Rusya’da Kaç Dil Var, Hangileri Ölüyor

#8742 Ekleme Tarihi 14/09/2022 10:09:24

Rusya'da kaç dil var, şu anda hangileri ölüyor? Ve neden bazı küçük halklar ana dillerini konuşmaya devam ederken, diğerleri artık konuşamıyor? 

Nanai, Karelya, Nenets, Evenk... Rusya'da çoğu yavaş yavaş konuşmacılarını kaybeden birçok dil var. EYO Beşeri Bilimler Fakültesi'nde araştırmacı olan dilbilimci ve antropolog Andrian Vlakhov ile bunun nedenleri ve bu sürecin durdurulup durdurulamayacağını üzerine konuştuk.

-  Rusya topraklarında "dilsel durumlar" üzerinde çalışıyorsunuz. Bunun ne anlama geldiğini bize söyleyebilir misiniz?

-  Dilbilim ve antropolojinin kesiştiği yerde böyle bir bilim - toplumdilbilim var. Sosyal faktörlerin dili nasıl etkilediğini ve dilin sosyal alanı nasıl etkilediğini inceler. 

Ana görevlerimizden biri, dilsel durumları, yani insanların belirli topluluklarda, belirli bölgelerde, belirli bir zaman diliminde farklı dilleri nasıl konuştuğunu ve kullandığını tanımlamaktır. 

Daha ayrıntılı olarak söylemek gerekirse, ( insanlar ) şu veya bu dili hangi koşullar altında kullanırlar, bu diller kendi aralarında hangi ilişkilerde bulunur, hangileri daha aktif ve umut vericidir ve tam tersine hangisi konuşmacılarını kaybeder vb.

Tüm bunlar, elbette, özellikle küçük diller söz konusu olduğunda önemlidir. Örneğin, bir bütün olarak Rusya topraklarındaki dilsel durum, Rus dilinin kesinlikle her yere hakim olmasıyla karakterize edilir. Nispeten iyi konumlara sahip bir dizi bölgesel dil de vardır: Tatar, Tuvan, Çeçen, Yakut dilleri gibi...

Ancak yerli nüfusun küçük dilleri söz konusu olduğunda, hemen hemen her zaman "dil kayması" olarak tanımladığımız bir durum ortaya çıkıyor ve ortak tabirle, buna dilin kaybı veya ölümü denir.

Toplumdilbilim açısından, bir "dil kayması", belirli bir insan topluluğunun kendi yerel, etnik olarak özgün dilinden başka herhangi bir dile geçişidir. 

Sebepler çok farklı olabilir: etnik evlilikler, coğrafi yakınlık, ortak ekonomik faaliyetler. Bazıları diğerlerini fetheder, ekonomik ve demografik olarak baskın hale gelir ve “bastırılan”, baskın olanın diline geçer.

Bunu iyi ya da kötü olarak değerlendirmiyoruz. Bu, bir dilin normal gelişimidir ve insanlık tarihinde her zaman olmuştur. Eskiden insanlar Latince konuşurdu mesela, ama şimdi Latince ölü bir dil. 

Ancak bilim için, bir dilin kaybı elbette ki bir felakettir, çünkü bu, dil çeşitliliği ve genel olarak insan dilinin nasıl çalıştığı hakkında çok şey söyleyen benzersiz bir verinin kaybolması demektir. 

Çalışılan toplulukların yaşadığı yerlere yapılan keşif gezileri sırasında dilleri ve dilsel durumları inceliyoruz. Oraya birkaç haftalığına gidiyoruz ve mümkün olduğunca çok sayıda ana dili konuşan kişiye ulaşmaya çalışarak, konuşarak ( araştırma görüşmeleri ) çok zaman harcıyoruz. Bu oldukça zor bir iştir, ancak paha biçilmez ilk elden veriler sağlar - ve önemi çok büyüktür, çünkü bunlar genellikle öğrendiğimiz dillerin ve kültürlerin son konuşmacılarıdır ve onlar hakkında mümkün olduğunca fazla bilgiyi korumak gerekir.

-  Bu fikir nereden geliyor, örneğin, Abhazya'da ilk dilin mutlaka Abhazca olması gerektiği fikri?

-  Tabii ki, bu tam olarak norm değil - daha ziyade yerleşik bir uygulama. Tarihin ve antropolojinin derinliklerine inecek olursak, bunun nedeni 18. – 19. yüzyıllarda ortaya çıkan ve gelişen ve en büyük gelişimine 20. yüzyılda ulaşan ulus devlet kavramının her ulusun kendi ülkesine sahip olması gerektiği fikridir. 

Bu fikir romantizmden, 18. yüzyılın sonları - 19. yüzyılın başlarındaki felsefi akımlardan, topraklarındaki her ulusun kendi dilini konuştuğu ve bu dilin baskın olması gerektiği fikrinden geliyor.

Ama biz biliyoruz ki dünyada yaklaşık 200 ülke; ama çok daha fazla halk ve dil var. Tek dillilik bir kurgu, güzel bir peri masalı, muhtemelen sadece izole topluluklarda, bazı tek dilli adalarda, komşunuz yoksa ve başkalarıyla fazla iletişiminiz yoksa mümkündür.

Çeşitli tahminlere göre, dünya nüfusunun üçte iki ila dörtte üçü, birden fazla dilin sürekli olarak kullanıldığı çok dilli bir ortamda yaşıyor. Dünya nüfusunun çoğu iki dilli ailelerde, iki dilli bir ortamda büyüyor. Ve bu hikaye her zaman tek ülke, tek halk, tek dil olması gerektiğine dair siyasi fikirlerimizle çelişiyor.

-  Rusya'da bununla ilgili mevcut durum nedir?

-  Yaklaşık 150-160 dil, Rusya halklarının yasayla resmen tanınan dilleri kategorisine giriyor. Yerli nüfusumuzun dillerini, eski Sovyet Cumhuriyetlerinin halklarının dillerini, bazı yeniden yerleşim gruplarının dillerini - örneğin, dilbilimsel açıdan edebi Almanca veya Lehçe'den uzak; ancak diyalektik biçimde Rusya topraklarında varlığını sürdüren Almanca veya Lehçeyi sayabiliriz. 

Az çok kabul edilen bir liste, Dilbilim Enstitüsü'nden meslektaşlarımız tarafından derlendi. 

Araştırmamızda, Rusya'daki dilsel durumu bölgelere varıncaya kadar anlatmaya çalışıyoruz. Ancak bölgesel parçalanmanın dilsel durumun net bir resmini vermediği açıktır. 

Örneğin, Yakutya'da, insanlar Cumhuriyetin farklı bölgelerinde farklı diller konuşuyorlar: Buryatia'ya yakın olan güneyde Tayga ve Evenki'ler yaşıyor; Cumhuriyetin orta kesiminde, başkent Yakutsk bölgesinde ve kuzeyde tamamen farklı yerli halklar var. 

Bu nedenle, durumu yalnızca bölgesel düzeyde analiz etmekle kalmıyor, aynı zamanda belediyeler düzeyindeki durumu da analiz etmeye çalışıyoruz.

Daha basit durumlar da vardır. Örneğin, Rusya'nın Avrupa kısmının neredeyse tüm bölgelerinde - Lipetsk, Smolensk, Voronezh, Tambov bölgeleri. Orada her şey az çok açıktır - Rus dilinin konuşulma oranının % 99 ve geri kalanının da eski SSCB halkları olduğu yerler.

Biz, daha çok, bir tür yerli nüfusun, belirgin kültürel ve dilsel geleneklerin olduğu bölgelerle ilgileniyoruz.

Örneğin, Temmuz - Ağustos aylarında Komi Cumhuriyeti'nin İzhma bölgesine bir keşif gezisine çıktık ve orada durum genellikle çok iyi:  Gençler de dahil olmak üzere birçok insan Komi dilinin özel İzhma lehçesini konuşuyor. Çok belirgin bir etnik kimliğe sahipler, ren geyiği yetiştiriciliği ile uğraşıyorlar ve dünyadan oldukça ayrı yaşıyorlar - elbette tüm bunlar dilin korunmasına yardımcı oluyor.

Ancak Rusya halklarının dillerinin çoğu hala dilsel değişimin şu veya başka bir aşamasında. Başka bir deyişle, bu diller değişen derecelerde ölüyor, çünkü Rusça hakim. 

Sadece yüzlerce veya düzinelerce konuşmacının bulunduğu çok küçük dillerde, dil değişiminin doğasının felaket olduğu söylenebilir.

Mesela resmi verilere göre bir dil, geçtiğimiz yüzyılda tamamen kayboldu. Modern Khanty-Mansiysk Özerk Okruğu topraklarında konuşulan bir Ural dili olan Kamasin dili. 1980'lerde, son taşıyıcısının da öldüğü kaydedildi.

Mart 2021'de de, Rusya'da Aleut dilinin son anadili konuşmacısı öldü ( dilin kendisi henüz ölmedi: Amerika Birleşik Devletleri'nde hala konuşanlar var, ancak çok az ). 

Ayrıca, Bulgar veya Asuri dilleri kendi topraklarında yaşıyorlar, ancak Rusya'da artık kullanılmıyorlar.

Genel olarak, eğer bir kişi 60 yıl boyunca çocukluğunda konuştuğu dili kullanmadıysa ve böyle on konuşmacı, yaşlı büyükanne ve büyükbaba varsa, bu dil; bu özel bölgede öldü demektir. 

Çok sayıda dilin, özellikle Kuzey, Sibirya ve Uzak Doğu dillerinin, artık sadece birkaç düzine ileri yaşlardan konuşmacısı var ve bu dillerin pratikte yok olduklarını söyleyebiliriz.

-  Neden dillerin nesli tükeniyor?

-  Kuzeyde Sibirya'da, Ermak ve diğer bölgelerde, Rus İmparatorluğu bu bölgeleri topraklarına kattıktan sonra bile, uzun bir süre özel bir dil kayması olmadı. Niye? Çünkü Ruslar bir şey yaptı ve yerliler başka bir şey. Ekonomik ilişkileri vardı, birileri diğerlerinin dilini öğrendi; ama genel olarak herkes kendi dilini konuşuyordu. 

Sonra, önce Rus İmparatorluğu, sonra Sovyetler Birliği herkesi aynı fırçayla kazımaya, aynı şekilde yaşamaya zorlamaya başlayınca, bazı önemli şeyler de tek düzeleşmeye başladı.

Veya işte Nenets: Nenets, Yamalo-Nenets Özerk Okrugları, Dolgano-Nenets olmadan önce Tundrada yaşadıklarından ve herkesten uzakta ren geyiği yetiştirmekle meşgul olduklarından, hala meşguller, dillerini harika koruyorlar. Kamplarında ve arkadaş çevrelerinde Ruslar yoksa kendi aralarında Nenets dilini konuşuyorlar, küçük çocukları da öyle. 

Sayıca ve ismen benzer olan Nanai halkı ise, burası Uzak Doğu, her zaman Amur'un alt kesimlerinde balıkçılıkla uğraştılar, ama son yüzyılda balıkçı artelleri geldi, organize sanayi balıkçılığı başladı ve Nanai halkının asırlık yaşam temeli ve dili kaybolmaya başladı.

Nanailar hala var, ancak Nanai dili artık yok, 20. yüzyılın başlarında Nenets ve Nanai halklarının sayıları yaklaşık aynı olmasına rağmen. Geleneksel faaliyetlerinin temelini ve etnik kimliklerini kaybettiler.

Diğer bir sebep ise insanların dillerini prestijli görmemeleri; ümitsiz olmaları; dillerinin gelecek hayatları için hiçbir değerinin olmadığına inanmaları. Bu nedenle etnik dillerini konuşmak istemiyorlar. 

Burada sadece devlet değil, genel olarak küreselleşme ve küresel süreçler de suçlu.

İnsanlar, hayatta herhangi bir beklentiye sahip olmak ve en azından ortalama bir refah düzeyine kavuşmak için dünya dillerinden birini bilmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bunlar için Karelya veya Buryat dilleri artık büyükanneleri tarafından konuşulan bir dil. Ve hayatta kalmak için Rusça konuşmaları gerekiyor.

Rusya halklarının çoğu için, dediğimiz gibi işlevsel bir ölüm meydana geldi: dil hala kullanılıyor, konuşuluyor, ancak aile içi genç kuşaklara aktarım artık olmuyor. Ve bu en önemli sorun. 

Dilin doğal bir şekilde öğrenilmesi, aile içinde nesilden nesile aktarılması sona ererse, ölümü ne yazık ki birkaç on yıllık bir meseledir. 

Daha iki ay önce Karelya'dan döndüm: orada yaşanan tam olarak bu: Karelya dili, ne kadar üzücü görünse de, yavaş yavaş ölüyor.

Belki oldukça radikal şeyler söylüyorum; ama bunların konuşulması gerekiyor. Bu durum, Sovyet ve Sovyet sonrası dil politikalarının ve küreselleşmenin bir sonucu olarak son birkaç on yılda gerçekleşti. 

-  Dili bir şekilde canlandırmak mümkün mü? Ve bunu yapmak gerçekten gerekli mi?

-  Bilirsiniz, tüm dilbilimciler idealist ve realist olarak ikiye ayrılır. Ben ne yazık ki realistim ve Rusya'da gözlemlediğimiz etnik ve dilsel politika koşullarında, dürüst olmak gerekirse dillerin yok olmaya mahkum olduğuna inanıyorum. 

Elbette bu süreç bir on yıl değil, güçlü diller için, hatta belki birkaç yüzyıl sürecek, ama yine de sonuç değişmeyecek. 

Pratikte, dünyada dil kaymasını durdurmanın, dilin başarılı bir şekilde yeniden canlandırılmasının örnekleri var, ancak bunlar bir elin parmaklarından daha az. 

Örneğin, bir "dil yuvası" tekniği var: Bu, öğretmenlerin bir etnik dili anadili olarak çocuklarla konuştukları bir anaokuludur. Bu teknik Yeni Zelanda'da Maori halkı için geliştirildi ve başarılı oldu. Maori dili şimdi gelişiyor. Ama, bu postkolonyal süreç, uzun zaman önce, dilin hâlâ pek çok konuşmacısının olduğu bir zamanda başladı.

Benzer bir "dil yuvası" da Karelya'da yaklaşık beş veya altı yıldır çalışıyor. Kurucusu Natalia Antonova ile iyi bir iletişim kurduk. Çocuklar Karelyaca konuştuklarında her şeyi anlıyor ve cevaplıyorlar, ama yine de kendi aralarında Rusça konuşuyorlar. 

Onlara “Neden?” diye sorduğumuzda, küçük çocuklar bile; “Peki, neden Karelya'caya ihtiyacımız var? Okulda her şey Rusça, enstitüde her şey Rusça, iş hayatında her şey Rusça..." diye cevap veriyorlar. 

Genç veya yaşlı herkes, kendi yerel, yerli dillerinin kırsal; yoksulluğun, sarhoşluğun ve yoksunluğun dili olduğuna; hayattaki herhangi bir beklentinin ise Rusça olduğuna inanıyor.

Ayrıca, birçok etnik klişenin her zaman hemen ortaya çıkması ile bağlantılı olarak, toplumun, küçük halklarının geleneksel yaşam tarzını nasıl algıladığı sorunu da var. Hiç birimiz Sergei Sobyanin'e ren geyiği yetiştiricisi denmesinde yanlış bir şey görmüyoruz.

Bu, aynı zamanda Brejnev ve Kruşçev'in SBKP Merkez Komitesi tribünlerinden Chukchi'ler hakkında anlattıkları şakaları da içeriyor. 

Halkımız yerliyse, geri kalmıştır, medeni olmaları, yetiştirilmeleri, Rusça öğretilmeleri gerekir. Toplumdaki bu tutum değişmezse, her şey eskisi gibi kötü kalacaktır. Aslında bu, şu anda tüm dünyada gerçekleşmekte olan dekolonizasyon süreçlerinin de özüdür: 

Medenileştirmeye gelen büyük bir komşunun, gerçekten herşeyin en doğrusunu bildiği sömürgecilik fikrini kırmak yani.

Dilsel ve kültürel çeşitlilik insanlık olarak en büyük zenginliğimizdir, çünkü harika olan hepimizin farklı olmasıdır. Ve biri ile diğeri arasındaki fark, birçok yönden insanların kendilerini tanımlamasının temelidir. Dil ve kültür kaybolursa, kişi bu dünyadaki yerini anlamaz. 

Tüm bunları incelemeden ve korumadan - tabii ki öğrenmeden korumak imkansızdır - herkesin aynı olduğu ve herkesin aynı şeyi yaptığı bir tür distopyaya çok hızlı bir şekilde geçeceğiz.

Kaynak: bookmate journal

Çerkesya Hareketi Haber Merkezi

Dil-Xabze
Diğer Haberler
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks