Çerkesya Hareketi: 'Ukrayna, Bir Savaşın Nedeni Değil, Kurbanıdır' -2-

#7988 Ekleme Tarihi 17/02/2022 10:42:59

ABD liderliğindeki “Batı” ve onun silahlı örgütü NATO, son 30 yılda, dünyanın bir çok ülkesine “müdahale” etmesinin yanında, beş kere genişledi. Rusya Federasyonu’na komşu oldu.

NATO, bir 'Kanarya Sevenler Derneği' değil; savaş aygıtı. Girdiği ülkeleri silahlandırıyor, askerlerini ve ordularını eğitiyor. Üsler kuruyor. 

Kime karşı? “Tek Kutuplu Dünya Düzeni”ne ayak direyenlere karşı.

Biz söylemiyoruz, bizzat NATO belgeleri ve sorumlu ağızları bir çok kez “Rusya”yı düşman; ekonomik olarak büyüyen ve Batı'nın "Tek Kutuplu Dünya Düzeni"nin ekonomik kurumlarına alternatif-rakip kurumlar ve altyapı örgütleyen Çin’i de “tehdit” ilan etti.

Bu durumda, Rusya’nın ve Çin’in, kendilerini “düşman” ve/veya “tehdit” ilan eden bir savaş aygıtı olan NATO’nun sınırlarına kadar gelmelerinden rahatsız olmaları, güvenlik garantileri istemeleri normal değil mi?    

Ama NATO ve ABD liderliğinki Batı, sadece genişlemiyor; düşman ve/veya tehdit olarak gördüğü ülkelerin, başka ülkelerle girdikleri ilişkilere de karışıyor. 

Yani, sadece ticaret yapmak; pazar ve hammaddeye sınırsız ve engelsiz erişim hakkı istemiyor; bu ülkelerin hangi ülkelerle nasıl ilişki kuracaklarında da karışıyor ve tam teslimiyeti dayatıyor. 

Başta RF ve Çin olmak üzere İran, Venezuella, Kore, Suriye veya Küba gibi, demokrasi ve insan ve hak özgürlükleri gibi konularda özürlü ülkeler buna, bu adaletsiz düzene direniyorlar. 

ABD'nin veya Batı'nın hegemonyası altına girmek istemiyor, buna karşı kendi çıkarlarının da gözetileceği, ekonomik ve siyasi olarak kendilerine karışılmayacağı, ülkelerini ve halklarını istedikleri gibi yönetebilecekleri “çok kutuplu bir dünya” örgütlemeye çalışıyorlar. 

Bunların Ukrayna ile ne alakası var?

Ukrayna, Batı’nın, bir süredir Rusya’ya karşı bünyesine katmaya çalıştığı bir ülke. Ukrayna’nın bugünkü yöneticileri de bunu istiyor. 

“Ne var bunda, her ülkenin kendi geleceğini belirleme hakkı yok mu?” diye sormak, çocukça. 

Hiçbir ülke, burnunun dibinde, kendisini tehdit eden başka bir ülkenin veya gücün konuşlanmasına izin vermez. “Küba krizi” bu nedenle, yani SSCB’nin Küba’ya füzelerini yerleştirmesi nedeniyle çıkmıştı ve az daha bir dünya savaşına neden oluyordu. 

Türkiye, Yunanistan’ın adaları silahlandırılmasına karşı çıkıyor. Suudi Arabistan, Husilerin iktidara gelmesi üzerine Yemen’e savaş açtı. İsrail, İran’ın stratejik-askeri tesislerini vuruyor...  

Ukrayna, Avrupa Birliği’nin bir parçası olmak istiyor ve buna da hakkı var. Ama doğrusu bunu, komşularına güven ve bazı güvenceler vererek yapmasıydı. Süreç böyle ilerliyordu, ama Batı, bunu yeterli görmedi. Veya "Ukrayna ile ilgili başka planları vardı"!

Ukrayna’yı Rusya’ya karşı bir siyasi-askeri üs olarak örgütlemek gibi.   

Kimileri, krize “Rus saldırganlığı”nın veya “yayılmacılığı”nın neden olduğunu söylüyorlar. Elbette Rusya’nın bir “imparatorluk” veya “küresel” güç olarak varlığını devam ettirebilmesi için sınırları dışında da çıkar alanları var ve Rusya yeniden toparlandıktan sonra, bu alanlara müdahale etmeye başladı. Ama Ukrayna’daki krizin çok daha başka nedenleri ve parametreleri var. Bunların başında gelen, Ukrayna’nın değil, Batı’nın çıkarları ve müdahaleleri. 

Hatırlayın, Ukrayna’da “Majdan Devrimi”nden sonra Obama, “Ukrayna'da iktidar değişikliğini örgütledik”, ABD'nin Avrupa temsilcisi Nuland da “Ukrayna'da şimdiye kadar 5 milyar dolar harcadık” demişlerdi. 

Peki iktidarı neden değiştirdiler, neden bu kadar para harcadılar? Ve kimleri, neden iktidara getirdiler? 

Ukrayna halkının yoksulluğa, yolsuzluğa ve oligarklara olan tepkisini kullanarak milliyetçilerle, ırkçılarla, faşistlerle bir “Majdan Devrimi” örgütleyince NATO, RF sınırlarına dayandı. 

Ve sorun, bir Ukrayna sorunu olmaktan çıktı. ABD ve peşinden sürüklediği AB ile RF arasındaki bir “gordion düğümü”ne dönüştü.

Halbuki “Majdan devrimi” gerçekten de haklı taleplerle başlamıştı. Ama halkın yolsuzluklara ve yoksulluğa tepkisini dile getirdiği bu eylemleri, Batı tarafından uzun zamandır eğitilen ve silahlandırılan sağcı güçler çok iyi kullandılar. 

ABD, Ukrayna hükümeti ile protestocular arasındaki bütün anlaşmaları ve ateşkes çabalarını dinamitledi. Ukrayna askerlerinin protestoculara ateş açmak ve savaşmak istememeleri nedeniyle, “Majdan devrimi” için örgütlediği faşist çeteleri, Blackwater'un paralı askerlerini ve bazı Çeçenleri cepheye sürdü. Kim oldukları, nereden geldikleri belli olmayan keskin nişancılar onlarca göstericiyi ve polisi öldürdüler.

Bunu artık saklamıyor, saklayamıyorlar. Tıpkı Obama'nın “Majdan darbesini örgütledik”lerini ve “Avrupa'yı s...tr et” sözleri ile ünlü Nuland'ın “bu devrimi finanse etmek için 5 milyar dolar harcadık”larını saklamadıkları gibi.

Hatta 18 Şubat 2015 günü, Alman 1. Televizyonu ARD'de, Günter Jauch'un programına davetli olan Ukrayna'nın Almanya Büyükelçisi Andrij Melnyk, faşist Sağ Sektör'ün ve diğer neo nazi örgütlerin (üniformalarında nazi sembolleri taşıyorlar) varlığını resmen itiraf etti.

Bazıları Ukrayna parlementosu Rada'ya hiçbir faşist veya neo nazi partinin giremediğini usöylerken belki yalan söylemiyorlar, ama faşistlerin ve neo nazilerin liderlerinin Başbakan Jazenjuk'un partisinden milletvekili seçildiklerini, hükümette ve stratejik devlet kurumlarında görev aldıklarını gizliyorlar.

“Majdan devrimcileri”nin yalanlarını teşhir eden başka bir açıklamayı da Uluslararası Af Örgütü yapmıştı. UAÖ'ne göre, faşist-neo nazi çeteler, özellikle Dymtro Jarosh'un yönettiği Sağ Sektör, insanları kaçırıyor, işkence ve yargısız infazlar yapıyordu. Melnyk bu iddiaları da yalanlamadı.

“Majdan devrimi”nin vurucu gücü olan bu çeteleri, sayıları az da olsa, küçümsememek lazım. Bu çeteler, söylemleri ve eylemleri ile Rus düşmanlığının körüklenmesine neden oldukları gibi, bütün ateşkes-barış görüşmelerini ve anlaşmaları dinamitlediler. “Majdan Devrimi”nin ve sonrasında kurulan hükümetlerin politik karakterini belirlediler. 

Bu nedenle, mesela, Fransa, Almanya, Ukrayna ve Rusya arasında imzalanan Minsk Ateşkes Anlaşmaları hayata geçirilemedi. 

Ama Ukrayna’da “savaş çığırtkanları” sadece bu “açık faşist-neo nazi” örgütler değildi. 22 Şubat 2015'te Başbakan Jazenjuk ( Nuland, Jazenjuk'a “adamımız Jaz” diyor ) Fox Haber'de Ukrayna'na Amerika'dan silah sevkiyatının artarak devam etmesini istediğini söyledi. Dışişleri Bakan yardımcısı Wadym Prystaiko da bir gün önce Kanada'da CBC Radio programına “Korku salmak istemiyoruz, ama geniş çaplı bir savaşa hazırlanıyor, dünyanın bizi desteklemesini istiyoruz. Herkes bir nükleer silahları olan bir ülke ile savaşmaktan korkuyor, ama biz Ukraynalılar korkmuyoruz!” şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Büyük devletler de boş durmadılar. ABD ile RF arasında bir savaş çıksın diye yanıp tutuşan İngiltere'nin Savunma Bakanı Michael Fallon, “Rusya'nın bundan sonraki hedefi Baltık” diyerek Baltık ülkelerini kışkırttı ve silahlanmaya zorladı. İngiliz General Adrian Bradshaw da Daily Telegraph'a benzer bir açıklama yaptı. 

İngiltere, bugün de Avrupa'yı ve ABD'yi RF'na karşı kışkırtmak için hala elinden geleni yapmaya devam ediyor.

Ama hepsinin hayalini açıkça dile getiren Wasyl Filiptschuk oldu. Hitler işbirlikçisi faşist Bandera'nın bir “ulusal kahraman” olduğunu iddia eden bu Ukraynalı diplomat, Amerika'da katıldığı bir konferansta “eğer İran'a karşı uygulanan yaptırımların aynısı RF'na karşı da uygulanırsa, özellikle bankacılık ile ilgili olanlar, ve petrol fiyatları bir süre daha böyle düşük tutulabilirse, RF Eylül ayına kalmaz çöker, dağılır” dedi.

Bu arada Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroshenko Abu Dabi'de İDEX Silah Fuarında Birleşik Arap Emirlikleri'nden silah alımı anlaşmaları yaptığını da hatırlatalım. Bu küçük Emirlik kendisi silah üretmediği için, anlaşmanın Almanya’nın ve Fransa’nın inisiyatifi ile sağlanan ateşkesi dinamitliyor görünmemek ve Avrupa'yı daha fazla kızdırmamak için ABD tarafından örgütlenen bir hülle olduğu çok açık.

Ama bütün bunlar Avrupa'da bir savaşın kendileri için “felaket” olacağını bilen Almanya ve Fransa’yı harekete geçirdi. Ateşkes görüşmelerini örgütleyen, Ukrayna ile RF'nu masaya oturtan bu ülkeler krizin ve yaptırımların kendi ekonomilerine verdiği zararın farkındalar.

2015 yılının Şubat ayının sonunda, Münih Güvenlik Konferansı'nda Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Ukrayna'ya ağır silah sevkiyatının başlaması gerektiğini savunan ABD'yi açıkça eleştirdi; “Ukrayna'ya silah sevkiyatı Doğu Ukrayna'daki savaşı kızıştırmaktan ve krizi büyütmekten başka bir işe yaramaz” dedi. 

Amerikalılar bozuldular. Ama muhafazakar Robert Kagan ile evli olan Nuland, “Avrupa'yı hallederiz” dedi.

Bu Nuland, Çin'de ve RF'nda da büyükelçilik yaptı. NATO'da çalıştı. ABD Dışişleri Bakanı sözcülüğü yaptı. Akıcı Rusça konuşuyor. 

En ilginci de Moskova'da 1991 yılında örgütlenen darbeye karşı sokaklara çıkmış, 250 000 kişi ile birlikte militanca “karşı devrime hayır” sloganları atmıştı. 

“Maidan devrimcileri”ni de büyük bir iştahla destekledi. 

Şimdiki görevi, Ukrayna krizini küresel bir krize ve RF'na karşı bir savaşa dönüştürmek! Bunun için yalana dolana, sahte fotoğraflar yayınlamak dahil her türlü yönteme başvuruyor.

Bu gelişmeler üzerine karşı eleştiriler de arttı. Reagan döneminde Moskova Büyükelçisi olan Jack Matlock, “Rusya bölgesel bir güçtür” diyen Obama'ya, “nükleer silahları ve kıtalararası füzeleri olan bir ülke bölgesel değil, küresel bir güçtür” dedi. 

Reagan ile Gobaçov arasındaki soğuk savaşı bitirme görüşmelerine katılmış olan Matlock yapılan anlaşmaları bildiği için NATO'nun doğuya doğru genişlemesini de eleştirerek “Rusya'nın güveni sarsılmamalıdır. Eğer gerçekten özgür bir Avrupa istiyorsak, Rusya sisteme dahil edilmelidir” dedi.

O yıllarda savaş tehlikesinden söz eden ve savaş kışkırtıcılarını eleştirenlerden biri de Mitterand'ın danışmanı Jacques Attali'dir. Attali, 2 Şubat 2015’de, “bugün, dünyanın başka yerlerinde İŞİD'e veya diğer terör örgütlerine karşı birlikte mücadele ettiğimiz devletlere karşı saçma bir savaşa sürükleniyoruz” dedi ve “neden devletin yeniden inşası, halkın sorunlarının çözülmesi yerine birçok Ukraynalının anadili olan Rusça'yı yasaklamaya çalışan, yeteneksiz bir Ukrayna Hükümeti için savaşalım? Avrupa'nın sınırları değişmez diyorlar. Peki neden Slowakya'nın ayrılmasına, Yugoslavya’nın bölünmesine veya Kosova’nın bağımsızlık ilanına kimse sesini çıkarmadı?..” diye sordu.

Bazıları sanki kriz, Kırım'ın işgali-ilhakı ile ve/veya Doğu Ukrayna'daki isyan ile başlamış gibi anlatmayı seviyorlar. Bu nedenle RF'nun, başka bazı devletlerin tavırlarını anlamıyorlar. Halbuki öncesinde yaşanan çok şey var.

Mesela 25 Ocak 1995 yılında ABD ile Norveç birlikte yeni bir roket denediler. 4 katlı bu roket, tam da Amerika'nın Moskova'ya çevrili “Minuteman-III” atom raketinin izleyeceği koridorda uçtu. Hızı ve uçuş rotası, Rusya'nın bir ABD denizaltısından atılabileceğini düşündüğü ve patladığında Rusya'nın erken uyarı sistemlerini kör edebilecek, böylece ABD'ye, karşılık görmeden Rusya'ya nükleer saldırı örgütlemesine fırsat verecek rokete benziyordu. Az daha bir atom savaşı çıkmak üzereydi. Hatta Jeltzin bir karşı saldırı için nükleer silahların şifresini sisteme girdi. 10 dakika içinde roketler ateşlenecekti. Ama diyalog kanalları açık olduğu için, bu adım atılmadı. Sorun çözüldü...

Yıllardır hem Rusya hem de ABD nükleer silahlarını hızla modernize etmeye çalışıyor, bunun için büyük paralar harcıyorlar. Öyle ki, Atom Bilimcileri Bülteni 2015’in Ocak ayının sonunda “nükleer silahlanma yarışı başladı. Eski silahlar modernize ediliyor. Bu, insanlığı korkunç derecede tehdit ediyor” diyerek “Atomsavaşı Saati”ni ( doomsday clock ) “12'ye 3 var”a ayarladı.

Elbette Rusya da sütten çıkmış ak kaşık değil. Askeri ve siyasi silahlarla; siber saldırılarla ve St. Petersburg merkezli troll ordusuyla dünyaya müdahale ediyor, insanları manipule ediyor. 

Ama "günah keçisi" de değil.  

Rusya'nın yayılmacı, saldırgan olduğu gibi açıklamalar boşuna yapılmıyor. Böylece RF'na komşu, özellikle de Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerinde korkuyu büyütmek, bu ülkeleri silahlandırmak, NATO askerlerini ve silahlarını RF sınırlarına yığmak istiyorlar. 

Rusya'nın karşı önlem alacağını bile bile.

Ekonomisi askerileşmiş, savaşlardan beslenen ABD'nin istediği, Avrasya coğrafyasında veya Batı Avrupa'da sınırlı-kontrollü, kendisinin en fazla uzaktan roketlerle, taktik atom-nükleer silahları ile taraf olacağı bir savaş; böyle bir savaş sonrasında Rusya’yı yaptırımlarla boğmak ve Fransa ile Almanya'nın gücünü kırmak.

“Zeus Opsiyonu” da denilen, böyle, dünyanın sadece bir bölgesi ile sınırlı kalacak bir nükleer savaş mümkün mü? Bu soruya % 100 bir kesinlikle evet demek mümkün değil; ama böyle bir tehlike ve ABD'de bunu yapmak isteyen yetkili pozisyonlarda deliler var. 

Atom savaşının mantığına göre, nükleer-atom silahları olan ülkeler, bir nükleer savaş çıkması durumunda, bunları kullanmak zorundalar. Ve bu silahlar RF'nun hedefi durumundalar; savaş çıkarsa ilk imha edilecekler bu silahlar olacak. Dikkat edin, öncelikle modernize edilecek atom silahları Almanya, Hollanda, Belçika ve Türkiye'deler. Bu, Avrupa'nın savaş alanı olacağını gösteriyor. 

Çünkü topraklarına bu silahların yerleştirilmesine izin veren ülkelerin “ben savaşmıyorum” deme şansları yok. 

Günlerdir izliyoruz işte. Bir yandan Ukrayna'nın savaşa girmesi için her türlü provokasyon yapılıyor, diğer yandan Romanya, Polonya, Bulgaristan ve Baltık ülkeleri silahlandırılıyor. 

Bölgede tatbikat üzerine tatbikat yapılıyor ve savaş tehdidi planlı bir şekilde büyütülüyor ve Rusya Federasyonu'na komşu ülkelerdeki halklar “Rus tehdidi” sopasıyla eğitiliyor, Rusya'ya düşmanlaştırılıyorlar. 

Rusya da kendisini her türlü olasılığa hazırlıyor. Rus Stratejik Raket Birlikleri ( SRT ) komutanı General Andrej Burbin, bir radyo programında RF'nun her türlü savaşa hazır olduğunu, ülkesine saldırılması durumunda nükleer silahlarını kullanacağını söyledi. 

Bu açıklama, daha sonra Dışişleri Bakanı Lavrov, Savunma Bakanı Sergej Şoygu ve Moskova NATO temsilcisi Alexander Gruşko tarafından da teyit edildi.

Tabii sadece açıklama yapılmıyor, savaşa hazırlıklar da hızlandı. 

Nükleer silahları ve füzeleri ateşleyecek birliklere askeri ve psikolojik eğitim veriliyor. Bu silahları kullanmak zorunda kalırlarsa, elleri titremesin diye. Sonra, böyle stratejik birlikler ile RF devlet başkanı Putin arasında direk bir iletişim kanalı açıldı. Deniz ve hava kuvvetleri modernize ediliyor. Yeni uçaklar, denizaltılar ve savaş gemileri üretiliyor. 

Uzatmayalım. 

Putin'in 29 Şubat 2012 tarihinde yaptığı konuşmada söyledikleri bugün RF'nun neye, nasıl hazırlandığını özetliyor: 

“Sovyetler Birliği, Hitler'in saldırısına yeterince hazırlanmamıştı. Devletimizin ve ordumuzun savaşa hazırlıklarının yetersiz olmasının bedeli ve kayıplarımız çok büyük oldu. Bu trajedinin tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz”. 

Devamını ise, Rus uzmanların İngilizce yayınlanan “Military Thought”, Sayı 4/2012'den okuyalım: 

“Batı'nın eğer yeni silahlarla, kendi insanlarına ve zenginliklerine ciddi bir zarar vermeden RF'na savaş açma niyeti varsa, bilsinler ki, Rusya, kendini savunmak ve caydırıcılığını arttırmak için simetrik ve asimetrik, bütün yöntemleri ve nükleer olanlar da dahil, bütün silahlarını kullanacaktır”.

Yani, krizin nedeni Ukrayna halkının “kendi kaderini tayin hakkı”nı kullanıp, Batı ile birlikte yürümek istemesi değil. Ki, son krizde de Ukrayna'dan daha çok ABD, Rusya, Almanya ve Fransa görüşüyor, Rusya, “Batı”dan güvence istiyor, cevapları ABD veriyor. Fransa ve Almanya arabulucu, Ukrayna ise seyirci.

Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov, defalarca kere sorunun ne olduğunu kamuoyuna anlattılar. Mesela Lavrov, 14 Ocak 2022 tarihinde yaptığı bir basın açıklamasında şunları söyledi: 

“2021 Aralık ayında ABD ve NATO üyelerine iki belge verdik ve bunları duyurduk: Rusya ve ABD arasında güvenlik garantileri anlaşması ve Rusya ile NATO devletleri arasında güvenliğin sağlanması tedbirleri üzerine mutabakat. Bunlar paket halindedir. NATO’nun doğuya bundan sonra her türlü genişlemesini bize tehdit teşkil eden silah sistemlerinin Rusya sınırları yakınına konuşlandırılmasını elimine etmeye yöneliktir. 10 Ocak’ta Cenevre’de Rusyalı ve Amerikalı uzmanlar arasında görüşmeler yapıldı. 12 Ocak’ta Brüksel’de NATO ülkelerinin katılımıyla bir oturum. Bir bloğun, Avrupa kıtasındaki başka devletlerin menfaatlerine zarar vermeye yönelik genişlemesinin durdurulması üzerine yoğunlaşılması zarureti açık bir şekilde gösterildi ve temellendirildi…”

Ve şöyle devam etti: 

1990’larda tespit edilen siyasi şartları (sözlü vaatlerden hiç söz etmiyorum) batılı ortaklarımız hiçbir zaman yerine getirmediler… Meslektaşlarımızdan yazılı cevaplar bekliyoruz… İyi niyet varsa ve uzlaşmaya hazırsak karşılıklı kabul edilebilir çözümlerin daima bulunabileceğine eminiz...

BM’nin merkezi rolünü, evrensel şekilde mutabık kalınmış ve kabul edilmiş belgelerde vücut bulan uluslararası hukuka kesin bir saygı zaruretini, bu hukuku sadece bir grup ülkeyi memnun edecek şekilde yorumlamaya çalışmadan savunmaya devam edeceğiz.

Sonsuza kadar beklemeyeceğiz… Açık konuşacak olursak, mutabakata varma imkânının ABD’ye bağlı olduğunu herkes biliyor. 

Şimdi bütün medyanın dilinde, batının tepkisinin esas itibariyle, Kuzey Atlantik Paktı’nın açık kapı ilkesinden vazgeçmesinin imkânsızlığını kategorik şekilde ifadesini bulması şeklinde ortaya konulduğu var. Ama… 1990’lı yıllarda güvenliğin bölünmezliğini baltalamanın ve kendi güvenliğini başkalarının güvenliği zararına güçlendirmenin kabul edilemezliğine yönelik bir anlaşma ( bilhassa da 1999’da İstanbul’da en yüksek seviyede imzalanan Avrupa Güvenlik Şartı) var. Herkes bu görüşleri paylaştı ve altına imzalar atıldı.

Şimdilerde batıda konuşmayı sevdikleri şey, ittifak anlaşmaları da dâhil olmak üzere kendi güvenliğini sağlama yollarını özgürce seçme hakkı. Halbuki, aynı yerde, her devletin tarafsızlık hakkı olduğu da söylenir. Ardından bu uzlaşmanın ayrılmaz bir parçası olan belgeler bütünü gelir: Her devletin diğer ülkelerin haklarına saygı göstereceğine ve kendi güvenliğini başkalarının zararına güçlendirmeyeceğine dair mutabakatlar…

ABD ve NATO’daki meslektaşlarımız, bu parçalanmaz paketin ilk kısmını ( herkesin ittifakını seçme hakkı ) 'cebe atıyor', geri kalanının da üzerini karalamaya çalışıyorlar.

Oysa bu geri kalanı olmadan ilk kısım da işlemez. Eğer bu norm (ittifakını seçme hakkına saygı gösterilmesi), bu parçalanmaz paketin geri kalanının kaba bir şekilde ihlal edilmesi için kullanılacaksa biz onunla bağlı değiliz. Bunu yeterince ayrıntılı şekilde izah ettik. Yazılı cevaplar bekliyoruz.

NATO’nun genişlemeyeceğine, askeri altyapısının doğuya yayılmayacağına, büyük askeri güçlerin yeni üyelerin topraklarında konuşlandırılmayacağına dair vaatler batılı dostlarımız tarafından 'çöpe atıldı'. NATO, beş genişleme dalgasıyla sınırlarımıza kadar geldi. Dahası bütün bu topraklar aktif bir şekilde askeri çerçeve içine sokuluyor. 

NATO üyeleri, Ukrayna’ya bitişik topraklarda piyade ve hava kuvvetlerini artırıyorlar. Karadeniz’deki tatbikatlar, bunların kapsamı ve sayısı son zamanlarda katlandı. Amerikalılar, Kanadalılar, İngilizler, devamlı surette, 'rotasyon' görüntüsü altında Baltık’ta, kuzey Avrupa’nın başka ülkelerinde konuşlandılar. Karadeniz’de ve Ukrayna’da üsler kuruyorlar. Azak Denizi’nde bir üs kuruyorlar. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz…” 

Biraz uzun bir alıntı oldu, ama Rusya’nın kimle ve ne için mücadele ettiğini; itirazlarını ve taleplerini anlamak için önemliydi. 

Lavrov’un sözlerinden de görülebileceği gibi, Rusya’nın kavgası asıl olarak Batı ile, Ukrayna ile değil. Ukrayna bu kavganın ortasında kaldı, kurbanı oldu.

"Ukrayna, AB ve NATO ile bütünleşmek istedi, ama RF Ukrayna halkının iradesini tanımadı” diyenler krizin nedenini veya sorunu tam olarak anlamadılar. Veya bir ülkenin, komşuları ile uzlaşmadan, istikrarı bozacak bir adım atmasının mümkün olmadığını bilmiyorlar.

Bakın günlerdir nasıl ilişkileri geriyor, "bugün savaş çıkacak", "yarın savaş çıkacak", "akşam Rus birlikleri Ukrayna’ya girecek", "sabah Kiew bombalanacak" diyerek provokasyona ortam hazırlıyorlar. Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky bile, “Ukrayna halkı için bugün en büyük tehdit bu yalanlardır” diye açıklama yapmak zorunda kaldı. 

Peki Rusya neden Ukrayna sınırına asker ve silah sevkiyatı yaptı? 

İki nedenle:

Birincisi, yukarıda özetlediğimiz gibi, Rusya artık "tek kutuplu dünya düzeni"ni bitirmek; Rusya'nın "küresel bir güç-kutup" olarak tanınmasını sağlamak; bunun için yazılı "güvenlik garantisi" almak ve ikincisi, Ukrayna'yı bir "oldu bitti"den caydırmak istiyor.  

Özellikle ABD ve İngiltere tarafından teşvik edilen veya kışkırtılan Ukrayna, bir süredir Donbass'ı "temizlemek" ve belki Kırım’ı da geri almak için hazırlık yapıyordu. Türkiye’den de SİHA’lar aldı ve bunları Donbass’ta denedi. Ukrayna, Rusya, Almanya ve Fransa arasında imzalanan Minsk 1 ve 2 anlaşmalarına uyma çağrılarını da reddetti. 

Rusya, bu fırsatı kullandı ve fiili bir durum yarattı. 

Bir taşla iki kuş vurmak: hem Ukrayna'yı "yola getirmek", hem de Batı'ya Rusya'nın artık küresel bir güç olduğunu kabul ettirmek ve bunun hukukunu yaptırmak istiyor.

Taleplerini ABD’ye yazılı olarak iletti. Ve yazılı cevap istedi. 

Basın yayın organlarını etkili bir şekilde kullanması, askeri güçlerini çok hızlı harekete geçirmesi, bu sürece uzun zamandır hazırlandığını gösteriyor.

Çerkesya Hareketi

17 Şubat 2022

Bakış Açımız
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks