Biraz Tarih

#7389 Ekleme Tarihi 05/09/2021 02:42:09

 

- Kadınlar, İktidar, İnsancıllık-

Taner Aday

Dünyamız, her geçen gün çözülmesi zor yeni sorunlarla karşı karşıya. Üstelik bu sorunları hergün yeniden üretiyor. En başta, bitti sanılan milliyetçilik. Milliyetçilik denince, akla hemen ataerkillik de geliyor. Kabaca demek gerekirse, milliyetçiliğin en temel dayanağı ataerkillik. Böyle olunca, erkek egemen bir dünya üzerine düşünmek te sosyal açıdan bir zorunluluk.

Düşünce dünyamız, her geçen gün  bir başka yerdeki savaş haberleri ile sarsılıyor. Sarsılıyor, çünkü iktisadi-ekonomik ilişkilerin aldığı boyutlar, iletişim araçlarının gelişmesi ile doğru orantılı olarak, olanağı olan her bireyin oturma, çalışma odasından izlenebiliyor.

İşte böyle bir dünyada, politik düşünceler de eskiye göre daha ayrıntılı ele alınabiliyor.

Erkek egemen diye başladık ya, kadınların egemen olduğu dönemler de olmadı değil. Bu, erkin kadınların elinde olduğu dönemlere değinmeden, bu günlerde tekrarlanan bir düşünceye vurgu yapmak istedim.

Bazı çevreler, açıkçası Feminist, demokrat, solcu, sosyalist, sosyal demokrat cevreler, işte bu genel kriz dönemlerinde bir tezi çok ta düşünmeden, sevimli bulduklarından öne sürüyorlar.

Bu tez kabaca şöyle: Kadınlar, erkeklere göre daha sosyal olurlar. Onlar daha duygusal bir akılla davranırlar. Buradan çıkarsama yaparak, kadınlar iktidar olsa idi daha az savaş çıkardı. Varılan sonuç bu.

Konuya girmeden baştan belirtelim: Ruh erkek ya da kadın değildir! Sevginin yaşı yoktur! İktidar da, kadın-erkek, sosyalist, müslüman, hırıstiyan gibi seçeneklere göre, iyi yada kötü olmaz.

Öyle olsaydı, Fransa'da Marine Le Pens (Ulusal Cephe), Almanya'da Frauke Petry (Almanya İçin Seçenek), Türkiye'de Meral Akşener'e (MHP) inanmak çok kolay olurdu.

Tarihteki örnekleri ile, Erk'in kadınların elinde olduğu dönemlere kısa bir gezinti yapmak bir çok açıdan, özellikle şiddet kullanımı açısından yararlı olabilir.

Yukarıdaki kadınlar üzerine betimlemede, sosyal olmaktan söz ettik ama, eski çağ filosoflarına; hatta Mevlana'ya göre de kadın hep "eksik yaratık" olarak görülürdü. Biz bugün ruhun erkek yada kadın olamayacağını söylüyoruz ama Aristoteles, "Karakter erkekçe olabilir, ama bir kadına erkekçe olmak, ürkütücü olmak yakışmaz" diyordu. Yani karakter bile erkeğe özgü idi! Devlet üzerine söylediklerinde, "doğal olarak" diye örnek verirken, "Barbarlarda kadın ile köle aynı seviyededir." diyordu. Kadınlar çağlar boyunca değersiz, sıradan varlıklar olarak görüldüler. Aristoteles daha da ileri giderek, "embriyo'nun yetiştiği yer, onun vücudu yani tohumun yetiştiği tarla" diyecek kadar ileri gitmişti. Bu düşünce daha sonra Kuran'da karşımıza çıktı. Bakara 223: "Kadınlar sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle gidin"

Bugün konumuz, işte bu söylenenlerin hiç de öyle olmadığı ile ilgili.

Eski çağda Aristoteles'in dediği gibi kadın insan mıdır(erkek) değil midir? sorusu ne Orta Çağ kadınlarını ilgilendiriyordu; ne de bugünkü kadınları çok ilgilendiriyor. Hele Avrupa'nın o dönemdeki erki elinde tutan insanlar olarak hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.

En önemlileri İspanya kıraliçesi kötendinci İzabel, İngiltere Kraliçesi I Maria, namı diğer Bloody Mary (Kanlı Mary), diğeri de Rus Çariçesi Katharina. İzabel, diğer mezhepten olanlara öyle bir düşmanlık besliyordu ki, neredeyse İspanya'nın nüfusunu yarıya indirmişti. Tabi buna Müslümanlık, Yahudilik düşmanlığını da eklemek gerekir. Ülkede kalan son müslümanlar ile yahudilere din değiştirmelerini yoksa ülkeyi terk etmelerini emretmişti. Engizisyon Mahkemelerini de o kurdurtmuştu. Binlerca kadın “Cadı” diye yakıldı. 1490 da yahudiler osmalılara sığınıp, son müslümanlar da İspanya'yı terk edince, ülke iflasa sürüklendi. Christoph Kolumbus Latin Amerika'dan altın getirerek onu iflastan kurtardı.

Aynı şekilde I Maria, İngiltere'de kan döktü. Babası VIII Henry'den ne gördü ise iki mislini yaptı. Schotland Kraliçesi, hem de rakibi olan, Maria Stuart'ı öldürtmesi, Shakespeare'e o ünlü dramını yazdırdı. Belki de tek "olumlu" işi bu anlamda edebiyat dünyasına bu eseri kazandırmaya "yardımcı" olmasıdır(!).

Bir diğer örnek de, İtalyan Medici Ailesinden Katharina Medici ile kardeşi Maria'nın Fransa'da yaptırdıkları katliamlardır. Tarihe1572 Bartholemeus Gecesi diye geçen Protestant katliamını o ikisi organize etmişlerdi. Katolik Mezhebinin gözünü kararttığı bu kadınlar, devlet yönetimini de ele geçirince, hiç bir cinayetten geri durmadılar.

Shakespeare, Lady Macbeth'e "Unsex me here" dedirtir. Yani o dönemde, erk ya da hile salt erkeklere özgü göründüğünden, "beni erkek gibi yap" anlamında...Eşi onun isteğine göre cinayet işlemelidir!

Rusya'da da durum başka değildi. Katharina, erki ele geçirdikten kısa bir süre sonra 1762 de eşi II Peter'i zindanda boğdurtur. Önüne kim çıkarsa ömrü kısa olur. Osmanlılarla savaşta, hiçbir toplu katliamdan çekinmez. İçerde ise muhaliflerini kelimenin tam anlamıyla yok eder.

O dönem tarihe Avrupa'da 7 yıl Savaşları olarak geçer. Almanya-Avusturya-Rusya 7 yıl boyunca savaş hali yaşarlar. Arada bir Fransa ile İngiltere de buna katılır. O dönem Fransa’sında bir anlamda iki iktidar vardır. Birisi Kıral XV Ludvig diğeri ise, kıralın metresi Madame de Pompadour. Halk arasında "Gece hükümeti" diye de tanınırdı. Kral XV Lui’ye rakiplerini yok etmesini “geceleri yatakta” öğütlermiş.

Aynı dönemde Avusturya'da Kayzer Maria Theresia iktidarda idi. Çocuk doğurmakla tanınan bir kadındı. 16 çocuğu olmuştu. Macaristan, Slovakya, Çekistan onun emrinde tam bir terör yaşadılar. Polonya, 1772 de Rusya-Avusturya-Prusya arasında paylaşılınca, II Friedrich ondan "Hem ağladı hem de aldı" diye alay ederek söz etmişti.

Prusya Kıralı II Friedrich, savaş halinde bulunduğu ülkeleri tanımlarken, "Ben üç eteğe karşı savaşıyorum" demişti. Öyle bunalmıştı ki, İstanbul'a elçi gönderip II Mustafa'dan Avusturya'ya karşı savaş açmasını bile istemişti(!) Olmadı! II Mustafa reformlarla uğraşıyordu.

Bir başka kadın hükümdar da İsveç Kıraliçesi Christina. Annesi onun doğumunda ölmüştü. Babası onu bir erkek gibi yetiştirdi. O da bir Katolik fanatiği idi. Hem de tamamı porotestan olan bir ülkede! En büyük amacı, Büyük İskender ya da Sezar gibi olmaktı. 30 yıl savaşlarına son veren kişi olmak istiyordu. Hayalleri büyüktü. Ruhun cinsiyeti olmadığı düşüncesi ona aittir. Daha sonra tahtı bırakıp Vatikan'a yerleşti. Tahtı bıraktı ama tacı bırakmadı!

Yakın dönem isimlerini de bu listeye ekleyebiliriz. Golda Mair İsrail'de birçok "başarılı" savaş yürüttü. Hindistan da Nehru'nun kızı İndira Gandhi, Siks'lere karşı, Pakistan’a karşı diplomatik savaşları ile ünlü idi, Pakistan'da Benazir Butto, içerde tüm muhalifleri "zor" kullanarak susturdu. Sülalesini zengin etti. ABD nükleer başlıklı füzelerini Pakistan'a yerleştiren de o dur. İngiltere'de Margaret Thatcher, diğer adı Demir Lady.

Bunların hiçbiri de olumlu anılmıyorlar.

ABD seçimlerinde kazansaydı ne yapardı bilmediğimiz Hillary Clinton ise daha seçilmeden birsürü skandala imza attı.

Sonuç yerine: Evet ruhun cinsiyeti yoktur. Daha insancıl olmak için kadın yada erkek değil, aydınlanmacı bir  bilinç gereklidir.

İktidar insanın işine yarayan birşey değildir.

Daha da önemlisi Sevginin yaşı yoktur. 

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks