1 Ağustos Vatana Dönüş Gününe Doğru: Yarım Kalan Yolculuk Ve Sorgulanması Gereken Bir Adalet

#11756 Ekleme Tarihi 27/07/2025 08:08:47

1 Ağustos, Çerkeslerin “Vatana Dönüş Günü” ya da “Vatana Dönenler Günü” olarak kutladığı gündür. Bu günün tarihçesi 1998’de, Adığe Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Carıme Aslan’ın girişimi ve Rusya Federasyonu’nun (RF) devlet desteğiyle, Kosova’daki savaştan kurtarılan küçük bir Çerkes grubunun vatana getirilmesine dayanmaktadır. Ancak bugün, bu sembolik tarihten çok daha fazlasını hatırlatmalıdır: Neden hâlâ kitlesel bir dönüş gerçekleşmedi? Neden bu tarihi yolculuk yarım kaldı? Ve asıl önemlisi: Bu durumdan kim sorumludur?

Otuz yılı aşkın süredir, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana, diasporadan vatana kendi imkânlarıyla dönebilen Çerkeslerin sayısının sadece 5–6 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı, dönüşün başarıya ulaşmasının bireysel cesaretle değil; ancak açık bir devlet politikası, güçlü hukuki zemin ve toplumsal hazırlıkla mümkün olabileceğini apaçık gösteriyor.

Çünkü “dönüş”, bireysel bir “göç” değil; sürgün edilmiş bir halkın tarihi, onuru ve kimliğiyle ilgilidir. Bu, sadece bir bireysel hak değil; bir halkın tarihsel hakkıdır. Bu hakkın gerçekleşmesi de bireylerin iyi niyetiyle değil; başta Rusya Federasyonu olmak üzere tüm ilgili devletlerin ve kurumların siyasi iradesiyle mümkündür.

Tarih bunu bize başka halklar için atılan adımlarla açıkça gösterdi. Sovyetler döneminde, II. Dünya Savaşı sonrası sürgün edilen komşu-kardeş Çeçen, İnguş, Balkar ve Karaçaylar, resmi devlet kararnameleriyle vatanlarına dönebildi. Daha yakın tarihte ise Ukrayna’daki savaş nedeniyle yüz binlerce etnik Rus, devlet destekli özel programlarla RF’ye taşındı, vatandaşlık ve sosyal destek aldı. Filistin’den dahi binlerce Arap, organize yerleştirme programlarıyla RF’nin çeşitli bölgelerine mülteci olarak kabul edildi. Bu uygulamaların tamamı, devletin siyasi tercih ve iradesiyle mümkün oldu. Bu insani bir olaydı ve yapılması doğruydu.

Peki ama Çerkesler için neden aynı irade gösterilmedi? Neden kendi tarihi topraklarına dönmek isteyen Çerkesler, Kosova örneği dışında bu programların dışında bırakıldı? Suriye iç savaşı başladığında orada yaşayan binlerce Çerkes, ölüm ve tehdit altındayken vatanına dönmek istedi; ama Rusya Federasyonu tarafından organize edilmiş ciddi, kapsamlı bir program uygulanmadı. Yaklaşık 2 bin kadar Çerkes, sadece kendi imkânlarıyla ya da vatanda yaşayan duyarlı insanların bireysel yardımlarıyla dönmeyi başarabildi. Bu süreçte ne özel oturum izni alma hakkı tanındı, ne de güvenli ve kalıcı bir uyum politikası uygulandı. Sonuç olarak, dönenlerin bir kısmı, yeni hayatlarına tutunamayıp Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı.

Bu durum, sadece Rusya Federasyonu’nun değil, diasporadaki ve vatandaki Çerkes kurumlarının, cumhuriyet yöneticilerimizin de eksikliğidir. Moskova nezdinde güçlü bir “siyasi baskı” oluşturulamadı; dönüş hakkı gerçek bir ulusal gündeme ve politik hedefe dönüştürülemedi. “Dönüş” romantik bir çağrı olarak kaldı; somut bir devlet politikası hâline getirilemedi.

Bugün ise tablo net: Vatana dönen bir Çerkes, dünyanın herhangi bir yerinden gelen sıradan bir yabancı ile aynı hukuki prosedüre tabi tutuluyor. Tarihi ve etnik kimliğinden doğan en ufak bir pozitif ayrımcılık tanınmıyor. Uzun ve karmaşık oturum izni alma ve vatandaşlık süreçleri, dönenleri sürekli bir belirsizlik ve korku içinde bırakıyor. En küçük bir “bürokratik hata” ya da “yetkililerin” hoşuna gitmeyecek bir “milliyetçi” duruş, söz, sınır dışı edilme riskine dönüşebiliyor. Vatana dönen birçok Çerkes hep “potansiyel tehlike” olarak görülmeye devam ediyor. Vatana dönmüşünüz üzerinden 30 yıl geçse bile, “bir gün pasaportum iptal edilir mi?” korkusuyla yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Dahası, başvurabileceğiniz güçlü, bağımsız bir hukuki destek kurumu ya da size yol gösterebilecek bir Çerkes kurumu da bulunmuyor.

Ama tabii bazı dönüşçüler, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, büyük bir sorun yaşanmadığını savunuyor. Ne var ki yakın dönemde yaşanan örnekler, dönüş meselesinin aslında hiç de öyle olmadığını açıkça gösteriyor. Dahası, vatandaki bazı kurum yöneticileri veya yine bazı dönüşçüler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki kaotik dönemde diasporada dağıtılan RF pasaportlarını almayan ya da o süreçten haberi bile olmayan insanları rahatlıkla suçlayabiliyor. Bu yaklaşım, en hafif ifadeyle, tarihten kopuk ve adaletsiz bir bakış açısıdır.

Ama diyelim ki haklılar; o dönemde pasaport almamak bir “hata”ydı. Peki Çerkeslerin kendi tarihi topraklarına dönme hakkı sadece o birkaç yıl için miydi? Bir halkın vatanına dönme hakkı birkaç senelik bir “fırsat penceresi” ile mi sınırlıdır? Sürgün edilmiş bir halkın vatana dönüşü, devletlerin ve kurumların insafına veya belli bir dönemin siyasi konjonktürüne mi bağlı olmalıdır?

Bu soruların cevabı çok açık: Hayır. Çünkü vatana dönüş, geçici bir lütuf değil; geçmişte sürgüne uğramış bir halkın devredilemez ve zamana bağlı olmayan tarihî hakkıdır. Ve bu hak, ancak cesur bir devlet politikası ve güçlü bir toplumsal irade ile gerçek anlamda hayata geçirilebilir.

Bugün tüm bunları değiştirmek mümkün ve zorunludur. Bu bir tercih değil; tarihi bir yükümlülüktür. RF, Çerkes halkının sürgünle kaybettiği vatan hakkını tanımalı; dönüşü kolaylaştıracak açık yasalar, kalıcı oturum izni alma ve vatandaşlık garantileri, maddi ve manevi destek sağlamalı; dönenlerin kimlikleriyle gururla yaşayabileceği bir güvence sistemi kurmalıdır.

Diasporadaki Çerkes STK’ları ve kurumları da sorumluluktan muaf değildir. Artık dönüşü romantik bir ideal değil; somut bir strateji hâline getirmek gerekir. Dil eğitimi, hukuk danışmanlığı, mesleki hazırlık ve kültürel uyum programlarıyla dönüşçüler daha yola çıkmadan hazırlanmalıdır. İnsanlar nereye gideceklerini, hangi haklara sahip olduklarını ve nasıl bir hayatla karşılaşacaklarını bilmelidir.

Vatandaki kurumlar ise dönenlerin resmi işleri başta olmak üzere; sosyal adaptasyon, istihdam, barınma ve psikolojik destek süreçlerine de sahip çıkmalıdır. Dönen bir Çerkes, kendisini “misafir” gibi değil; o toprakların gerçek sahibi olarak hissetmelidir.

En önemlisi, vatana dönen bir Çerkes; Türk, Suriyeli, Ürdünlü, Alman… kimliğiyle değil, Çerkes kimliğiyle karşılanmalı; bu kimlik hukuken ve toplumsal olarak tanınmalı, değer görmelidir.
 

1 Ağustos; yarım kalan bir yolculuğun tamamlanacağı, sürgünle yaralanmış bir halkın yeniden kök salacağı günlerin kutlaması olmalıdır. Bu kutlama, ancak açık ve adil bir devlet politikası, güçlü bir toplumsal irade ve Çerkes halkının kendi kaderine sahip çıkma kararlılığıyla gerçeğe dönüşebilir. Ve ancak o zaman “vatana dönüş” onurlu, güvenli ve kalıcı bir gelecek olur.

Hakhu (Хьэхъу) Nart

27.07.2025

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks