BAYRAĞI BAYRAK YAPAN, ONU SAHİPLENEN HALKTIR!

#238 Ekleme Tarihi 15/10/2015 08:23:22
30 Mayıs 2013 Perşembe Saat 21:23   Şimdilik çalışmam yasak. Bilgisayara da kısmen izin veriyorlar. Bir iki saatliğine. Ama her şeyin bir yolu bulunuyor işte… Fırsat buldukça “on-line” olup gelişmeleri izliyorum. Gündemden  kopmamak için. Güzel şeyler de olmuyor değil; ama gereksiz tartışmalar ve gerginlikler de çok. Bayrak ile ilgili tartışma mesela. Ne kadar gereksiz, ne kadar suni! Bence amaç sadece ortalığı germek. İnsanları, hem de gerçek olmayan ithamlarla Yurtseverlere karşı kışkırtmak. Yeşil zemin üzerine on iki yıldız ve üç oklu bayrak kiminmiş? Veya bayraklara birşeyler yazmak doğru değilmiş… İnsan böyle uyduruk şeyler söylemeden önce, dünyadaki diğer bayraklara, tarihçelerine ve bu bayrakları sahiplenen halkların, bayraklarına nasıl sahip çıktıklarına bir bakar; sonra söyler söyleyeceğini. İletişim çağında bu o kadar da zor değil. Gir internete oku! Olur ya, belki biz yanılıyoruzdur diyerek ben de bir kez daha girdim internete ve baktım. Yanılmadığımızı gördüm. Hem sevindim, hem üzüldüm. Üzüldüm çünkü, Çerkes bayrağının son yıllarda “Çerkes ( Adıge ) halkını”, “Çerkes halkının birliği”ni, “birleşmesi”ni ve “Çerkesya”yı temsil etmesinden; Çerkes halkının, daha 3 yıl öncesine kadar “yok”ları oynayan bayrağının yeniden ayağa kalkmasından rahatsız olduklarını düşündüm.   Mesela kısa bir Türk bayrağı tarihçesi şöyle: Türk Bayrağı Tarihçesi Hakkında Bilgi, Türk Bayrağının Tarihsel Gelişimi, Şanlı Türk Bayrağının İlk Şekli, Türk Bayrağı ve Tarihi Hakkında Kaynak Bilgiler, Ay Yıldızlı Türk Bayrağının Tarihçesi İle İlgili Bilgi, Türk Bayrağının Tarihi, Türk Bayrağının Tarihi Hakkında Bilgi. Türk Bayrağının Tarihçesi - Türk Bayrağı hakkında bilgi Türklerin ilk kullandıkları bayrağın rengi ve şekli hakkında kesin bir malumat yoktur. Ancak Orta Asya tarihi hakkındaki bilgilere dayanarak, İslamiyet’ten önceki Türklerde Tuğ adı verilen bayrak veya sembollerin kullanıldığı bir gerçektir. Siyahtan kırmızıya kadar; mavi, sarı, yeşil, beyaz gibi çeşitli renklerde semboller kullanmış olan eski Türkler, bir mızrağın ucuna bağladıkları, umumiyetle ipekten yapılmış bu alametlere “batrak”, “badruk”, “bayrak” gibi isimler verdiler. Dokuzuncu asırdan itibaren kitleler halinde Müslümanlığı kabul eden Türkler de çeşitli bayraklar kullandılar. Bu bayraklardaki en büyük özellik, İslami motif ve unsurların ön plana geçmesiyle birlikte, milli motif ve sembollere de yer verilmesi idi. İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Gazneliler’in bayraklarında, yeşil zemin üzerinde beyaz hilal ve kuş resimleri vardı. Karahanlılar’ın bayraklarında, al renk üzerinde dokuz tuğ resmi bulunuyordu. Diğer Müslüman Türk devletleri de çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullandılar. Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk yıllarında mavi zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandılar. Bu bayrak Anadolu Selçukluları tarafından da benimsenmişti. Selçuklularda hanedan rengi olarak kabul edilen al renkli bayraklar da vardı. Haçlı seferlerine göğüs geren Selahaddîn-i Eyyübi’nin bayrağı sarı renkli olup, üzerinde hilal bulunuyordu. Bu şekil hem bu devletin bayrağı, hem de Avrupalılar tarafından İslamiyet’in sembolü olarak kabul edilmiştir. Osmanlılar zamanında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. Osmanlılarda bayrak; padişahı, dolayısıyla devleti temsil ederdi. Padişah bayrak ve sancaklarını, Emir-i Âlem denilen paşa ile bunun maiyetindeki saltanat sancaklarıyla mehterhane takımını ihtiva eden bölükler taşırdı. Ayrıca her ocağın, her birliğin hatta her ortanın (taburun) ayrı sancağı vardı. Sancaklar da çeşitli renklerde kullanılmıştır. Yeşil ve kırmızı renklerin hakim olduğu bayrak ve sancaklarda, Osmanoğullarının hanedan rengi kırmızı, daha doğrusu al idi. Al renk, doğrudan doğruya Osmanoğullarını işaret ederdi. Al renk esasında Selçuklularda da hanedan rengi olarak kabul ediliyordu. Bu husus al renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de devam etmektedir. Selçuklular da bu rengi selefleri olan Karahanlılar’dan almışlardı. Kırmızıyı süsleyen ayın menşei ise destanlar dönemine kadar dayanır. Yıldız ise daha sonraki devirlerde konulmuştur. Osmanlıların ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Mes’ud tarafından Osman Bey’e gönderilen hediyeler arasındaki beyaz renkli bayrak idi. Şemseddin Sami tarafından kaleme alınan Kâmus-ül-Alam’da bildirildiğine göre, Osmanlı sancağının rengini ve (bugünkü ay yıldızlı Türk bayrağının) şeklini tayin eden, Sultan Birinci Murad ve Yıldırım Bayezid devirlerinde yaşayan Timürtaş Paşa’dır. Bu asırda Osmanlı donanmasında ve azap kıtalarında kırmızı; yeniçeri kıtalarında beyaz bayraklar kullanıldığı, Fatih Sultan Mehmet’in muasırı olan tarihçi Tursun Bey’in ifadelerinden anlaşılmaktadır. Yavuz Sultan Selim zamanında Çaldıran seferinde ilk defa olarak kullanılan yeşil renkli bayrak, bu devirden sonra da hemen her zaman sık sık kullanılmıştır. Osmanlıların; hilafete de sahip olduklarını göstermek için kullandıkları yeşil renkli sancak, Barbaros Hayreddin Paşa ve Uluç Ali Reis’in donanmalarında da kullanıldı. Sultan I. Mahmut devrinde donanma bayrağı olarak kabul edildi. Osmanlı ordusunda olduğu gibi, donanmasında da türlü renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. On beşinci asırda genellikle kırmızı renkli bayraklar kullanıldığı halde, on altıncı asırda kumandana mahsus bayrağın yeşil, derya beylerinin ise beyaz, kırmızı, sarı, sarı kırmızı, ufki çizgili alaca bayraklar kullandıkları görülmektedir. Bu asırda ticaret gemilerinin beyaz bayraklar taşıdıkları da bazı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Daha sonraki asırlarda da kaptan paşalara mahsus olan bayrak yeşil idi. Gemi sancaklarında en ziyade kırmızı renk kullanılmakla beraber, yeşil bayraklar da kullanılmıştır. Bunların kimlere ait olduğu üzerlerindeki şekillerden anlaşılırdı. Sultan I. Mahmut devrinden sonra donanmada daha çok yeşil sancaklar kullanılmaya başlandı. Kalyonların kıç sancakları yeşil olduğu gibi, amirallere mahsus forslar da yeşil zemin üzerinde Zülfikar ve hilal şekillerini ihtiva ederdi. Sultan III. Selim zamanında ordu ve donanmada yapılan yeni düzenlemeler esnasında bayraklar üzerindeki hilal şekline, sekiz köseli yıldız ilave edildi. Bayrak meselesinin belirli esaslara bağlandığı bu devirde, büyük gemilerin muhtelif direklerine çekilecek bayraklar tespit edildi. Padişaha mahsus gemiye (taht gemisi) çekilecek kırmızı sancağın üstünde Sultan III. Selim’in tuğrası vardı. Sultan II. Mahmut zamanında da bayrak şekilleri hemen hemen aynı devam etti. Ancak bu devirde kalelere ve hükümet binalarına ay yıldızlı al sancak çekildiği görülmektedir. Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine bunlara ait hususi bayrakların kullanılmasına son verildi. Yeniçeriler arasında çok yayılmış olan, yeniçeriliği ve Bektaşiliği hatırlatan birtakım kelimelerle birlikte, bayrak kelimesinin kullanılması da yasak edildi. Bunun yerine sancak kelimesinin kullanılması için her tarafa emirler verildi. İkinci Meşrutiyet’in ilanına kadar orduda, üzerinde ayetler yazılı ve hükümdarların ortası tuğralı armalarını taşıyan sırma saçaklı çeşitli alay sancakları kullanıldı ve ondan sonra da bu adet devam etti. Bu sancakların rengi umumiyetle kırmızı idi. Kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, Osmanlılarda İlk defa 1793’te devletin resmi bayrağı olarak kabul edildi. Ancak bu bayraktaki yıldız, sekiz köşeli idi. Bu bayrak Osmanlı Devleti’nin resmi ve umumi sembolü olarak kullanıldı. Sultan I. Abdülmecit zamanında 1842’de yıldızın beş köşeli olması kararlaştırıldı ve Osmanlı bayrağının şekli kesinleşti. Bu devirde padişaha ait tuğralı sancaktan başka hükümdarın gemilerinin ziyaretinde kullanılan, ortasında güneş ve dört köşesinde de şualar bulunan bir sancak daha vardı. Kaptan Paşaya mahsus sancakta; bir hilal ile sekiz köşeli yıldız mevcuttu. 1922’te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırılması üzerine, halifeye mahsus olarak, yeşil zemin ortasında sekiz suali beyaz bir güneş içindeki saltanata mahsus bayrak kaldırıldı ve kırmızı zeminde beyaz ay yıldızı ihtiva eden sancak kabul edildi. Cumhuriyet idaresinin kurulmasından ve halifeliğin kaldırılmasından sonra 25 Ekim 1925’de bir sancak talimatnamesi çıkarılarak, harp ve ticaret gemileri hakkında muayyen esaslar kabul olundu. 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı kanunla, Türk Bayrağı’nın şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tespit edildi. 28 Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı Kararnameye ilişik 45 maddelik bir tüzük (Türk Bayrağı Nizamnamesi) ile de Türk Bayrağı’nın kullanılışı kural altına alındı. En son, 22 Eylül 1983 tarihli 2893 sayılı kanunun kabul edilmesiyle, daha önce yürürlükte bulunan 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı kanun yürürlükten kaldırılmış ve “Türk Bayrağı Kanunu” 24.09.1983 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.   Görüldüğü gibi Türk bayrağı, yüzyıllar boyunca renkten renge girmiş, boyu-eni, üzerindeki motifler… defalarca kere değişmiş. Hemen hemen bütün halkların bayrakları da benzer süreçlerden geçerek bugünlere gelmişler. Ve bugün bu bayrakları sahiplenen halklar ona sevgilerini farklı farklı şekillerde ifade ediyorlar. Kah üzerine işledikleri motiflerle, kah yazdıkları mesajlarla.. Başka türlü olması da mümkün değil zaten. Çünkü bayrak bir insan topluluğunun ortak simgelerinden veya sembollerinden biridir. Belli bir zaman diliminde ve mekanda, birlikte yaşayan bu insan topluluğunun birlikteliklerini sembollerle ölümsüzleştirme isteminin bir ifadesidir. Ama toplumlar sürekli geliştikleri için; birliktelikleri ve bu birlikteliklerin sınırları sürekli değiştiği için, semboller ve tabii ki bayraklar değişmek zorunda kalmışlar. Kimi zaman renkleri, kimi zamanda üzerlerindeki motifler değişmiş. Yani, insan topluluklarının kimlikleri, etnik bileşimleri, nitelikleri ve sınırları veya gelecek vizyonları değiştikçe bayrakları da değişmiş. Keza bir topluluktan kopup kendi yolunda yürümek isteyenler, ilk iş olarak, kendilerine ait olan, kimliklerini temsil ettiklerine inadıkları ve toplumun hafızası ile çelişmeyen yeni bir bayrak seçmişler kendilerine. Zaman zaman da toplumlar veya insan toplulukları politik vizyonlarına göre bir bayrağı uygun görmüşler. Kızıl veya orak çekiçli bayraklar bu tercihin bir ürünü mesela. Veya yeşil bayraklar… Bayrak, kimliğin bir parçası veya bir simgsi gibi sahiplenilirken, bu bayrakta sembolleşen bir yaşam biçimi çıkıyor ortaya yani. Ve bu bayrak altında toplananlara bir aitlik duygusu veriyor. Topluluk içerisindeki sevgi, saygı, güven gibi duyguları geliştiriyor. Güç veriyor. Moral veriyor. Egemenliği simgeliyor. Bayrağı sevmek bu anlamda sadece bir bez parçasını sevmek değil. Bu bayrağı sahiplenenleri sevmek ve onlarla birlikte yaşama iradesi demek. Berlin’de Suriye Çerkesleri sorununu gündemde tutmak için açlık grevi yaparken, yolun diğer tarafında mağazalara bakarak gezen Kabardey-Balkarya’lı  grubun dikkatini çekmemizin nedeni, elimizdeki Çerkes bayrakları idi. Kendileri de Çerkestiler ve karşı tarafta iki kişi Çerkes bayrakları ile birşeyler yapıyorlardı. Merak ettiler ve gelip tanıştılar, bizlere sarılıp, başarılar dilediler. İşte bu, bayrakta simgeleşen „aitlik“tir. Sevgidir…    Bir Türk, Alman, İngiliz, Kürt, Çerkes, Abhaz veya Çeçen… bütün halkların bayrakları eminim kendileri için önemlidir. Bu halklar da aynı duyguları yaşıyorlardır bayraklarını görünce. Seviniyor ve seviyorlardır. „Kendileri“nden birileri olduğu anlamına geliyordur o bayrağı taşıyanlar. Birbirlerine ait olduklarını hissediyorlardır. Hatta „aynı“ olduklarını.    Hatta kimi eski ve köklü toplumlarda tarih, ortak anılar ve atalar bayrakta ifadesini bulur. Yani aynı kökten geliyor olmak ve tarih boyunca birlikte yaşamış, birlikte ekip biçmiş, birlikte savaşmış-ölmüş olmak demektir. Ve hala birlikte yaşama isteklerinin, geleceğe birlikte yürüme iradesinin bir ifadesi olmaktadır bayrak…    Ne zaman ki bir birliktelik bitip yeni toplumsal örgütlenmeler ortaya çıkar ve eski bağlar artık topluluğu bir arada tutmaya yetmez, işte o zaman insan toplulukları da yeni sınırlara çekilir ve yeni semboller, yeni bayraklar yaratırlar…    Çerkes bayrağı kiminmiş?    Tartışması bile komik. Veya üzücü…    Elbetteki Çerkes bayrağı, Çerkes ( Adıge ) halkınındır. Çünkü o bayrağı bayrak yapan, seven, sayan ve sahiplenen Çerkes halkıdır.  Çerkes halkı bu bayrak altında toplanmış, birlik olmuştur. Devletleşme ve uluslaşma: yani modern bir toplumsal örgütlenme yaratma yolundaki ilk adımlarını yine bu bayrak altında atmıştır.  Üzerinde yaşadığı toprakların; yani Çerkesya’nın kendisine ait olduğunu, dağına taşına bu bayrağı dikerek ilan etmiştir dünyaya. Ve bayrağının dalgalandığı her santimetre toprak için can almış, can vermiştir.  Bu bayrak için ölmek bir onur olmuş atalarımız için ve şehitlerimiz, bu bayrağa sarılı olarak gömülmeyi vasiyet etmişler.  Gökten zembille inmedi bu bayrak. Yüzyıllar içinde değişti, gelişti ve bugünlere geldi. Her bayrak gibi! Ama atalarımız Rusya İmparatorluğuna karşı son bağımsızlık ve özgürlük savaşına tutuştuklarında ve Çerkesya’yı örgütlemek istediklerinde ellerinde yeşil zemin üstüne on iki yıldızlı ve üç oklu bayrağımız vardı.  Bayrağımız özgürlüğü, bağımsızlığı, onuru ve namusu temsil etti o yıllarda ve Rusya İmparatorluğuna teslim olmayıp, „ya özgürlük ya ölüm“ diyen herkes; ama herkes, hatta atalarımızla birlikte savaşan Polonyalılar ve Ruslar bile bayrağımızın altında toplandılar. Bayrağımız onların da bayrağı oldu. Eğer o birliktelik bir siyasal örgütlenmeye dönüşseydi, bugün belki de aynı bayrağın altında yaşıyor olurduk. Ama tarihi öyle akmadı. Birliktelikler, sınırlar ve kimlikler değişti. Ve ortaya yeni çıkan veya kendi „sınırları“na çekilen topluluklar-halklar birlikteliklerini ifade eden, ait oldukları kimlikleri temsil eden yeni semboller ve bayraklar buldular kendilerine.  Artık Kafkasya’da ve özelde Kuzey Kafkasya’da yaşayan her halkın kendi bayrağı var. Geçmişi unutmadan, geleceğe yürüyorlar. Bizim gibi… Ve her geçmişi andıklarında dudaklarında bir gülümseme ve tebessüm beliriyorsa da, kendi bayraklarını daha bir özel seviyor, daha bir özel sahipleniyor ve eminim bayraklarını onurla ve gururla taşıyorlardır. Kimse: hiçbir Çeçen, Çeçen bayrağını, hiçbir Abhaz, Abhaz; hiçbir Oset de Oset bayrağını bırakıp Çerkes bayrağının kimliğini, halkını temsil ettiğini iddaa etmez. Ve nasıl ki, biz gerektiğinde onların bayraklarını dayanışma ve kardeşlik amacıyla taşıyorsak, onlar da bizim bayrağımızı aynı şekilde saygı ve sevgi sahiplenirler. Hepsi bu!  Biz Çerkesler herkese, her halka ve bayraklarına saygı duyuyor; ama bayrağımızı bir başka seviyor, onu diğer bayraklardan kıskanıyor ve bir gün birliğimizin ve egemenliğimizin simgesi olarak Çerkesya’nın dağında taşında, her santmetrekaresinde dalgalandırmak istiyoruz.  Bizimle aynı duyguları paylaşan herkes hoş gelmiş sefalar getirmiş. Geçmişte olduğu gibi bugün de bayrağımızın altında hepsine yetecek kadar yer var. Yani, nasıl ki, Çerkes bayrağı, özgürlük savaşının dinamik-motor gücü ve „son kalesi“ olarak Çerkesya’da yaşayan halklara bir umut ve cesaret vermiş; nasıl ki bu halklar bayrağımızı; Özgürlük savaşının „Çerkesya bayrağı“nı yani, aynı sevgiyle sahiplenmişlerse, bugün de Çerkesya yürüyüşümüzde bu halklarla; tarihi vatanımız Çerkesya’da yaşayan herkesle yine aynı bayrak altında birlikte yaşamak bizlere mutluluk verir.  Ama Çerkes bayrağı, Çerkes ( Adıge ) halkının bayrağıdır. Çerkes halkının birlik ve beraberliğini, aitliğini simgeler ve temsil eder.  Allaha binlerce kere şükürler olsun ki, son yıllarda ona hakketiği değeri vermeye başladık.  Allaha binlerce kere şükürler olsun ki, bayrağımız yeniden halkımızın birlik ve beraberliğinin, birbirimizi sevip saymanın, özlemenin ve sahiplenmenin bir simgesi oldu.  Ve yine Allaha binlerce kere şükürler olsun ki, artık geleceğimizi bu bayrak altında örgütleme hayalleri kurabiliyoruz. Bunda tartışılacak ne var, bilmiyorum… 
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks