BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ... NEDEN ÇERKESYA, NEDEN 21 MAYIS'TA? -2-

#307 Ekleme Tarihi 17/10/2015 08:51:47

02 Haziran 2015 Salı

BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 1

21 Mayıs'ta Çerkesya'ya gitme ve “Çerkes Soykırımı ve Sürgünü”nü vatanda anma kararını bu sene aldık ve Ocak ayında kamuoyuna duyurduk; ama iki senedir bu etkinliği örgütlemek istiyorduk. Çünkü: I- Dünya bir süredir yeni bir “dünya savaşı”na hazırlanıyor, bu durum Çerkesleri de tercih yapmaya zorluyordu. Bir yanda bütün dünyayı “Yeni Dünya Düzeni”ne entegre etmek isteyen ABD ve BATI; diğer yanda buna direnen, ama aralarında henüz organik-askeri bağlar olmayan ülkeler, bu ülkelerin başında da zengin yeraltı kaynakları ve hammaddeleri ile RF vardı. Kendini kuşatılmış hisseden RF, “bu savaş”a hazırlanıyor; içeride ve dışarıda siyasi-askeri hamleler yapıyordu. RF'nda Rus milliyetçiliğinin yükselmesinin; BATI'ya ve BATI'dan gelen herşeye kuşkuyla bakmasının, bazı demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlanmasının nedenlerinden biri de bu “dış tehdit”di. Çerkesleri RF karşıtı cephede istihdam etmek isteyen güçler ve bunlara alet olan Çerkesler vardı. Ama bu güçlerin saflarında yer almak, bizler için hayati bir hata olurdu. Çünkü olası bir savaşta, Çerkesya'nın bir savaş alanı olması bir yana; böyle RF karşıtı bir cephede olmamız veya görünmemiz, Çerkeslerin RF devleti ve halkları tarafından “düşman” olarak algılanmasına neden olacak; diaspora ile vatan ilişkileri tamamen bitecekti. Bazıları için “hava hoştu”! Çünkü zaten vatan ile ilişkileri geliştirme, anavatana dönüş vs gibi dertleri yoktu. Vatanda politik mücadele vermenin şartlarının olmadığını söylüyor, Çerkes Ulusal Mücadelesinin merkezini İstanbul'a taşımak istiyorlardı. Diasporadan kuracaklardı vatanı! BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 2 Bunların Çerkesya'sı, RF'ndan kurtarılacak Birleşik Kafkasya'nın bir parçası olarak Çerkesya idi. Bu nedenle bir yandan Çerkesya'nın önderliğini, diğer yandan Çerkesya'yı bir “Kafkas Cephesi”nin, hatta RF düşmanı cephenin bileşini yapmaya çalışıyorlardı. Ve bütün Birleşik Kafkasyacılar gibi, kendileriyle dayanışmaya gelen HDP'lilere hakaret edecek kadar Türkçü; “21 Mayıs'ta dünyanın dört bir yanında çiçekler açarken, Çerkesya'da açan çiçekler oraklarla kesildi, çekiçlerle dövüldü“ sözleri ile , “Orak-Çekiç Çerkes Soykırımının silahıydı” imajı vermek isteyecek kadar sosyalizm düşmanı idiler. Rus ve Rusya düşmanlığının politik vizyonu olan “Birleşik Kafkasya İdeali” hala “yollarını aydınlatıyor”du. Bu nedenle, Birleşik Kafkasya İdeali'nin beşiği ve örgütleyicisi Türkiye'nin “Çerkeslerin hamisi olması gerektiği”ni anlatıyor, Çerkes Ulusal Hareketinin merkezi Türkiye olsun istiyorlardı. Kırım'dan Ukrayna'ya ne kadar Rusya düşmanı güç varsa, hepsi ile dost olmuşlardı. BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 3 Yani, Çerkes kimliğini ve Çerkesya'yı sahiplenmelerinin nedeni, Birleşik Kafkasya'nın “eksik karesi”ni tamamlamak içindi. Çünkü RF düşmanı güçlerin desteği ile örgütlenen bu düşünce, diasporanın en büyük kitlesi Çerkesler olmaksızın güdük kalırdı. Bu nedenle Çerkes ve Çerkesyacı oldular. Yükselen Çerkes-Çerkesya hareketini Birleşik Kafkasya düşüncesine entegre etmek için... BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 4 -- Bir de Çerkesya Yurtseverleri'nin düşünsel ve pratik karakterinin en özlü ifadesi olan sloganımızı, “İntikam Değil, Adalet İstiyoruz”u dillerine dolamışlar. “Hesap soracaksın”, “Defolsun” diyeceksin... ama bu, intikam değil adalet talebi olacak! İntikam almak isteseydin ne yapacaktın? Rus soykırımı mı? Çerkes Soykırımı ve Sürgünü bir gerçekti, tanınması Çerkes Sorunu'nun çözülmesi için çok önemli bir adım olurdu; Çerkesya bize anamızdan emdiğimiz süt kadar helaldi ve özgür Çerkesya her Çerkesin hayallerini süslüyordu... Ama gerçekçi olmamız ve doğru mücadele yöntemleri geliştirmemiz gerekirdi. Öyle “biz barışçıl ve demokratik yöntemlerle mücadele ediyoruz...” gibi laflarla kimseyi kandırmazdık. Altında “Bin Ladin”in imzasının olduğu bir başvuru ile “biz sadece başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyoruz” demenin, buna başkalarını inandırmanın mümkün olmadığı gibi... Barış ve demokrasi, sadece bir yöntem sorunu değildir; karşılıklı çıkarların gözetilmesini gerektirir. Bu nedenle, biz ne kadar barışçıl yöntemlerle mücadele etmek istesek de, eğer karşı taraf talebimizi bir savaş nedeni olarak görüyor ve “bizim için bir kazanım demek olan talebimiz, muhattabımız için büyük bir yenilgi; hatta bölünme-parçalanma” anlamına geliyorsa, savaş tehlikesi var demektir! Üzerimizde oynanan bu oyuna açıkça tavır almak ve “Çerkes Soykırımı ve Sürgünü”nün RF'na düşmanlık yapmanın aracına dönüştürülmesine izin vermemek gerekiyordu. Böyle bir durum birilerinin işine gelebilirdi, ama bizim politik tercihlerimize uymazdı. Çünkü, biz, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü'nün tanınmasının sonuçları ile: Çerkeslerin tarihi vatanlarına dönmeleri ve Çerkesya'da birleşip uluslaşmaları ile ilgileniyorduk; RF'nun yıkılması ile değil! II-  Çerkesya'da da durum pek parlak değildi. RF'nun izlemiş olduğu dış politikanın sonuçları ve bunun içe yansıması bazı sıkıntılara yol açıyordu. ABD, RF'nun bırakın küresel, bölgesel bir güç dahi olamayacağını, politik ve ekonomik çıkarlarının, “kendi sınırlarında bittiğini” söylüyor ve buna       uygun bir politika izliyor, yaptırımlar uyguluyordu. RF'nun adı Federasyondu, ama pratikte üniter bir devletti. Federal birimlerin veya Cumhuriyetlerin hak ve özgürlükleri kağıt üzerindeydi. Bu birimlerin yöneticileri ulusal hak ve özgürlükleri korumakta ve talep etmekte yeterli çaba göstermiyorlardı. Bunun sonucu olarak Sovyetler Birliği'nin çözülmesi sonrası sahip olunan bazı kazanımlar bile bir bir geri alınmıştı. Bu gidişatın nerede duracağını da kimse bilmiyordu. RF'nda vatandaşlık veya oturum almak zorlaşmış, sınır dışı etmek kolaylaşmıştı. “Soydaşlar yasası” bize hiçbir kolaylık getirmemişti. RF Anayasası Çerkeslerin tek bir siyasi birimde yaşaması hakkını garanti ettiği ve Çerkes Sorunu'nun çözümü Çerkesya'nın yeniden inşa edilmesinden geçtiği halde bu yönde bir adım atılmıyor; bu sorunları dile getiren yurtsever gençler terörize ediliyorlardı. Karaçay Çerkesya'da, etkinliklere katılım çok az olduğu gerekçesi ile, 21 Mayıs bir tatil günü olmaktan çıkarılmıştı. Diğer Cumhuriyetlerimizde de “150 yıllık yas mı olur?” denilerek benzer bir adım atılmak, Çerkes Soykırım ve Sürgünü Günü'nün gündemden düşürülmek istendiğini duyuyorduk. Hatta “20 Eylül Çerkes Günü”nün 21 Mayıs'ın yerine ikame etmek için çıkarıldığını söyleyenler bile vardı. RF'nun Suriye Çerkesleri ile ilgili tutumu da önemli bir kırılma anı olmuştu. Suriye Çerkesleri'nin Çerkesya'ya yerleştirilmelerinin, istediğimiz düzeyde olmamasının başlıca sorumluları elbetteki bizlerdik: Başta örgütsüz ve ulusal bilinçten yoksun Suriye Çerkesleri, sonra diaspora ve daha      sonra da vatanımız. Suriye'de iç savaş başladığında tavır almakta çok gecikmiştik. Çerkesya Yurtseverleri olarak sorunu kamuoyuna anlatmak için örgütlediğimiz etkinlikler ve tek kişilik eylemler hemen hemen bütün kurumlarımız tarafından ya eleştirilmiş ya da sessizce izlenmiş, “sorunu abarttığımız” iddaa edilmişti. Hatta Suriye'deki bir devşirme bizi bu konuda uyarmıştı! BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 5 -- BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 6 -- `caption id="attachment_3626" align="aligncenter" width="659"`Çerkesya Platformu Suriye’de yaşayan Çerkesler için global eylem günü olan 23 Eylül’de Türkiye’nin üç ayrı ilinde ve Berlin'de Rusya Federasyonu konsoloslukları önündeydi. İstanbul, Ankara ve Antalya ve Berlin'de eş zamanlı olarak başlayan eylemde Suriye’deki Çerkeslerin yalnız olmadığı ve Çerkeslerin vatanının Çerkesya olduğu haykırıldı. Çerkesya Platformu Suriye’de yaşayan Çerkesler için global eylem günü olan 23 Eylül’de Türkiye’nin üç ayrı ilinde ve Berlin'de Rusya Federasyonu konsoloslukları önündeydi. İstanbul, Ankara ve Antalya ve Berlin'de eş zamanlı olarak başlayan eylemde Suriye’deki Çerkeslerin yalnız olmadığı ve Çerkeslerin vatanının Çerkesya olduğu haykırıldı.`/caption` Biraz kıpırdanıp Suriye Çerkesleri'ne yardım eli uzatmak istediğimizde ve vatan ile bağlar kurduğumuzda ise karşımıza Türkiye ve RF çıktı. RF, ilke olarak Çerkesya'da demografik yapının Çerkesler lehine değişmesini istemiyor, Suriye iç savaşında ise Esad'ı destekliyordu. Bu nedenle Suriye Çerkesleri'nin Esad'tan kaçıyorlar gibi bir propagandaya alet edilmeleri, Çerkeslerin Çerkesya'ya dönmeleri işine gelmezdi. Türkiye ise Esad'a karşı muhalifleri destekliyordu. Daha iç savaş başlamadan önce “savaşın çıkacağını biliyormuş!” gibi sınır bölgelerindeki mayınları temizlemiş, kamplar inşa etmeye başlamıştı. “Suriye'den/Esad'tan kaçış”ı örgütlemek, bunu Suriye'ye müdahele etmenin bir aracı olarak kullanmak istiyordu. Biz “Suriye Çerkesleri Çerkesya'ya” kampanyasını yürütürken ve ciddi de mesafe almışken, birden bir “Dünya Çerkesleri Dayanışma Örgütü” peydahlandı ve tam da Türkiye'nin çıkarına, izlediği politikalara uygun bir şekilde Suriye Çerkesleri'ni uçaklarla Türkiye'ye taşımaya başladı. “Öncelikle Suriye Çerkeslerinin hayatlarını kurtarmalıyız” diyorlardı. Bu sözlerle kimilerini kandırdılar da. Peki ne oldu bu “dünya örgütü”ne? Neden artık Suriye Çerkeslerinin hayatlarını kurtarmıyorlar? Neden şimdi Suriye'deki Çerkesleri ve kamplara doldurdukları o insanları unuttular? Suriye'de savaş bitti de bizim mi haberimiz yok? Veya artık Suriye'de yaşayan Çerkeslerin canları tehlikede değil mi? Kurşun geçirmez mi oldular? Burada dikkat çekilmesi gereken ve bizim 21 Mayıs'ta veya mümkün olan her fırsatta Çerkesya'ya gitmemiz gerektiğini düşündüren başka bir ayrıntı da, Suriye Çerkeslerinin hayatlarını kurtaran! kahramanlarımızın İstanbul'da RF temsilcisi tarafından önlerine kırmızı halılar serilerek ağırlanmaları idi. Muhattap alındıkları için bir zil takıp oynamadıkları kalan bu baylarımız, “sağ gösterip sol vurmanın” veya “kaş yapıyorum derken göz çıkarmanın” örnekleri olarak tarih geçtiler. Çünkü tam Suriye Çerkesleri dünya gündemine girmeye başlamış, RF bu konuda köşeye sıkışmışken, Suriye Çerkeslerini savaş bölgesinden çıkararak, daha doğrusu çıkarıldığı propagandasına malzeme olarak, RF'na, “Suriye Çerkeslerinin canları tehlikede değil” deme kozunu verdiler. Böyle bir “düşman”ı kim sevmez ki? Kim önüne kırmızı halılar sermez ki? Halbuki onlar bu adımı atana kadar, Suriye'den çıkan Çerkeslerin neredeyse % 90'ı Çerkesya'ya dönmek istemişti. Yüzleri vatana dönüktü. BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 8 -- RF'nun çıkardığı zorlukların elbetteki bizler de farkındaydık. Ama bu durumda yapılması gereken sınırları zorlamak, dünya kamuoyunun ilgisinin Suriye'ye çevrildiği bu günlerde fırsattan yararlanmak, belki de “Çerkeslerin Vatanı'nın Çerkesya Olduğunu” hem Çerkes halkına, hem de bütün dünyaya tescil ettirmek, süreçten öncelikle politik kazanımlarla çıkmaya çalışmaktı. Ama gerek Suriye Çerkesleri'nin çekingenlikleri ve mücadele etmek istememeleri; gerekse Türkiye'de bugün Çer Fed etrafında örgütlenmiş Çerkeslerin bir kısmının Türkiye'nin çıkarlarına olan politikaya alet olmaları ( ki bu yapıları ile onlar hep başkalarının çıkarlarına alet olacaklardır! ) nedeniyle bunu başaramadık. Diaspora Çerkeslerinin vatan ile bağlarını güçlendirmek, daha çok sayıda Suriye Çerkesinin Çerkesya'ya dönüşünü sağlamak için çok önemli bir fırsatı kaçırdık. ( O günlerde Lübnan'da bir büro açıp, tıpkı 1860'lı yıllarda atalarımızın vatanımızı terketmeleri için propaganda yapan, kandırdığı kişi başına    Çarlık Rusyasından para alan hainler gibi, “Suriye Çerkeslerine yardım ediyorum” ayağına cebini dolduran “o soytarı”, kendisinden birgün mutlaka hesap soracağımızı bilsin! Çerkesya'dan emir aldık...) Biz, dünyada herkese eşit hak ve özgürlük veren tek bir ülkenin dahi olmadığını biliyoruz. En demokratik olanı bile, insan topluluklarını “ölü topluluklar” ve “yaşama şansı olanlar” diye tasnif eder ve her topluluğa kullanabileceği kadar hak veya özgürlük verir. Ama hiçbiri “ölüyü diriltmeye çalışmaz!” Bu nedenledir ki, Almanya'da, İtalya'da, Fransa veya İspanya'da bile etnik topluluklar aynı hak ve özgürlüklere sahip değiller. Bizlerin de her talebimizin arkasında durmamız, mücadele etmemiz, bedel ödememiz ve gerçekten istediğimizi göstermemiz gerekiyor. Vatan ile ilişkilerimizde de geçerli bir kuraldır bu. III-  Bir de, artık vatan ile ilişkileri ve gidiş gelişleri politikleştirmek gerekiyordu. Vatandan arkadaşlıklar ve iş ilişkileri kurmak önemliydi, bunlar devam etmeliydi; ama eğer vatan ile diaspora arasında politik bağlar kurmak ve belki de gelecekte ortak örgütlenmeler yaratmak istiyorsak gidiş gelişlerimiz bu eksende olmalıydı. Çerkesya'ya ve RF'na politik giriş çıkışların önü açılmalı; ortak politik faaliyetler örgütleyebilmeliydik. Talepleri politik, ama izlediği yol ve yöntemleri apolitik, şekilsiz veya omurgasız bir duruşumuz vardı. Artık “vatanımıza gidiyoruz, vatanımız Çerkesya” diyebilmeli, bunun ilk adımlarını atmalıydık. Bir süredir hem diasporaya hem de vatana hakim olan “herkes kendi başının çaresine baksın” havası kırılmalıydı. SSCB'nin çözülmesi sonrası vatana dönüşlerin istenilen düzeyde olmaması, özellikle Çerkesya'da umut kırıcıydı. Bu ruh hali içinde olan soydaşlarımızın, diaspora Çerkeslerinin vatanlarına dönmeleri; bunun önündeki engellerin kaldırılması için mücadele etmeleri mümkün değildi. Bizim anavatana dönüşü bir talep olarak örgütlememiz, vatanın sınırlarını zorlamamız ve hem RF'na hem de vatanda yaşayan soydaşlarımıza diasporada vatana dönüş talebinin olduğunu göstermemiz gerekiyordu. Zaten Rus ideologlar sürekli bunun tersini iddaa ediyor; atalarımızın “kendi istekleri ile” ve “gönüllü” olarak vatanlarını terkettiklerini, bugün de “geri dönüş” gibi bir taleplerinin olmadığını anlatıyorlardı. Mesela tanınmış bir etnograf ve eski Rusya Cumhuriyeti Ulusal Sorunlar Devlet Komitesi sözcüsü olan Valery Tishkov, 3 Mart 2014 tarihinde kaleme aldığı bir makalesinde, yine bu iddaaları tekrarlamış, Çerkes Soykırımından “Çerkes Göçü” olarak bahsetmiş, Çerkeslerin kölelerini kaybetmeme kaygısı ile Osmanlı'ya göçettiklerini, artık eski Osmanlı imparatorluğu toprakları üzerinde kurulan devletlerin parçası olduklarını; bu devletlerde yaşayan halklarla kaynaştıklarını ve atalarının terkettikleri topraklara geri dönmek istemediklerini yazmıştı. Rus ideologların propagandalarına en iyi, vatanımıza dönme istemimizi veya talebimizi örgütleyerek, göstererek yanıt verebilir; bu olumsuz yargıları veya önyargıları ancak politik bir tavır alarak kırabilirdik. Bir Afrikalı, Bo;talı veya Asyalı'dan farklı olmayan statüde Çerkesya'ya gitmek, yerleşmek, elbetteki önemliydi, ama bunlar, “anavatana dönmek” veya politik bir tercih yapmış olmak anlamına gelmiyordu. Bu statüde kurulan ilişkiler ve vatana yerleşmeler politik-yasal düzlemde bir şeylerin değişmesine, daha çok sayıda ve daha kitlesel dönüşlerin hukuki altyapısının hazırlanmasına veya bu hukukun sınırlarının zorlanmasına hizmet etmezdi. Keza diasporada, genel olarak RF'nun politikaları ve özelde Çerkesya'nın Yurtsever Gençleri üzerindeki baskılar abartılarak anlatılıyor, artık vatanda politik mücadele vermek mümkün değil propagandası yapılıyordu. Sanki biz “bugün isteyecek, RF da yarın verecek”; Çerkesya, tereyağından kıl çeker gibi, kayıpsız ve hiç bedel ödemeden kuralacaktı. Var mı dünyada böyle bir örnek? Diasporik kimliğin, bizleri sokmak istedikleri cenderenin kabulü demek olan bu tavır, Çerkes halkını umutsuzluğa itiyor, bunun sonucu olarak radikalleşmesine neden oluyor, RF düşmanı güçlerin kucağına itiyordu. Çerkes Soykırımı ve Sürgünü bu güçlerin elinde bir oyuncak olmaya başlamıştı. Soçi olimpiyatları sürecinde olduğu gibi, RF'na öfkeyi, nefreti ve düşmanlığı büyütmenin bir aracına dönüşüyordu. Bu konuda yaptığımız uyarıları dikkate almıyor, “herşeyi en iyi ben bilirim”ci, me;lamanik tavırlar sergiyorlardı. Öyle ki, biz her sene 21 Mayıs etkinliklerini birlikte örgütleme ve birlik çağrısı yapmıştık. Ama hazırladıkları basın açıklamasının “bir harfini bile” değiştirmek istememiş, Çerkes Soykırım ve Sürgünü'nün “Katil Putin”, “Çerkesya'dan defol!” gibi sloganlarla birlikte atılmaması talebimizi kabul etmemişlerdi. Ya istedikleri gibi olacaktı, ya da birlik olmayacaktı. Çünkü bu sloganlar olmadan asıl rollerini oynayamayacaklarını kendileri de biliyorlardı. Sorun, bir “ilke sorunu” olsaydı, onu da anlardık. Ama siz hiç bu arkadaşların Afganistan'da, Irak'ta, Libya ve Suriye'de milyonlarca insanın kanına giren Obama veya Erdoğan için “Katil Obama” veya “Katil Erdoğan” diye slogan attıklarını, bunlara “çık” veya “defol” dediklerini duydunuz mu? Atmazlar! Peki biz niye diaspora ile Çerkesya arasına duvar örmelerine izin verelim? İşte yukarıda özetlemeye çalıştığım nedenlerle 21 Mayıs'larda Çerkesya'ya gitme, Çerkes Soykırım ve Sürgünü'nü Çerkesya'da anma üzerinde düşünmeye başladık. Geçen sene önce Avrupa Çerkes Dernekleri Federasyonu başkanı Tamszoqu Faruk Omar ile görüştük. Düşüncemizi olumlu buldu ve “vatan” ile konuyu görüşeceğini söyledi. Sanırım DÇB'nin ve başka bazı kurumların icazetini almak istiyor, biraz da, bizimle, Çerkesya Yurtseverleri ile birlikte böyle bir etkinlik örgütlemekten çekiniyordu. Çünkü, 21 Mayıs'ta Çerkesya'ya gitmek, politik bir tavırdı ve politik sonuçları olacaktı. Tepkileri, gücümüzün bu tepkileri göğüslemeye yetip yetmeyeceğini iyi hesap etmek gerekiyordu. İlk planımız, Çerkesya'ya mümkün olursa gemiyle gitmek ve 21 Mayıs'ı Soçi'de anmak, bir ateşin etrafında gecelemek falandı. Belki anavatandan da Soçi'ye gelenler olurdu. Simgesel düşünüyorduk. Ama bu düşüncemizi hayata geçiremedik. “Neden” sorumuza ise doğru dürüst bir yanıt alamadık. Tahminim, geleneksel temkimli olma ve “aman RF'nu ürkütmeyelim”ci eğilim baskın çıkmıştı. Bu sene aynı yolu izlemenin bir anlamı yoktu. Bu nedenle, Çerkesya Yurtseverleri olarak, kendi gücümüzle örgütlemeye karar verdik etkinliği. İlk programımızda Soçi de vardı. Ama 6 günde Nalçık'a, Çerkessk'a, Maikop'a ve Soçi'ye gitmek teknik olarak mümkün değildi. Etkinliği ise daha uzun bir süreye yayamıyorduk. Çünkü işe-okula gitmek zorunda olanlarımız vardı. Bu nedenle, Nalçık, Çerkessk ve Maikop'ta karar kıldık. BİR “TURİSTİK GEZİ”NİN HİKAYESİ...2 yazı içi 9-- Peki vatana girmemize izin verilir miydi? Sınırda bir engel çıkar mıydı? Evet çıkabilir, sınırdan gerisin geriye dönmek zorunda kalabilirdik. Hazırlıklarımızı bu ihtimali özönüne alarak yapmalı ve bir “B Planı”mız olmalıydı. Vardı da... Ama “B Planı” tercihimiz değildi. Çünkü, bir kereye mahsus örgütlemiyorduk bu etkinliği. Her 21 Mayıs'ta ve her sene çoğalarak gitmek istiyorduk vatana. Hatta bir sonraki adımımız vatanda “köy”ler, “site”ler falan kurmak olacaktı. Ve biz, RF'na girişimize izin verilmeyeceğine fazla ihtimal vermiyorduk. Çünkü RF bir muz Cumhuriyeti değildi. Zaman zaman verilen “o giremedi, bu havaalanından geri gönderildi” gibi örnekler fazla abartılıyordu. Hatırlayın, ilk kez sokaklara çıkmaya başladığımız günlerde de “ama eylem yapmayın, slogan atmayın...Başınıza şu gelir, RF'na giremezsiniz vs” diyenler olmuştu. Bu gibi söylemler, kamusal-siyasal alana açılmamızı engellemek için uyduruluyor, abartılıyordu. Korku yayılıyor, böylece otokontrol mekanizması güçlendiriliyor ve statükonun devamı sağlanıyordu. Bunun alternatifi, anavatanı unutmak, diasporada bir gelecek örgütlemek veya dünya altüst oluncaya, RF yıkılıncaya kadar beklemek olmamalıydı. Çünkü bugün nerede yaşıyor olursak olalım, Çerkes sorunu anavatanda çözülecektir, diasporada değil. Diaspora ve anavatan birbirlerini etkileyecek, birgün biri diğerini; başka birgün diğeri berikini çekecek; ama sorunun çözüm platformu anavatan olacak. Anavatandaki güçler dengesine göre. Bunun için siyasallaşmalı, sınırları zorlamalı ve statükoyu yıkmalıydık. Politik mücadelede statükoyu geriletmenin, barikatı aşmanın yolu kitleselleşmekten geçerdi. Yani bir talebi ne kadar çok insan sahiplenirse, egemenler bu talep karşısında o kadar çaresiz kalır ve önünde sonunda barikat yıkılırdı. Bu nedenle bizim de kitleselleşmemiz gerekiyordu. Hem diasporada hem vatanda etkinliği anlatmalı, daha geniş bir çevre tarafından sahiplenilmesini sağlamalıydık.   Devam edecek...                       
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks