
On yılı aşkın süredir Çerkesya Gençliği’nin (ÇG) içinde, hem örgütleyici hem de aktif katılımcı olarak bulunmuş biriyim. Daha uzun süredir de Çerkesya Hareketi (ÇH) içerisindeyim. Artık çok genç sayılmasam da bugünlerde Çerkes/Kafkas gençlik oluşumlarının dile getirdiği baskı, tehdit ve fişleme pratikleri bana hiç yabancı değil. Aksine, fazlasıyla tanıdık ve sistematiktir.
Gençlerin sosyal medya beğenileri üzerinden takip edilmesi, kurum içindeki muhalif seslerin tehdit edilmesi, dışlanması, itibarsızlaştırılması… Bugün yaşananlar bana Çerkesya Gençliği’ne katılan gençlere karşı yıllardır uygulanan yıldırma politikalarını hatırlatıyor. Aynı zihniyet, aynı yöntem, değişen hiçbir şey yok.
Sadece ÇG’ye dahil olmak değil ÇH’den büyüklerle bir poz vermek bile bu sistematik baskı için yeterliydi. Gençlerin kimlerle yan yana durduğuna, hangi etkinliğe gittiğine, hangi fikri beğendiğine bakan; bunlar üzerinden fişleme yapan bir anlayıştan söz ediyoruz. Bu, bireysel bir ölçüsüzlük değil; örgütlü ve bilinçli bir kontrol mekanizmasıdır.
Önce gençleri hedef alıyorlar; sindiremediklerinde bu kez aileleri devreye sokarak, gençlerin iradesini dolaylı yollardan kırmaya çalışıyorlardı.
Bunun en açık örneklerinden biri 5. Çerkesya Gençliği kampında yaşandı. Kampa katılmak isteyen gençlerin bazılarının, kimi dernek yöneticileri tarafından açıkça “tehdit edildiğini” bizzat kendilerinden dinledik. “Giderseniz derneğe bir daha giremezsiniz” diyenler oldu. Kampı organize edenler “ajan” ilan edilerek gençlerin gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Amaç açıktı: korkutmak, soğutmak, dağıtmak.
Ve ne yazık ki bu yöntemin kısmen işe yaradığını da gördük.
Yöneticilerimiz değişiyor ama sistemleri değişmiyor. Bu da bize şunu gösteriyor: sorun kişiler değil, sistemdir. Kurumlarımızın yapısı demokratik değildir. Çoğulcu değildir. Katılımcı değildir. Şeffaf değildir. İtaat bekleyen, sorgulamayı tehdit sayan, farklı olanı dışlayan bir kültür üretilmiştir. Eleştiri “ihanet”, farklılık “tehdit”, gençlik ise “kontrol edilmesi gereken bir alan” gibi görülmektedir.
Başka bir örnek daha vermek gerekirse daha önceki yönetimlerde KAFFED bünyesinde bir “Gençlik Meclisi” kurulmasına karar verilmişti, Bu yapıyla gençliğin yönetime gerçek katılımını sağlayacağı düşünülmüştü. Ancak yazılan tüzük, daha baştan gençliğin iradesini etkisizleştiren bir çerçeve kurdu. Gençlik Meclisi toplanabiliyor, tartışabiliyor ve kendi içinde karar alabiliyordu; fakat bu kararların hiçbirinin uygulama gücü yoktu. Alınan kararlar yalnızca KAFFED yönetimine “tavsiye” olarak sunuluyor, nihai yetki her zaman merkez yönetimde kalıyordu. Yani ortada tartışan, konuşan, karar alan ama uygulayamayan bir yapı inşa edilmek istenmişti. Bu, katılımcılık değil; gençliği yönetime ortak ediyormuş gibi yapıp gerçek yetkiyi elde tutma biçimiydi.
Tüzük çalışmaları sırasında buna itiraz ettik. Hem Gençlik Meclisi’nin tüzüğünde hem de KAFFED’in genel tüzük değişikliği süreçlerinde, gençliğin belirli bir nitelikli çoğunluğa ulaştığında aldığı kararların federasyon tarafından değiştirilememesini; son karar merciinin her koşulda merkez yönetim olmaktan çıkarılmasını önerdik. Aynı yaklaşımı kadın komisyonları ve diğer çalışma yapıları için de savunduk. Çünkü bir yapının güçlü olabilmesi için yalnızca var olması değil, karar alabilmesi gerekir.
Ne yazık ki federasyonu yöneten her iki yönetim grubu da bu önerilerimizi kabul etmedi. Bugün yaşadığımız sorunlar bu yüzden bir tesadüf değil; gençliği ve alt yapıları yetkisizleştiren bu anlayışın doğal sonucudur.
Görünen o ki, artık durum eskisi gibi değil. Bugünün gençliği daha bağlantılı, daha bilinçli ve daha cesur. Sosyal medya sayesinde yalnız olmadığını biliyor. Dayanışmayı görüyor, örgütlenme biçimleri değişiyor. Bu yüzden baskı yöntemleri artık eskisi kadar işlemiyor. Gençler susmuyor, geri çekilmiyor, gizlenmiyor.
Gençlerin yaptığı ortak açıklamayı bu yüzden çok değerli buluyorum. Bu yalnızca bir tepki metni değildir; aynı zamanda bir eşiktir. Çerkes toplumunda artık gençliğe rağmen kurum inşa edilemeyeceğinin ilanıdır.
Demokrasi olmadan kurum, özgürlük olmadan aidiyet, çoğulculuk olmadan birlik olmaz. Bugün gençlerin yükselttiği itiraz, yalnızca bir tepki değil; kurumlarımızın içine hapsedildiği bu dar ve otoriter anlayışa karşı bir gelecek talebidir. Bu sesi bastırmaya çalışanlar, aslında geleceği bastırmaya çalıştıklarını bilmelidir.
Çerkes toplumunun geleceği, gençlerin özgürlüğündedir!
Hakhu Nart
27.11.2025




