
Bugün bayramın üçüncü ve son günü. Saygı duymakla birlikte böyle günlerin hayatımda fazla bir yeri yok. Bu nedenle çalışanlara izin verdim ve dükkanda ben çalıştım. Ve tabii yazılarıma devam ettim.
Dünyada ve Türkiye'de çok önemli gelişmeler var, bunları, bizi de ilgilendiren boyutlarıyla, yazmaya devam edeceğim. Ama bugün, "DÖNÜŞ" konusunu ele almak istiyorum.
Kitabın ortasından konuşmak gerekirse:
Çerkes halkının diasporada bir geleceği yok. Tıpkı yüzlerce yıl yönettiğimiz Mısır ve İran veya Libya, Irak, Suudi Arabistan Çerkesleri gibi, bugün Türkiye, Suriye, Ürdün, Avrupa veya ABD’de yaşayan Çerkesler de önünde sonunda yok olacaklar.
Verilecek veya kazanılacak hiçbir hak ve özgürlük, bu gidişatı durduramaz. Çünkü, bu ülkelerin hiçbirinde, hak ve özgürlüklerden yararlanabileceğimiz bir ortak yaşam alanımız yok ve olmayacak.
Bunu bilenlerin “köye dönüş” veya “bir yerlerde köyler-mahalleler kuralım” gibi önerileri-projeleri ütopiktir. Hayat, buna izin vermez.
Ama yok oluş, yavaş yavaş olduğu için, açıkça itiraf etmeseler de, artık diasporada yaşamaya karar vermiş olan Çerkesler arasında hep bir “umut”, hep bir “çözüm arayışı ve önerisi” olacak.
Peki nerede hata yapıyoruz, neden Vatana Dönüş'ü Çerkes halkına anlatamıyoruz ve örgütleyemiyoruz?
Çünkü, Dönüşçüler, Dönüş'ü artık bireysel bir tercih gibi anlattıkları için, "Dönüş" örgütsüz... ve politik karakterini yitirdi.
Bu nedenle Dönüşçüler, önce "ayrı" örgütlenmeli, sonra bu örgüt eliyle, bütün faaliyetlerinde topluma vatan ve “vatana dönüş” bilinci taşımalıdır…
Diasporada demokratik hak ve özgürlük mücadelesi gereksiz mi? Değil elbette. Bu kazanımlarla büyütülecek “mücadele”, ulusal bilinci ve kimliği diri tutacağı ve asimilasyonu yavaşlatacağı için önemlidir; ama “Çerkes Sorunu”nu çözmeyecektir.
“Çözüm”, vatana dönüştedir, vatandadır...
Vatana Dönüş'ün kolay olmadığını biliyorum. Dünyanın hiç bir yerinde kolay olmamış. Bu nedenle, hukuku ve devlet desteği olmadan kalabalık-kitlesel vatana dönüşü örgütleyemeyiz diyorum.
Ama bunu talep etmek ve bunun için mücadele etmek, kitlesi Dönüşçü olmayan derneklerimizin değil, Dönüşçülerin görevidir.
Vatana Dönüş'ün önündeki birinci ve en büyük engel Rusya Federasyonu'dur. Çünkü Rusya Federasyonu, Çerkeslerin tarihi vatanımız Çerkesya’da çoğalmasını, siyasi bir güç olmasını istemiyor. Daha Çerkesleri tarihi vatanı Çerkesya'dan sürgün etme kararı aldığında, Osmanlı devletinden Çerkesleri sınırdan uzak tutmasını istemiş, vatana geri dönüş taleplerini reddetmişti.
Bu, Rusya'nın devlet politikasıdır, ama değişmez değildir. Tıpkı 90'lı yıllarda değiştiği gibi, demokratikleşirse ve biz taleplerimizi örgütler, duyurursak, bizimle ilgili politikaları da yine değişir, esner.
Vatana Dönüş’ün gündemden düşmesinin ikinci ve daha önemli nedeni ise dönüşçülerin, yapılması gerekenleri yapmıyor olmaları.
Vatana Dönüş’ün politik bir tercih, politik bir mücadele olduğunu unuttular, zorluklardan yıldılar, apolitik ve örgütsüz bir topluluğa dönüştüler. Politik karakterini tasfiye ederek Dönüş’ü “bireysel bir tercih” gibi formüle ettiler; onu ideolojik olarak anlatma, yenileme ve örgütleme; yani politik mücadele işini derneklere havale ettiler.
Ne zaman bir şey yapılması gerekse, derneklerden bekliyor; yapılamayan işlerden dolayı Dernekleri suçluyorlar.
Ama derneklerimiz, "Dönüş Örgütleri" değil; “ben Çerkesim” diyen herkesin, politik tercihine ve yaşam tarzına bakılmaksızın gelebildiği, ev sahibi olabildiği kurumlardır. Kimisi politik-dini inancını anlatmak ve bu tercihine-inancına insan kazanmak için geliyor derneklerimize. Kimisi sosyalleşmek veya sadece hoşça vakit geçirmek için.
Çoğunun daha Derneğe gelmeden önce, bir tercihi ve bu tercihi üzerinde inşa ettiği bir yaşamı var. Ve bunu değiştirmek istemiyor.
Yine çoğu artık içinde yaşadığı ülkeye ait. Bu ülkede iyi bir meslek sahibi olmak, daha çok para kazanmak, daha güzel bir gelecek örgütlemek, daha mutlu olmak... ve derneğin ona bu konularda yardım etmesini, buna yarayacak faaliyetler örgütlemesini istiyor.
Bu nedenle bizim derneklerimiz "demokratik kitle örgütleri" bile değiller. Ve böyle girip çıkan herkesin ev sahibi olduğu-olabildiği derneklerde politik bir düşünce-hareket örgütlenemez!
Aslında Dönüş düşüncesi geçmişte de derneklerde değil; dışarıda örgütlenmiş ve (yarı) örgütlü olarak derneklerimize girmişti. Dönüş’ü anlatmak ve ikna edebildiklerini Dönüş Hareketi’ne kazanmak için.
Bir ara dernekleri Dönüş hareketinin örgütlerine dönüştürmek istediler, ama bu bir hataydı. Mesleki ve sivil toplum örgütleri, ideolojik olarak homojen olmazlar. Olurlarsa, kitle ve/veya sivil toplum örgütü olmaktan çıkarlar.
Bu nedenle politik gruplar, “mesleki” örgütlenmeleri politik örgütlenmeye dönüştürmeye, kendi politik-grup ilkelerini örgüte hakim kılmaya çalışmamalılar. Bu, grubun politik tavrını, yaşam tarzını veya ilkelerini benimsemeyen insanları kurumdan uzaklaştırır. Kurumun sivil toplum veya kitle örgütü olma karakterini bitirir.
Sivil toplum örgütlerinde veya mesleki örgütlerde “asgari müşterekler” vardır, politik ilkeler değil.
Bu gerçeği bilmeyenler kurumlarımızda yaşanan tartışmaların ve/veya ayrışmaların altında, insanların şucu veya bucu olması yattığını sanıyor, bu nedenle “derneğe girerken politik kimliklerinizi dışarıda bırakın” gibi absürd öneriler yapıyorlar. Bu da mümkün değil. Çünkü, politik kimlik, insanın hayata baktığı gözüdür.
Doğrusu, derneklerimizde-kurumlarımızda, bütün mesleki örgütlenmelerde olduğu gibi, herkesin yaşam tarzına, politik-dini inancına ve inancını ifade etme-örgütleme hakkına saygı duymaktır.
Bizde öyle olmuyor!
Ya derneği-kurumu yönetmeye talip olanlar örgüte kendi politik ilkelerini hakim kılmaya çalışıyorlar ya da örgütü yönetenin politik tavrını ve ilkelerini beğenmeyenler örgütten uzaklaşıyorlar.
Örgütten uzaklaşmaları durdurmak için Sosyalist örgütlerden araklanan “demokratik merkeziyetçilik” ilkesi, yani “karar alınırken demokratik, alındıktan sonra merkeziyetçi işleyiş” ideolojik olarak homojen örgütler içindir, sivil-mesleki örgütler için değil.
Sivil veya mesleki örgütlerde, alınan bir karara uymayanlar örgütte çalışmaya ve örgütün olanaklarından yararlanmaya devam ederler.
Böyle örgütlerde, içerisinde yaşanılan ülkenin yasalarıdır sınırlar. Homojen bir politik grubun ilkeleri veya kararları değil. Yoksa, örgüt kitleselliğini yitirir, içinden yeni yeni örgütler çıkar.
Kısaca, dernekte Dönüşçüler olur, ama dernekler Dönüşçü olamaz, dönüşü örgütleyemezler. En fazla, Dönüşçülerin çalışmalarına izin veya destek verirler. Çünkü dernekler “ben Çerkesim” diyen herkese açıktır. Ve herkesin derneğin imkanlarından yararlanma veya derneğin yönetimine talip olma hakkı vardır.
İyi niyetle yapılan başka bir hata da, "Dönüşü", "yüzünü vatana dönmek" gibi formüle etmekti. İyi niyetliydi, vatana dönmeyecek olanların da desteğini almak içindi. Ama öyle olmadı; bu söylem "vatana dönüş"ün içini boşalttı. Vatana Dönüş'ü, vatanı sevmeye, vatanla ilişki ve bağ kurmaya dönüştürdü. Dönüş, gereksizleşti.
Belki de bu nedenle, biz herkesi "Dönüşçü" sanıyoruz. Ama vatanını seven, vatanla ilişki ve bağ kuran herkes Dönüşçü değil.
Bu söylem, artık, vatana dönüşü düşünenlerin veya vatana dönüşe destek verenlerin değil; vatana dönüşe saygı duyan, vatanı seven, ama vatana dönme niyeti olmayan ( “Kalışçılar”ın) söylemidir.
Bunlar, öncelikle yaşadıkları ülkelerde daha güzel yaşamalarına yarayacak ve kendilerini Çerkes hissettirecek çalışmalar örgütlüyor; maddi-manevi imkanlarını ve enerjilerini bu çalışmalara harcıyor; vatanın ürettiklerini diasporada tüketiyorlar. Çoğu, “gizli Dönüş Karşıtı”dır. Çerkes kimliğine pamuk ipliği ile bağlıdır.
Son örneklerden biri, “Şam Çerkes Yardımlaşma Derneği” Başkanı Ghassan Şora’nın tavrıdır. Şora, savaş nedeniyle harabeye dönmüş olan Suriye Çerkeslerine yardım etmeye giden ve kendisine “bir ihtiyacınız var mı” diye soran heyete, “Biz tarihi vatanımıza dönmek istiyoruz. Vatana dönmek isteyenler var. Onlara yardım edin” diyememiş; bunun yerine “biz bu ülkenin ayrılmaz bir parçasıyız” demiştir. Bu kafa, vatana Dönüş’ü örgütleyebilir mi? Örgütlemez, hatta sınırlı olacağını bildiği desteğin Dönüşçülere verilmesinden korkarak, dönüşü hiç gündeme bile almaz.
Bu kafa, vatanda üniversite eğitimi alan-alacak gençleri de desteklemez. Ve vatanda nüfusun artmasını teşvik etmek için, çok çocuklu ailelere veya genç evlilere maddi destek vermez...
Yalnız Şora değil; dönüşçü olmayan, Çerkesi Sorunu’nun vatana dönüş ile çözülebileceğine inanmayan kimse Vatana Dönüş’ü ağız dolusu anlatmaz; canı gönülden desteklemez veya teşvik etmez…
Çünkü önceliği Çerkes kalmak değildir.
Olsaydı, mesela yine Şora, Çerkes kimliğinin, dilinin ve kültürünün dünyada en iyi yaşatıldığı, hatta devlet tarafından desteklendiği İsrail’in vermek istediği yardımı sorgusuz sualsiz reddetmezdi.
Başka bir örnek, 25 Mart’ta, Rusya Federasyonu Parlamentosu’na sunulan “Geri Dönüş” yasası üzerine kurumlarımızın üç maymunu oynamaları, bir açıklama dahi yapmamaları ve “biz ne yapabiliriz?” diye tartışmamaları.
Elbette bu ve benzeri yasalar, yıllardır gündemde. Ve hiçbiri istediğimiz gibi değil. Ama biz eksikleri ve talebimizi anlatmazsak, yasalar nasıl istediğimiz gibi veya ona yakın olacak? Talep anlatılır, örgütlenir ve mücadele edilir. Başka yolu var mı bunun?
“Rusya Federasyonu Çerkessiz Çerkesya istiyor, dönüşe izin vermez, boşuna uğraşmayın” demek, “disporada kalın, asimile olun” demektir. Bu mu çözüm?
Sonuç olarak:
Derneklerimiz önemli, ama biz Dönüşçüler örgütsüzüz. Örgütsüz olduğumuz için, Derneklerin Vatana Dönüş’ü de örgütlemelerini; bizim yapmamız gereken işleri yapmalarını istiyoruz.
Ama hiçbir dernek, Dönüş Hareketi’nin yerini tutamaz, yapabileceklerini yapamaz.
Vatana Dönüş’ün her geçen gün ivme kaybetmesinin nedeni ve asıl sorun budur: Dönüşün örgütsüz olmasıdır.
Okuyarak veya anlatarak politik bilinç verilmez. Verilseydi, bu kadar parti veya örgüt kurulmaz, bu kadar fedakarlık yapılmaz, herkese kitap hediye edilir, kütüphanelere gitmeleri söylenirdi.
Politik bilinç, bir yaşam tarzıdır, yaşam boyu eğitimdir, pratiktir ve süreklidir. İnsanın duyu organları ile algıladığı bütün “input”ları, vatana dönüşe hizmet edecek bir şekilde formüle etmektir.
Bunu ancak bir örgüt yapabilir, dernek değil!
Umarım herkes sevdikleriyle gönlünce, mutlu ve huzurlu bir bayram tatili geçirdi ve dinlendi...
Hatko Schamis
01. 04. 2025