Dçb Aynasında Çerkes Halkı: Temkinli Diplomasi, Eksik Cesaret

#12238 Ekleme Tarihi 10/11/2025 03:48:50


Djançate Aykut ağabeyin, Dünya Çerkes Birliği (DÇB) Başkanı Sayın Sokhurokue (Sohrokov) Hauti ile yaptığı röportajın ilk bölümünü okudum. Röportajın devamındaki bölümlerde ne geleceğini bilmeksizin, bu ilk bölüme dair düşüncelerimi yazmak istedim.

Prensip olarak Hauti’nin söyledikleri benim bakış açımdan tamamen mantıksız yada kabul edilemez değil. Röportajın buraya kadarki kısmı da, geçmişte kendisiyle yaptığım bir iki görüşmemin genel çizgisine benziyor. Ancak dikkat çeken nokta şu: Söylemleriyle eylemleri birbiriyle tam olarak örtüşmüyor.

Bu durum, en azından “anti-Rus” olmayan Çerkeslerin bile Hauti’ye tam güvenle bakmamasına neden oluyor. Çünkü diasporadan bakıldığında Hauti, Cumhuriyetlerinizin başkanından bile daha güçlü bir figür görüntüsü veriyor; sanki isterse pek çok şeyi değiştirebilecekmiş gibi duruyor.

Hauti’nin Rusya Federasyonu’nu (RF) “övmesi” benim açımdan anlaşılabilir bir tutum. Ancak bu övgünün amasız fakatsız olması ve Çerkes halkına somut bir kazanım olarak dönmemesi dikkat çekiyor. “RF’ye bağlılığını” dile getirirken, aynı zamanda Çerkeslerin gönlünü kazanacak sembolik işler ya da söylemler yapmaması bile, özellikle ondan çok da büyük işler beklemeyen diasporadaki Çerkesler de bile soru işaretleri oluşturuyor.

Örneğin, DÇB Başkanı 21 Mayıs anmalarında Çerkeska giyip Nalçik’te yürüyüşün başladığı tren garına gidip günün anlam ve önemine dair birkaç anlamlı söz söylese, yürüyüşü başlatsa DÇB ne kaybeder? Ardından isterse kendi Hayat Ağacı’nın (Псэ жыг – Pse Jıg) bulunduğu noktaya gidip RF’yi “övsün”, Rusça konuşsun — bu daha az göze batar. Çünkü o yürüyüş nasıl olsa kaldırımda da olsa olacak ya da Hauti her türlü hayat ağacı önündeki konuşmalarını geçmiş yıllardaki gibi yapacak.

2025 yılı 21 Mayıs’ta gözaltına alınan gençlerle ilgili üç-beş olumlu şey söyleyemez miydi mesela? Üstelik o gençlerin birçoğu Cumhuriyet içinde ön planda olan, “sabıkası” olmayan kişilerdi. Çoğu DÇB’nin düzenlediği etkinliklere bile katılan kişiler.

Mesela Abhazya Meydanı’ndaki düğünlerin (Djeguların) yeniden başlamasına öncülük yapsa, ayda bir kez de olsa oraya gidip iki güzel kelam etse, ufak bir kafe oynasa ne kaybederdi?

DÇB, diasporadan vatana öğrenci olarak giden gençlerle biraz ilgilense, sayının artması için çalışsa ne kaybederdi? Tabi burada diasporadaki kurumlarımızda da suç var.

Bundan birkaç yıl önce diasporadan gelen Çerkes öğrencilerin katıldığı, benim de orada bulunduğum Kabardey Devlet Üniversitesi’ndeki bir konferansta “Sizler ne kadar Çerkes ve kardeşimiz olsanız da, burası başka bir ülke; siz burada yabancısınız, dikkat edin” tarzındaki söylemini — hatta tehdidini — yerine, “Siz diaspora doğumlu olsanız da, pasaportlarınız yabancı olsa da bu toprakların çocuklarısınız. Burası sizin de eviniz. Sizler de “RF’nun soydaşlarısınız.” deseydi, daha mı zor olurdu?

“Kazanımlarımızı, Cumhuriyetlerimizi korumamız lazım.” diyor Hauti — iyi diyor ama Cumhuriyetlerimizde resmi dil olan Çerkesçe her yıl devlet okullarından biraz daha uzaklaştırılıyor. Anadili eğitimi artık zorunlu değil, seçmeli hale geldi ve birkaç saatle sınırlandırıldı. Görünürde DÇB buna da ses çıkarmadı.

Son nüfus sayımında, vatanda yaşayan aktivistler herkesin kendisini Kabardeyli, Adıgeyli ya da Şapsığ yerine “Çerkes” yazdırması yönünde çağrılar yaparken, Dünya “ÇERKES” Birliği Başkanı Hauti’nin çıkıp “Ben Kabardey’im.” demesi gerçekten çok talihsizdi. Bunun yerine farklı formüller geliştirilebilirdi. Mesela “Kabardeyli Çerkesler”, “Adıgeyli Çerkesler”, “Mozdoklu Çerkesler” vb gibi ifadelerle herkesin tek bir “Çerkes” ismi altında sayılabilmesi için çalışılabilirdi. Bu, RF içindeki Çerkes halkının birliği adına önemli bir adımdı. Ama DÇB bunun tersi yönde bir söylem geliştirdi.

DÇB’den çok da büyük adımlar beklemeyenler bile en azından yukarıda bahsettiğim konularda bir şeyler yapmasını beklerken, DÇB hiçbir şey yapmadı. Üstelik bu örneklerin hiçbirinde Rusya Federasyonu’na düşmanlık da yok.

Peki neden? Gerçekten önünde Cumhuriyet içinden bir engel mi var, yoksa FSB mi izin vermiyor? Yoksa biz Hauti’yi gereğinden fazla mı “heybetli” görüyoruz? Ya da Hauti Çerkes halkını çok da önemsemiyor mu?

Suriyeli dönüşçüler için “5000 kişi getirdik” diyor.

Bence DÇB bu konuda öncülük yapmadı ama yine de her şeye rağmen, on yıldır hatta daha fazla Kabardey’de, Adıgey’de, Karaçay-Çerkessk’te yaşayıp hâlâ vatandaşlık alamayan insanlar var. Basit bir bürokratik engelde ne yapacağını bilemeyen dönüşçüler hâlâ ortada. Vatanına dönüş yapmış Çerkeslerin oturum izinleri hatta vatandaşlıkları “devlet sırrı” bahanesiyle gerekçesiz iptal edilirken DÇB’nin açıktan bir şey söylememesi, o “5000 kişi” söylemini kâğıt üzerinde güzel ama vatana dönüş konusunda sahada karşılığı olmayan bir başarı hikâyesine çeviriyor.

Kostantin Zatulin’in Duma’ya sunduğu “soydaş yasası” teklifine DÇB’nin açık bir tepki vermemesi de bunun göstergesi. Halkın güvenini kazanmak istiyorsan, en azından sembolik bir duruş sergilemen gerekir. Diasporadan ve vatandan farklı oluşumlar Zatulin’e itiraz mektupları gönderdi, ama DÇB’den ses çıkmadı. Oysa bu bile halkın gözünde DÇB’nin itibarını bir nebze yükseltebilirdi.

Hauti’nin “Çarkassiler” örneğini vermesi güzel.

Türkiye’deki Çerkesler nasıl “Atatürk’ün yanındaki kurucular arasında biz de vardık” diyerek tarihsel bir övünç anlatısı kuruyorsa, Ürdün’de de Çerkesler ülkenin kuruluşundaki rollerinden gurur duyuyor. RF içinde de benzer bir anlatı geliştirilebilir. “Biz bu devletin öncü halklarındanız” diyerek Çerkeslerin konumu güçlendirilebilir.

Ama belki de Türkiye veya Ürdün’de bu anlatıyla övünen kimi Çerkesler, RF söz konusu olduğunda buna burun kıvırır, iki yüzlülük ederdi.

“…Bizimle çalışmayan Çerkes-Fed ve birkaç dernek var…Onlara da Allah sağlık versin, biz soydaşlarımızın hepsini seviyor, saygı duyuyoruz. Bir araya gelelim, fikir alışverişinde bulunalım, davet ediyoruz hepsini.” gibi söylemler kulağa hoş geliyor ama samimi değil.

Çünkü farklı düşünen birçok insan, daha havaalanından çıkmadan deport edilme riskiyle karşı karşıya. Farklı düşünenleri gözünü kırpmadan dışlama refleksi, bu söylemlerin içini boşaltıyor.

2000’li yıllardan sonra Rusya Federasyonu değişti; bu inkâr edilemez bir gerçek.

Putin dönemiyle birlikte devlet daha merkezi, daha kontrolcü ve daha milliyetçi bir çizgiye oturdu.

Bu durumda DÇB’nin de değişmek zorunda kalması kaçınılmazdı. Daha yumuşak, daha temkinli söylemler geliştirmesi anlaşılır. Ancak bence sorun, bu değişimin dozunda.

2000 öncesi DÇB ile bugünkü DÇB arasında fark olmalıydı, evet; ama bu fark 180 derece zıt yönde değil, daha dengeli bir evrim şeklinde olmalıydı.

Oysa görünen o ki, DÇB devletle uyumlu olmak adına neredeyse tamamen kendi kimliğini törpüledi. Rusya’nın değişimine ayak uydururken Çerkes halkının taleplerinden uzaklaştı.

2011’de, Çerkesya Özgürlük Meclisi’nin kuruluşunun 150. yılında o dönemin DÇB’li yetkilileri Meclis’in kurulduğu yere gitmişti. Bence bu geçmişe ve Çerkesya’ya dair önemli bir adımdı. Çok uzak bir geçmişte değil, sadece on küsur yıl önce. Ama o dönemin DÇB’siyle bugünkü DÇB arasında bile büyük fark var.

Elbette bugün savaş koşulları var. Ukrayna savaşı RF’nin iç dengelerini sertleştirdi, manevra alanlarını daralttı. Ama bana kalırsa Hauti savaş öncesinde de çok farklı değildi.

Hauti, Utij Boris’in “Ey Çerkes, cesur olalım ama cesaretten önce akıllı olalım.” sözünü örnek vermiş.

Evet, haklı; ama Utij Boris “akıllı olalım” derken “cesareti tamamen unutalım” da dememiştir bence.

Türkiye’de “terörist başı” denilen Apo’yu Meclis’te konuşturmayı dahi tartışan bir siyaset sahnesi görüyoruz — üstelik bu önerinin öncülüğünü MHP yaptı. Birbirine “faşist” ve “terörist” diyenler bir masa etrafında oturmaya hazırlanıyor.

Bugün Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Türkiye ve Azerbaycan’la yakın ilişkiler kurmaya çalıştığını görüyoruz. Ermenistan’da “teklif bile edilemez” denilecek icraatlarda bulunuyor.

Dün Ahmet Şara’ya terörist diyen, kellesine ödül koyan ülkeler, bugün onu devlet başkanı olarak saraylarında ağırlıyorlar.

Dünya siyasetinde her şey değişiyor. Çerkeslerin de Rusya Federasyonu’na karşı çok keskin bir tutum almaması gerektiği açık. Diplomasi siyah-beyaz bir oyun değil. Bugün “yakın ortak” deriz, yarın “eleştirilen bir aktör” deriz. Koskoca devletler bile söylem değiştirirken, biz değiştirsek yer yerinden oynamaz herhalde?

Sonuç olarak, DÇB bugün fiilen Rusya Federasyonu’nun “Çerkes bakanlığı” gibi çalışıyor; bunu gizlemeye gerek yok. Fakat RF’ye karşı sorumluluklarını gayet iyi yerine getirirken, Çerkes halkına karşı sorumluluklarını aynı titizlikle yerine getirdiğini söylemek zor.

Yine de topyekûn suçu yalnızca DÇB’ye atmak da kolaycılık olur.

Hem diasporada hem de vatanda Çerkeslerin de artık biraz “yontulmaya” — yani siyasi olgunluk, örgütlenme bilinci ve stratejik düşünme becerisi kazanmaya — ihtiyacı var.

Hakhu Nart

10.11.2025

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks