Birleşik Fiyasko

#9463 Ekleme Tarihi 08/06/2023 09:07:33

Batı ile Rusya arasında Ukrayna topraklarında yaşanan savaş devam ediyor. Her iki taraf da yeni silahlarını deniyor, birbirini tartıyor ve binlerce insan ölmeye devam ediyor. 

Bu, farklı cephelerde, farklı araç ve yöntemlerle yürütülen bir dünya savaşı. Bu nedenle hemen bütün ülkeler yeni güçler dengesine göre yeniden konumlanıyor.

Suriye 2 hafta önce Arap Birliği'ne döndü, Suudi Arabistan İran ile görüşüyor, Ermenistan ile Azerbaycan barışıyor, Türkiye kırıp döktüğü ilişkileri onarmaya çalışıyor...

Amerika şimdilik savaştan en karlı çıkan taraf. Beyin ölümü gerçekleşmiş NATO'yu kurtardı; Avrupa ile, özellikle Almanya ile Rusya'nın arasını bozdu; Rusya'yı izole etti; yeni petrol ve doğal gaz tedarikçisi olarak müthiş karlar yapıyor. 

Çin henüz silahları ile topa girmedi, ama bu savaşın ve Batı'nın asıl hedefinin kendisi olduğunu biliyor ve hazırlanıyor…

Ukrayna son günlerde savaşı Rusya topraklarına taşımaya çalışıyor, bunun için Rus ve Rus karşıtı etnik topluluklardan devşirdiği gönüllüleri kullanıyor. Karşılığında bu gönüllülere bir hayal hediye etti: Özgürlük ve bağımsızlık. En ucuz asker devşirme yöntemi. 

Suriye'de de bu hayal peşinde koşan ve ölmek için kuyruğa giren binlerce gönüllü vardı. Şimdi çoğu toprağın altında özgür yatıyor… 

Batı hep aynı oyunu oynuyor: Baskı ve sömürü altında yaşayan halklara uğrunda ölmeye değer bir şeyler vaad ediyor. Ama hedeflerine ulaşınca veya ulaşamayacağını anlayınca vaadler de bitiyor. 

Batı'nın Ukrayna üzerinden yaptığı çağrılar bizde pek karşılık bulmadı. Yıllardır bağımsızlık, özgürlük ve Rusyasız Birleşik Kafkasya hayali satanlar bile ortalıkta görünmüyorlar. Halbuki şimdi bu hayallerini gerçekleştirmeleri için, 1917 ve 1991'den çok daha uygun şartlar var. Batı ve Ukrayna her türlü olanağı sunuyor. Taburlar kuruldu, ama savaşacak Birleşik Kafkasyacı yok. 

Olmayacak da! Çünkü Birleşik Kafkasyacılık, uzun zamandır, sadece, kendilerine diasporada bir gelecek örgütleyenlerin bu kararlarını meşrulaştırmak ve Çerkes halkını asimile etmek için uydurulan 'Kafkasyalılık'ı yaşatmak için ağızlarına sakız ettikleri bir argümandır. 

Birleşik Kafkasya, bir çöküş dönemi hayalidir. Devlet otoritesinin olmadığı veya azaldığı bir ortamda, yaşam alanlarını korumak ve bu yaşam alanlarında bir otorite kurmak için işe yarar. Ancak böyle bir dönemde örgütlenebilir. Bir devlet otoritesinin olması durumunda, bu devlet ile çatışmak zorundadır. Çünkü hiçbir devlet, sınırları içinde, bağımsız bir otoritenin ortaya çıkmasına izin vermez. Birleşik Kafkasya düşüncesinin Çarlık Rusyasının ve Sovyetler Birliği’nin çöktüğü yıllarda bazı pratik adımlar atabilmesinin, yoksa kış uykusuna yatmasının veya “bekleme” sürecine girmesinin nedeni budur. Ve şimdi, şartlar çok daha uygun olduğu halde pratik adımlar atamamalarının nedeni ise, artık "diasporalı" olmalarıdır.

Kısaca, Birleşik Kafkasya, artık sadece kültürel-sosyal bir ilişkidir. Bu nedenle bir "diasporik kimlik" tanımı yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle "vatana dönüş" yerine ne anlama geldiği belli olmayan bir "yüzünü vatana dönmek" formülüne sarıldılar. Ve “Birlik”ten başka insanlara anlatabilecekleri bir şey kalmadı.   

Bir kez daha söyleyeyim: Avrupa’da, 21 Mayıs Soykırımı Anma Günü'nde dahi anlatmaya çalıştıkları o “Diasporik Kimlik”, "hybrid kimlik"tir, asimilasyondan önceki son duraktır. Ve “diasporik kimlik”liler, başka ülkelerde de ulusal mücadelelere çok az destek vermişlerdir. Zor kararları hep kendilerini içinde yaşadıkları ülkelere bağlayan kimlikleri ile almışlardır. Geleceklerini temsil eden bu kimlikleri hep daha güçlü olmuştur.  

Bu nedenle hala biraz var olan etnik-ulusal kimlikleri "Yüzünü vatana dönmek" söylemini uydurmuştur. Hala vatanları ile kurdukları bağ bu kimliktir. Ama zayıf olduğu ve geleceğini vatanda görmediği için, kendini “vatana yüzünü dönmek” olarak ifade etmektedir.   

Biliyorsunuz, Batı ile Rusya kapışmanın arifesindeyken camiamızda bir DÇB tartışması alevlendi. Bazıları samimiydi, DÇB'nin eksiklerini ve hatalarını eleştiriyor; daha yurtsever bir tavır almasını istiyorlardı. Ama birilerinin derdi başkaydı. Onlar, vatan ile diaspora arasındaki son bağları da koparmak, bir yükten kurtulmak istediler.

Kapsamlı bir dönüşüm planlamışlardı. DÇB'den çıkılacak, içerisinde vatanın olmadığı bir Dünya Çerkes Birliği kurulacak ve Çerkes Ulusal Hareketi'nin siyasi merkezi ve karar alma mekanizması diasporaya taşınacaktı. Bu çalışma ve görüşmeler uzun zamandır yapılıyordu. Kaf Fed'de Değişim Hareketi yönetime geldikten sonra ve Rusya Ukrayna savaşı başlayınca harekete geçtiler. 

Değişim Hareketi eskinin biraz güncellenmiş halidir. Mayasında ve içerisinde hala “Birleşik Kafkasya”cılık vardır. Kimlik ve vatan tanımları, hatta vizyonları Kaf Fed’i uzun zaman kontrolleri altında tutan ekiple örtüşür. İkisi de “diasporik kimlik” üzerine siyaset yapar mesela. Ve ikisi de “birlik” fetişizmi yapar. Birlik olmazsak sanki dünya başımıza yıkılacaktır. İkisinin de “yüzü vatana dönük”tür, ama siyasi ve karar alma merkezi diasporadır. En azından “diasporik kimlik”leri için kendilerine özerklik verilmesini isterler. 

Evet, eski, demokratik ve şeffaf değildi; ama yeni çok mu farklı? Bir devlette veya kurumda, yönetimden farklı düşünenlerin kendilerini ifade etme ve örgütlenme hakları olmadan o devlet veya kurum demokratik olabilir mi? Kendisini “yerli ve milli”, başkalarını “zararlı” gören ve “Siz ne derseniz deyin, Yönetim Kurulu doğru bildiği yolda yürümeye devam edecektir” diyen bir anlayış, devleti veya kurumu demokratikleştirebilir mi? Organlarının ve çalışma alanlarının karar alma yetkisinin olmadığı bir devlet veya kurum demokratik olabilir mi? Gençliğe ve Derneklere çok önem verdiklerini söylüyorlar, ama Gençlik örgütlenmesinin de Başkanlar Kurulu’nun da karar alma yetkileri yok, sadece Yönetim Kurulu’na “tavsiye”de bulunabiliyor. 

Bu yöndeki tüzük değişikliği önerilerimizi gündeme bile almadılar.

DÇB’den çıkılmasını istediler veya “Kaf Fed zaten DÇB üyesi değil” dediler. Bence bu konuda haklılardı, yoksa DÇB de şimdi bir olağanüstü kongre ile eksikleri tamamlamak istemezdi. 

Ben Kaf Fed’in DÇB’den çıkmaması gerektiği yönünde görüş belirttim ve oy kullandım. Ama DÇB’nin politikalarını doğru bulduğum için değil; DÇB’den çıkıldıktan sonra kurulacak - olası - ilişkileri ve izlenecek politikayı yanlış bulduğum için! Çünkü hem vatanda hem de diasporada bazı hazırlıklar yapılıyordu. Bunlardan kısmen haberim vardı, yazdım. Kaf Fed’i de uyarmaya çalıştım. 

Yönetim Kurulu’nun, şüphesiz bazıları iyi niyetliydi, onları tenzih ederim; ama 21 Mayıs ile ilgili tasarrufu: 21 Mayıs’ı “Çerkes Soykırımı ve Sürgünü”nden, “Rusya Mağdurlarını Anma Günü”ne evriltme çabası, Kriz Komitesi… bir planın-bütünün parçalarıydı. 

Batı ile Rusya arasındaki savaşta ve savaş sonrası kurulacak dünyada bir yer ve görev almak istiyorlardı. Batı’nın saflarında! “Gerekirse 10 yıl vatanla ilişkileri dondururuz” dediler. 

Aslında bunları daha önce de yazmıştım. 2014 yılında Ukrayna’da örgütlenen faşist darbe sonrası, 21 Mart 2015 tarihinde, bir dünya savaşının çıkacağını, Ukrayna’nın bu savaşın ön cephesi olacağını, bizim de hazırlık yapmamız gerektiğini uzun uzun yazdım, kamuoyunu ve kurumlarımızı uyardım. Merak edenler şu linkten okuyabilirler ( İnsanlığı ve Çerkes Halkını Ukrayna'dan Tehdit Eden Savaş! Hatko Schamis (http://infocherkessia.com/). Daha önce de, Putin’in 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmanın bir dünya savaşı uyarısı anlamına geldiğini yazmıştım. 

Böyle bir savaşın dışında kalabilmemiz mümkün değildi; hazırlanmalıydık. Camiamızı aydınlatamadık belki, ama biz hazırlandık, hazırlanmaya çalıştık. İki önemli ilke belirledik: 1- “Savaşa hayır” diyeceğiz, 2- “Olası savaşta taraf olmayacağız”. Bunları her fırsatta anlatmaya, bu konuda bir bilinç oluşturmaya çalıştık. Bu bilinçle Suriye’deki, Karabağ’daki, Ukrayna’daki - olası - savaşlar için, “bizim savaşımız değil” dedik. 

Ve Ukrayna’da sıcak çatışmalar başladığında, “Savaşa Hayır!” dedik. Bizi savaşın tarafı yapacak açık ve örtülü çalışmalara tavır aldık. 21 Mayıs’ın formatı, “Kriz Komitesi” ve DÇB’den çıkıp içerisinde vatanın örgütlerinin-Xase’lerinin olmadığı yeni bir “Dünya Çerkes Birliği” kurma çabaları bizi savaşın tarafı yapma yönünde atılan adımlardı. “Bizim öyle bir niyetimiz yoktu” diyenleri tenzih ederim, ama gerçek, onların niyetlerinizden farklıydı. 

Ve en azından daha düne kadar Kaf Fed’e karşı olanların şimdi Kaf Fed’i sahipleniyor olmalarından veya Kaf Fed’in, ilkesel olarak uzak durduğu örgüt ve kişilerle örgütsel ilişkiler geliştiriyor olmasından şüphelenmeleri gerekiyor. Bunun üzerinde mutlaka düşünmeliler!

Birileri bu ilişkileri “oh ne güzel, siyasallaşıyoruz, birleşiyoruz” diye satmaya çalıştı kamuoyuna, yoğun bir propaganda yaptılar. İnsanları manipule ettiler. Ve bizi, insanları uyarmak için yazdığımız yazılar ve aldığımız tavırlar nedeniyle “Rusçu” veya “Rusya Federasyonu’nun diasporadaki uzantıları” diye damgalamaya çalıştılar. Halbuki bizim DÇB'nin eksiklerini ve yanlışlarını eleştiren yazılarımızın mürekkebi daha kurumadı bile.

Sonra İbrahim Yağan çıktı ortaya ve Birleşik Çerkesya Konseyi ile Çerkesya Taburlarının kurulduğunu ilan etti. Herkes şaşırdı. Çünkü daha birkaç ay önce, aynı Yağan, “Biz savaşa karşıyız, Çerkes gençleri savaşa gitmemeli, ölmemeli-öldürmemeli, asker kaçağı olarak birkaç yıl hapis yatmak, masum insanları öldürmekten daha iyidir” diye bir açıklama yapmıştı.

Biz şaşırmadık. Ama üzüldük. Onu kim böyle bir yanlışa ikna etti, ona ne vaad edildi bilmiyorum, ama Yağan asla bir savaş çağrısı yapmamalıydı ve vatanda kalmalıydı. Orada daha değerliydi. 

Belki de diasporadaki "Hayalperestler” onu yanılttı. Ama gördük işte: Yıllardır “Rusya Kafkasya’dan Defol”, “Rusya Çerkesya’dan Defol”, “Bağımsız-Özgür Kafkasya”, “Özgür Çerkesya” gibi sloganları atanların hiç biri savaşa gitmiyor. Halbuki, tam da istedikleri bir ortam var. Rusya savaşa girdi, Ukrayna ve Batı para, silah… ne lazımsa veriyor. Ve Özgürlük vaad ediyor. Niye gitmiyorsunuz? 

Gitmeyecekler, savaşmayacaklar… İdeolojik olarak da, psikolojik olarak da vatan ve vatanda yaşama gibi bir perspektifleri yok çünkü. 

Sonra 27 Mayıs’ta Ukrayna’da bir konferans örgütlendi. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin 105. Kuruluş yıldönümüne ithafen. Ve ortalık karıştı. İbrahim Yağan Konsey’den tasfiye edildi. 

İbrahim ile hafta sonunda konuştum. Konsey’in Çerkesya diye bir vizyonu yok, Çerkesleri Zakayev’e sattılar, Kenan Kaplan’ın söylemleri ile yaptıkları birbirine uymuyor, diyor. 

Gerçekten de Ukrayna’da imzalanan haritada Çerkesya işaretlenmemiş. Çerkesya ve kadim Çerkes toprakları Karadeniz sahilleri; Çerkes halkının birliği yok; Adığeler var, Kabardeyler var; ama Çerkesler ve Çerkesya yok. Belki de, 1918’de Pışımaho Kotse ile Sultan Şahin Girey’in diplomatik çabalarıyla engellenen ( iç ) savaş tehdidinden ( yanlış ) dersler çıkarmışlar.

Şimdi İbrahim Yağan bir çözüm bulmaya çalışıyor... diasporayı birleştirme iddiası olanlar ayrıldılar ve “Çerkes Komitesi” diye bir şey kurdular… Birleşik Kafkasyacılar ise uzun uzun yazıyorlar. İlginçtir, herkese de bilmiyorsunuz, anlamıyorsunuz diye fırça atıyorlar. 

İsviçre örneğini veriyorlar, Avrupa birliği gibi diyorlar, özerklik, egemenlik… her şey karman çorman. 

Halbuki birilerinin söylemlerini ve yanlışlarını eleştirmek yerine kendilerini anlatsalar çok daha iyi, çok daha aydınlatıcı olur. Çünkü ne İsviçre’nin ne de Avrupa Birliği’nin Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti veya Birleşik Kafkasya ile bir benzerliği yok.

İsviçre’de önce Kantonlar, hatta 3 Alman kanton birleşti; sonra diğerleri bu birliğe katıldı. Avrupa Birliği’ni ise bağımsız, egemen devletler kurdu. Öncesinde, bu devletleri kuran halkların “Avrupa Birliği” veya “Birleşik Avrupa” diye bir örgütlenmesi ve hayali yoktu.

Birleşik Latin Amerika deneyimi de var dünyada. Simon Bolivar, hayatını bu ideale adamıştı. Ama Birlik hala kurulamadı. Çünkü laboratuar farklı, hayat farklıdır…

Ben Kuzey Kafkas Halklarının birliği hayali olmayan bir Çerkesin ( Adığe’nin ) kardeşliğinden; ama bugün bir Birleşik Kafkasya hayali kuranların da aklından şüphe ederim. Çünkü bugün Kafkasya’da ortak mücadelenin şartları yok. 

1917’de devlet çökmüştü. 1991’de de. Bu nedenle, Kuzey Kafkas Halkları kendilerini ve yaşam alanlarını korumak için birlik kurmaya çalıştılar. Bugün ise, bir Rusya Federasyonu var. Ve kimse bağımsızlık veya özgürlük vizyonu ile Rusya Federasyonu'nda ayrı bir birlik kuramaz. Kurmak için Rusya Federasyonu ile savaşmayı göze almalıdır. Böyle bir savaş ise, mesela Çerkeslerin çıkarına değil.

Bunları söyleyenler, kardeşlik, işbirliği ve birlik karşıtı veya Rusya’nın diasporadaki uzantıları değiller. Biz, Rusya Federasyonu ile savaşmaya karşıyız. Ve o ağızlarına pelesenk ettikleri “özgürlük” ve “bağımsızlık” vizyonunun savaşa neden olacağını söylüyoruz.

Zaten Rus Muhaliflerle birlikte çalışan Zakayev de Çerkesya’nın bağımsızlığının Rusya İmparatorluğu’nun kırmızı çizgisi olduğunu bildiği için, Çerkesya’yı ve tarihi Çerkesya topraklarını ağzına almıyor, haritada işaretlemiyor. Waynakhların çıkarlarını düşünüyor.

Bu nedenle bağımsızlık ideali, Kuzey Kafkas halklarının birliğine değil, bölünmesine neden oluyor. Dudayev bağımsızlık için savaşma kararı aldığında diğer halkların temsilcileri Suhum'da kendisine yalvardı yapma diye. Ama Dudayev "ya şimdi ya hiç" dedi. Ve Dudayev'in bu kararı Kafkasya'da onarılması güç yaralar açtı. İşte bir kez daha şahit oluyoruz: Bu “birlik” denemesi de bizi yoruyor ve yeni ayrışmalara neden oluyor. Bunun nedeni subjektif değil, nesnel. 

Bu nedenle, bugün, Çerkes ( Adığe ) halkı ve Çerkes ( Adığe ) gençleri ayakları yere basmayan hayaller peşinde koşmamalı; Çerkesya’yı ekonomik, siyasi ve demografik olarak güçlendirmeye; kazanımlarımızı korumaya ve geliştirmeye çalışmalılar. 

Her ulusal mücadelenin kimlik, birlik ve egemenlik ayağı vardır. Bizim de var. Biz, Çerkesiz ( Adığeyiz ), Çerkeslerin birliği ve tarihi vatanımız Çerkesya üzerinde egemenliği için, barışçıl ve demokratik yöntemlerle mücadele ediyoruz. Kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü, tarihi vatanımız Çerkesya’yı güçlendirmeye çalışıyoruz. Savaş, tek bir Çerkesin dahi ölmesini istemiyoruz. Ayakları yere basmayan hayallerin Çerkes halkına ve Çerkesya’ya zarar verdiğine inanıyoruz. 

Bizim egemenlikten anladığımız bağımsızlık değil; bir halkın yaşamı üzerinde egemen olması, geleceğini garanti altına alması ve kendisi ile ilgili kararları alabilmesi demektir. Biçimi tartışılabilir. 

Biz bugün tarihi Çerkesya toprakları üzerinde yaşayan halklarla birlikte bir gelecek inşa etme; komşularımızla da yardımlaşma ve dayanışma hayali kuruyoruz. Birlik veya Kuzey Kafkas Halklarının birliği, bugünün görevi değildir. 

Yarın ne yapılacağına da gelecek kuşaklar karar verecektir.

Hatko Schamis

8 Haziran 2023

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks