaşamda da devam ettirmek mümkündür. Bunun yolu “sosyal devlet” anlayışından geçmektedir. Bu nedenle bizler, daha çok kar hırsı üzerinde şekillenen toplumsal ilişkileri reddediyor; devletin sosyal yaşamı düzenlemesi, insani ihtiyaçları muhtaç olanlara sunması gerektiğine inanıyoruz. Devlet, herkesin, en azından temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olmalıdır.

İşte biz Çerkesya Yurtseverleri, bu ilkeler çerçevesinde mücadele etmek ve geleceğimizi bu ilkeler ekseninde örgütlemek istiyoruz. Basitten karmaşığa, özelden genele doğru ilerleyen bir rota izleyeceğiz. Önce kendimizi örgütleyecek, kendimizi eğiteceğiz. Yani, Çerkesya Yurtseverleri, öncelikle, Yurtsever Hareketin bağımsız ve açık-demokratik örgütlenmesini yaratacak; bütün Çerkesya Yurtseverleri, öncelikle bu örgütlenmeye karşı sorumlu olacaklar. Çünkü Çerkesya Yurtseverliği Çerkes halkının geleceğidir. Ama aynı zamanda Çerkes halkının bütün kurumlarında, gücümüz oranında aktif olarak çalışmaya devam edecek; bu kurumlarda Yurtsever Hareketin tezlerini anlatacak; örgütlenecek ve yönetim organlarına gelerek, bütün ekonomik-politik-sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi Çerkes halkının geleceği ve ihtiyaçları ekseninde örgütlemeye çalışacağız. Çerkes Derneği-Adıge Khase’ler veya Adıge kimliğini açıkça vurgulayan Çerkes dernekleri yayılıyor. Bu gelişmeyi; yani Çerkes halkının ulusal kimliği ekseninde örgütlenmesini artık kimse durduramaz. Şimdi bu dernekler arasındaki ilişkileri geliştirmeli; birbirleri ile yardımlaşmalarını ve dayanışmalarını sağlamalıyız. Aralarında bir eşgüdüm ve koordinasyon olmalıdır. Bütün bu çalışmalarımızda ve bizim olduğumuz her alanda veya birimde demokratik ilişkiler hakim olacak, dar grupçu ve sekter eğilimlere karşı mücadele edilecek ve her düşünce kendisini özgürce ifade edebilecek, örgütlenebilecektir.

Ama, Çerkesya Yurtseverleri, sosyal kültürel faaliyetleri, bu faaliyetleri örgütleyecek kurumları veya halihazırdaki dernekleri ve federasyonu gerekli ve zorunlu görmekle birlikte, geleceğimizi bu kurumlarla örgütleyebilmemizin mümkün olmadığının da bilincindeler. Bu nedenle, ihtiyaçlarımıza cevap verecek; politikalarımızı yapacak, Çerkes halkının birliğini ve dünya kamuoyunun karşısına “tek ses ve tek yürek” olarak çıkmamızı sağlayacak, merkezi Rusya Federasyonu’nda olmayan bir örgütlenme yaratmak elzemdir. Bu örgütlenme “Çerkes Halk Meclisi” veya “Çerkes Halk Kongresi”dir. Tabandan tavana doğru, en küçük yerleşim birimimizden başlayarak, yaşadığımız her ülkede kollektif yapılar ve Meclisler örgütlemeli; bu Meclislere bütün siyasetlerimizin ve tek tek aydınlarımızın veya akademisyenlerimizin katılımını sağlamalı; bunu da Dünya Çerkesleri Kongresi veya Çerkesya Özgürlük Meclisi ile taçlandırmalıyız.

Hedefimiz, Çerkes Ulusunu ve Çerkesya’yı inşa etmek, Çerkes dilini yaşamımızın her alanında bir iletişim dili olarak örgütlemektir. Bu hedefimize ulaşmak için, öncelikle Çerkes Sorunu’nun çözümüne yoğunlaşmalı; yani Çerkes halkının bölünmüşlüğüne ve parçalanmışlığına son vermeliyiz. Bu, anavatanımıza dönmek demektir!

Ancak, 150 yıllık diaspora yaşamını bir kalemde silebilmek ve Çerkeslerin tekrar anavatanlarına dönmelerini sağlamak kendiliğinden olabilecek bir iş değildir. Bunun için başta Çarlık Rusyasının mirasçısı Rusya Federasyonu olmak üzere, dünya devletlerinin, kurum ve kuruluşlarının destekleri ve yardımları; anavatana dönüşümüzün maddi ve psikolojik altyapısının hazırlanması gerekmektedir.

Bu, adaletin tecelli etmesi; yani, Rusya Federasyonu’nun bir Çerkes Sorunu olduğunu kabul etmesi; bu sorunun nedeni olan Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü; anavatanımıza kayıtsız şartsız dönüş ve Çerkesya’yı yeniden inşa hakkımızı tanıması ve Çerkes Toplumundan özür dilemesi ile mümkündür.

* Bu nedenle, Çerkes Soykırımının ve Sürgünün Rusya Federasyonu başta olmak üzere tüm dünyada tanıtılması öncelikli görevlerimizden ve mücadelemizin mihenk taşlarından biridir. Çünkü, adalet, toplumsal barışın ve kardeşliğin olmazsa olmazıdır. Ve geçmişin olumsuz izlerini silinmeden gelecek inşa etmek mümkün değildir. Fakat anavatanımıza dönüş hakkının tanınması ve buna destek verilmesi de tek başına yeterli değildir. Bu dönüş, geleceğimizin garanti altına alınması anlamına gelmelidir. Bu da ancak, Çerkeslerin Çerkesya’nın yerli halkı olduğunun; binlerce yıl bu topraklarda yaşadıklarının ve sonsuza kadar bu topraklarda yaşama, toplumsal yaşamlarını kendi gelenek göreneklerine göre örgütleme haklarının tanınması ile mümkündür.

* Bu, Çerkeslerin Çerkesya’nın yerli halkı olduğunun tanınması anlamına gelmektedir. Dünya, tüm yerlilere bu hakkı tanımıştır. Çerkeslerin de Çerkesya’nın yerli halkı olduğu tanınmalıdır. Bu hak, bizleri yeniden Çerkesya’nın egemen halkı haline getirecektir. Bu haktan hiçbir şekilde vazgeçmemiz mümkün değildir. Bir yerli halkın tarihi topraklarında egemen olmasının nüfusla, sayı ile alakası yoktur. Sözkonusu halk, bu toprakların sahibidir ve egemen halk olması demek, haksız bir şekilde elinden alınan bu toprakların sahibi olduğunun ve tarihten gelen haklarının, bu topraklar üzerinde varlığını devam ettirebilmesi için gerekli ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ayrıcalıkların tanınması demektir.

* Ama egemen halk olmak, başkaları üzerinde egemenlik kurmak demek de değildir. Çerkesya Yurtseverleri, bugün Çerkesya’da Çerkes olmayan halkların da yaşadıklarının bilincindeler. Bu halklarla barış ve huzur içinde birlikte yaşamak, egemenliği ve devlet iktidarını onlarla paylaşmak istiyorlar. Bu halkların kimliklerini, hak ve özgürlüklerini tanıyor; bunların yasal güvence altına alınacağını garanti ediyoruz. Hatta, bizler, Çerkesya halklarının, eğer kendimizi onlara doğru bir şekilde anlatabilirsek ve yanlış yapmazsak, bizleri anlayacaklarından ve ilerleyen aşamalarında Çerkesya’nın yeniden inşası mücadelemize aktif olarak katılacaklarından da kuşku duymuyoruz. Çünkü, demokratik, dünya ile bütünleşmiş bir Çerkesya’da bu halkların da çıkarları var.

Özetle, Çerkesya Yurtseverleri, Çerkesler anavatanlarına dönebilir; Çerkesya’nın egemen halkı olabilir; diğer bütün halklarla eşit haklara ve özgürlüklere sahip olabilirlerse Çerkes Sorunu’nun çözülebileceğine ve Çerkes Halkının geleceğinin garanti altına alınabileceğine inanıyorlar. Bu, Çerkes Sorunu’nun çözümünün:

  • “Çerkes Soykırımının ve Sürgünü”nün tanınarak sonuçlarının giderilmesi; yani adaletin tecellisi...
  • Çerkes Halkının Anavatanına kayıtsız şartsız dönüşü...
  • Çerkesya’nın tarihi sınırları içerisinde yeniden inşası...
  • Çerkeslerin Çerkesya’nın yerli halkı olduğunun ve yerli halk olmaktan gelen haklarının tanınması...
  • Çerkeslerin Çerkesya’nın egemen halkı olması...
  • ve diğer bütün halklarla eşit haklara sahip olması ile mümkün olduğu anlamına gelir.Çerkesya Yurtseverlerinin görevi, özlemi ve hayali bu günleri görmek; bunun için mücadele etmek; örgütlenmek ve geleceğe miras bırakmaktır!

  Yaşasın Çerkes Kalma Mücadelemiz! Yaşasın Çerkesya!  

   Çerkesya Yurtseverleri, 28 Mart 2012

Bakış Açımız
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks