Basta!

#6977 Ekleme Tarihi 14/05/2021 01:37:12

Vatandaşların aslında önemsiz olan ve yapay olarak oluşturulan gündemlerle, ister istemez meşgul eden olaylardan sıyrılması oldukça zor. Oysa az da olsa bu gündemlerden sıyrılmasını bilenlerin fark edebileceği bir şey: Dünyada uzun zamandır tuhaf değişimler yaşanıyor. Daha önce bölgesel ve hatta sadece bazı ülkelerde olduğunu düşündüğümüz kısıtlamalar, ‘’demokrasi’’ karşıtı yönetim, adaletsiz gelir dağılımı, iktidarların keyfi uygulamaları, muhalif düşüncenin sadece hor görüldüğü değil resmen cezalandırıldığı yönetim anlayışı gibi aşırılıklar artık günümüz normları arasında. Medyanın çok büyük bir bölümü ya küresel şirketlerin ya da bunların taşeronları olan iktidarların veya iktidar yandaşı bölgesel şirketlerin elinde. Doğruluğunun sorgulanması sıradan bir vatandaş için imkansız olan her türlü bilginin (enformasyonun) ve iktidarların çıkarına olan haberler 7/24 TV’de yayınlanıyor. Hatta artık internet sitelerinde de propaganda kurallarına uygun biçimde sesli ve sürekli tekrarlanıyor. Farklı ülkelerin ‘’ana akım medyalarını’’ (mainstream) birkaç dilde izleme imkanı olanların hem fikir olduğu bir konu ise artık aralarında hiç veya çok az fark olduğu. Dolayısıyla uzun bir süredir küçümsenmeyecek sayıda insan artık faydalı olabilecek enformasyon alınamayacağına karar vererek bunları izlemekten vazgeçmiş durumda.

Dijital dünyanın artık son şeklini almaya başladığı ve asıl amaçlanan hedefte görünmeye başladı.

Hayatımızın tamamıyla kontrol altına alındığı, sınırları olabildiğince daraltılmış ‘’çok az özgür’’ dünyaya hoş geldiniz.

İktidarların sözüm ona seçimlerle gelmesine rağmen sadece küresel şirketlerin bir uzantısı olarak yönettikleri bir düzen ve zaman dilimine girdiğimizi artık sanırım hissetmeyen kalmadı. Hayatta olsalardı Aristo ve Platon’un bu durumla ilgili uygulanabilir bir çözüm önerileri olur muydu bilinmez ama büyük olasılıkla getirseler dahi bu önerileri hemen sansürlenir ve ‘’sistem düşmanı’’ bölücü olarak hapislerde çürürlerdi. ‘’Ayak takımının yönetimi’’ olması konusunda, tam olarak değilse de, çokta haksız olmadıklarını anlamaya başlıyoruz. Bu günün şartlarında insanların ‘’özgür iradeleriyle’’ seçim yapabildiklerini söylemek mümkün mü? Bir ülkede belirli bir topluluğun çıkar ilişkileriyle yönlendirdiği, propaganda araçlarıyla artık insanı kendisinden daha iyi analiz edebilen yapay zekayla özgür seçim iradesi elinden alınan, kasti olarak cahil bırakılan bir halkın seçimi Demokrasi midir?  Demokrasi fikrin yanlışlığından değil –hayır. Ancak hangi sistem olursa olsun sistemin adil işlemesi gerektiğine inanan bir çoğunluğa değil bilinçli ve özgür iradesi olan bütüne ihtiyacı var.

Oktsitoz- beynin salgıladığı bir tür madde. ‘’Güven salgısı’’da denir. İnsan beyninin belirli bölgelerince salgılanan bu maddenin insanların doğal şartlarda güven duygusunun sebebi. Yani beynimiz bu maddeyi salgıladığında biz kendimizi güvende hissederiz. Bilimin ulaştığı aslında korkunç seviyenin ufak bir örneği. Çünkü bu maddenin sentetik olanı da üretilebiliyor. Şu ya da bu partinin kapalı bir alanda yapacağı toplantıda havalandırma sistemine bu maddenin verildiğini düşünün. Ne söylenirse söylensin siz kendinizi güvende hissedeceksiniz. Bunlar benim uydurmam veya senaryom değil. İngiltere’de bu konuda binlerce insan üzerinde bilimsel araştırmalar yapılmış. Ve sonucunu tahmin etmeye çalışın. Burunlarının içine sürülen bu maddeyle binlerce insanın kendi çıkarlarına olmayan hatta kendi çıkarlarına ters düşen sözleşmeleri imzalamaları sağlanmış.  

Hangi düzeyde ve alanda olursa olsun seçim yapma özgürlüğümüzün yönlendirildiği medya ve internet ağı monopolist patronları yeni tip diktatörlerimiz. İşin ilginç yanı bu diktatörler hiçbir zaman fiziki olarak karşımıza çıkıp süslü, duygusal ve sürükleyici propaganda konuşmaları yapmadılar. Ama fiziki bir yaptırım ve zorlama olmaksızın milyarları peşlerinden sürüklemeyi başardılar. Sorgulamadan, değerlendirmeden, kıyas yapmadan onların doğrularını direkt kabul etmek suretiyle tebalarına katılmış olduk.

Küresel güçlerin ve onların sadece emir kulu olan hükümetler aracılığıyla ‘’Korona Virüs’’ senaryosunu biz insanların üzerinde denendiği ve kendi yarattıkları soruna yine kendilerinin bulduğu çözümle zihnimizi istenilen kıvama getirdiklerini iddia edenler var. Korku temeli üzerine kurulmuş, ‘’Covid19’’ senaryosu medyanın tüm gücüyle önce zihinlere yerleştirildi, sonra ise çok az kişinin sorgulamaya cesaret edeceği kanunlarla tüm hayatlar kısıtlandı. Fertlerin düşünce, fikir ve duygularının değeri olmaması bir yana karşıt düşüncelere sahip olanların aşağılandığı, felaket senaryosu yazan ve ‘’gerçeği’’ anlamak istemeyen birer geri zekalı pozisyonuna sokulduğu ve itibarsızlaştırıldıklarını görmemek mümkün değil. ‘’Bilime’’ karşı gelme cesareti gösteren bu kendini bilmezlerin verdiği bir örnek dikkate değer. ‘’Hitleri destekleyenler arasında da bir sürü ‘’bilim adamı’’ vardı ve Josef Mengele’de bir doktordu ama toplama kamplarında insanlık dışı deneylerle yüz binlerce hatta milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu…’’

 Devletin yani iktidarların halkın iyiliğini, refahını, sağlığını düşündüğü ön kabulüyle insanlar hep yöneticilerine güvenmiştir. (Alman halkı da Hitlere güvenmişti) Seçmen olarak kontrol ettiğini düşündüğü sistemin hangi koşulda olursa olsun en kötü ihtimalde 4-5 yıl sonra değiştirilebileceğini düşünen halk naif bir biçimde buna inanmaya devam ediyor. Fakat geçmişten farklı olarak iktidarlar artık alenen yani saklama zahmetine bile girmeden seçilmişlerin halkın üzerinde bir üst sınıf olduğunu gösteriyor. Polis, asker ve yargı gibi her türlü gücü elinde bulunduran seçilmişler kendi yandaşlarına dahi aşağılık muamelesi yapmaktan artık kesinlikle çekinmiyor. Artık ne zaman, nereye ve hangi koşullarda gidebileceğimize karar veren devletin, söz konusu olan kişi ve toplum sağlığı olduğu için, her türlü yasağının kabul edilebilir olması gerektiğini savunan biz kendimiz değil miyiz? Seçtiğimiz kanun koyucuların gerekli gördüklerinde yasakların kendiler için geçerli olmadığını gözümüze soka soka kongreler veya büyük toplantılar düzenlediğini görmemiz yeterli değil. Hayır, onlardan daha iyi bilecek halimiz yok elbette. Ama çok yakında artık devlet izin vermediği zaman artık işemeye dahi gidemeyeceğimizi göremiyoruz. Doğrulara, ‘’özgür irademizle’’ seçtiğimiz bir grup insan karar veriyor. Bizim için sağlıklı olana, kaç saat dışarıda bulunacağımıza, kimin çalışıp para kazanacağına, hangi siyasi fikrin bizim için doğru olduğuna vs… Öyle ya biz nereden bilelim kim düşman kim dost…

Yeni diktatörlüğün adı –dijital ekonomi faşizmi! İmparatorluk sınırları ise –yok!

İnsan ilişkilerinin minimize edildiği eğitimin, alışverişin, taziyelerin, düğünlerin, derneklerin artık sadece sanal alemde mümkün olacağı yeni bir dünya. Protestolar için sokağa çıkmaya gerek –aç bir imza kampanyası- tüm dünya katılsın. Seçim mi dediniz –oda kolay- gir kardeşim www.onlineseçim.devlet.con adresine ver oyunu…gerisine sen kafa yorma biz halederiz.

Tüm bu gelişmelerin biz Çerkeslerin ulusal mücadelesini nasıl etkileyeceği konusu oldukça karışık. Oysa son yıllarda başardığımız birçok şey olduğu gibi halkımızın bilinçlenip bilgilenmesi de göreceli olarak sağlanmıştı. Diasporada olduğu gibi anavatanda da büyük gelişmelere-başarılara imza atıldı. Sadece Çerkesya Hareketi olarak bile başarılarımız küçümsenmeyecek derecede. Çerkes ve Çerkesya artık ne anlama geldiği ve neden önemli olduğu kötü niyetli olmayan herkes tarafından anlaşıldı. Bu çok önemliydi!

Analyse Paralyse ‘’hastalığından’’ tamda kurtulacağımızı düşündüren gelişmeler. ‘’Analiz Felci’’ olarak çevirebileceğimiz bu durum sürekli durum tespiti ve sürekli analizi yaparak bir kararın alınmasının geciktirildiği veya hatta tamamen engellendiği durumlar için kullanılır. Olası bir karar, ilgili kişi tarafından çok karmaşık, çok kapsamlı olarak görülür, bu da asıl sorunun çözümünün geciktiği ve "mükemmel" çözüm arayışının onun yerini aldığı anlamına gelir. Yetersiz bir çözüm seçme korkusu - "içgüdüsel olarak yok olma" anlamında, aceleci yargılarla ölümcül kararlar veya içgüdüsel hisler - ayrıca karar verme sürecini engeller.

Ama korkarım ki bir duraklama safhasına gireceğiz ve hatta sanırım çoktan girdik. Tamda çalışmaların sanallıktan kurtulacağını düşündüğümüz bir dönemde sanal dünyaya hapsedileceğiz. Ulusal mücadelemizde internet ve sosyal ağların çok büyük etkisi ve faydası olduğu inkar edilemez bir gerçek. Gerekli dersleri çıkartıp bu  pozisyondan da  bir artı çıkarmasını bilmeli ve bu durumu da lehimize çevirmesini bilmeliyiz.

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks