ÇERKES MİLLİYETÇİLİĞİNİN VEYA ÇERKESYA YURTSEVERLERİNİN HEDEFİ NEDİR?

#230 Ekleme Tarihi 15/10/2015 06:33:28
17 Kasım 2012 Cumartesi Saat 23:46   Daha önce sitemizde de yayınladığımız bir açıklamada „Çerkes milliyetçiliği, kendi milletinin üstünlüğü ile ilgili bir tez ve diğer haklara nefret duymak değildir. Çerkes milliyetçiliği, Çerkes halkının birlik, anadil, anavatan, dini ve maddi kültürünü koruyup geliştirme hakkı için yaptığı mücadeledir“, yani „Milliyetçilik, kendi milletine sadakat ve bağlılıktır, kendi halkının yararına çalışmak“tır demiştik. Günümüzde Çerkes Milliyetçiliğinin teorik önderliğini ve öncülüğünü Çerkesya Yurtseverleri yapmaktadır. Henüz yenidir, eksiği ve fazlası çoktur; ama gelişmeye açıktır. Şu veya bu ideoloji, sınıf veya herkes için değil; öncelikle Çerkes Ulusu ve Çerkesya için varolan bir Çerkes siyasi düşüncesidir. Peki ÇERKES MİLLİYETÇİLİĞİ’nin hedefi nedir? Çerkesya Yurtseverleri ne istiyorlar? Biz, ÇERKESYA YURTSEVERLERİ, hedeflerimizi kısa ve uzun vadeli olmak üzerine iki başlık altında topluyor; ama bunları Çin seddi ile birbirinden ayırmıyoruz. Ayırmıyoruz, çünkü politik mücadele dinamiktir. Değişkendir. Eşitsiz gelişir. Politik mücadeleyi etkileyen onlarca güç ve etken vardır. Bunların etkileri zaman zaman artar, belirleyici olur; zaman zaman da artık bir „parametre olarak“ dikkate alınmayı bile gerektirmeyecek kadar azalır. Bu nedenle politik mücadeleye önderlik yapanlar uyanık olmalı, dünyayı ve değişimleri neden-sonuç ilişkisi içerisinde yakından izlemeli, yaşananlardan dersler çıkarak kendi politik çizgilerini, ajitasyon ve propagandalarını tekrar tekrar, hatta hergün yeniden gözden geçirmelidirler. Elbette her değişim, çizgiyi yeniden gözden geçirmek ve stratejik değişiklikler yapmak gerektiği anlamına gelmez. Bazan sadece bir taktik adım atmak, söylemlerde değişiklikler yapmak veya sadece vurguları değiştirmek zorunda kalabiliriz. Ama bu taktik adımlar ve söylemler de önemlidir, hatta çoğu zaman stratejik hedefe ulaşılmasını hızlandırır veya yavaşlatırlar.   Öyleyse, bir politik örgütlenme ilkelerinden taviz vermeden değişen durumlara, sosyolojik ve psikolojik gerçeklere ve ihtiyaçlara göre kendini yenileyebilmeli, gerekli esnekliği gösterebilmeli ve kendini ifade etme anlamında literatürünü genişletmelidir. Yoksa giderek dogmatikleşir, halktan ve politik gerçeklerden kopar. Çözümün değil, sorunun br parçası; hatta kendisi haline gelir. ÇERKESYA YURTSEVERLERİ, uzun vadede, baskısız, sömürüsüz bir dünya; halklar arasında eşit, özgür ve kardeşçe bir yaşam ve böyle bir dünyanın parçası olacak, kendi kaderini tayin etme hakkına sahip, varlığını garanti altına almış, bunun için gerekli siyasal örgütlemelere sahip ve gelecek korkusu olmayan bir Çerkes Ulusu ve Çerkesya istiyorlar. Nihai hedefimiz budur!   Burada bir noktayı açmak lazım: Bizim „Kendi Kaderini Tayin Hakkı“ndan anladığımız, mutlaka „bağımsızlık“ değildir. Bu nedenle bizler „bağımsızlık“, „bağımsız bir devlet“ veya „bağımsız bir Çerkesya“ için mücadele etmiyoruz. Dünya altüst olup yeni dengeler kurulmadıkça, bizlerin henüz bağımsızlığımızı koruyabilecek; bu bağımsız devlet eliyle bölgede barışa ve huzura hizmet edebilecek; insanlara daha iyi, daha güzel ve daha kaliteli bir yaşam sunabilecek güce ve olanaklara sahip olmamamız bir yana, nasıl ki boşanma hakkının olması mutlaka boşanmak anlamına gelmiyorsa, kendi kaderini tayin etme hakkı da mutlaka „bağımsız olmak“ değil; bir halkın kendisi ve geleceği ile ilgili kararları kendisinin alması, bunun için masanın diğer tarafında oturması ve muhattap kabul edilmesi demektir.   ÇERKESYA YURTSEVERLERİ’nin kırmızı çizgisi veya „olmazsa olmaz“ı, „varlığını ve geleceğini garanti edecek hak ve özgürlükler ile siyasal örgütlenmelere sahip olmak; yani demokratik bir ÇERKESYA’nın yeniden inşası“dır. Bunu kimseyle tartışmayacak; nesnel koşullar, kardeşlerimiz veya başkaları gibi bahanelerle bu taleplerimizden asla geri adım atmayacak, sulandırmayacağız. Kimse bizden, hiçbir gerekçeyle, elimiz kolumuz bağlı yokolmayı beklememizi isteyemez.   Ama bugün dünyada, başkalarını, komşularını, ortaklarını veya ilgili güçleri ve bunların çıkarlarını hesaba katmayan, soyut bir „kendisi“ de yoktur. Kimse sorunun ve çözümün tarafı olabilecek güçler veya insan toplulukları için „bana ne“ veya „bizi ilgilendirmiyor“ diyemez. Kendi „çözüm“lerini dayatabilmek için gerekli büyük askeri, siyasi, ekonomik güce ve üstünlüğe sahip olanların dahi, herşeyi yapamadıkları; yapmak istediklerinde çözümü değil, çözümsüzlüğü dayattıkları ve büyük acılara neden oldukları, adaletin giderek insanlığın önceliği haline geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle, kendi çıkarlarımız ile başkalarının çıkarlarını birlikte hesaba katmak zorundayız ve kendimiz için istediklerimiz ile başkalarının hayati çıkarları arasında bir denge olmalıdır. Çünkü, bizler için büyük bir zafer olacak bir „çözüm“, eğer başkaları için büyük bir „yenilgi“ anlamına geliyorsa, bizim çözümümüz, bir „çözüm“ olmayacak, sorun kılık değiştirerek varolmaya devam edecektir. Elbette her ulusal mücadele bağımsızlık eğilimlidir ve bağımsızlık, ulusal mücadele verenlerin özlemi veya hayali ve bir ulusal mücadenin „son mertebesi“ veya „tacı“dır. Bizlerin de böylesi bir özlemimiz var ve şartları olgunlaştığında bağımsızlığa hayır diyecek bir tek yurtsever çıkmaz. Ama bağımsız veya ayrı bir devlet olmak, ulusal sorunun tek çözümü; hatta bazan çözümü bile olmadığı gibi; bizim ulusal sorunumuz bağımsız bir devlet sahibi olma veya olmama sorunu değildir. Bizler için ulusal sorun; Çerkes halkının soykırımdan geçirilip Çerkesya’dan sürgün edildikten sonra anavatanında farklı siyasi birimlere bölünmüş olarak ve diasporada dağınık bir şekilde yaşamak zorunda kalması, bu nedenle asimile olmasıdır. Biz ulusal sorunun çözümü dediğimizde, bu sorunun çözümünden bahsediyoruz. Bu hedefimize tıpkı bugün dünyadaki diğer örneklerde, Bask ülkesi, Katalonya, İrlanda, İskoçya veya Yeni Zelanda…da olduğu gibi, öncelikle kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek bir güce sahip olarak ve ilgili tarafların rızası, karşılıklı çıkarlar gözetilerek ulaşabiliriz. Fakat kimse de bizi kısa sürede öldürecek kanser ile korkutup, daha uzun yaşatacak, ama süründürerek yok edecek AİDS’e razı etmeye çalışmamalı; zorlukları veya „tehditleri“ bahane ederek, bizlerden verilenle yetinmemizi, yani statükoyu kabul etmemizi istememelidir. Bunu asla kabul etmeyeceğiz! Çünkü Çerkes halkının varlığını garanti etmeyecek, bunun kurumlarını yaratmayacak hiçbir „çözüm“, çözüm değildir! Bizim söylediğimiz, Çerkes Ulusal Sorunu’nun çözümü için bağımsız bir devlet zorunlu değildir, hele hele bu devletin, Çerkesya’nın rengi hiç önemli değildir. Bunlar bizler için olmazsa olmaz değiller ve ulusal sorunun çözülmesinden sonra tartışılacak konulardır. Bu ayrımlar önemlidir. Çünkü Çerkesleri bugün tarihi topraklarında tek bir siyasi birimde ve egemen bir halk olarak yaşamak istemesi, hem Rusya Federasyonu Anayasasına ve hem de uluslararası yasalara göre mümkündür. Yani bizlerin Çerkesya’nın yeniden inşası talebimiz yasaldır, meşrudur. Her devletin sınırları içerisinde yaşayan halklara; özellikle de „Yerli Halklara“ bu hak ve özgürlükleri vermesi, bunu siyasi ve ekonomik olarak desteklemesi bir zorunluluktur. RF anayasası gibi, BM’de 2007 yılında kabul edilen „Yerli Halklarının Hakları Beyannamesi“ bizlere bu hakkı tanımaktadır. Bu nedenle ÇERKESYA YURTSEVERLERİ’nin Çerkesya’nın yeniden inşası mücadelesi demokratik, ama aynı zamanda yasal ve meşru bir mücadeledir. Bizler taleplerimizde ve mücadelemizde yasadışı bir konuma düşmediğimiz gibi, demokratik devletlerin ve kamuoyunun da desteğini alacağımıza inanıyoruz. Bunun karşısında, baştan, „bağımsızlık“ talebiyle ortaya çıkmak, hem bağımsızlık Çerkes Ulusal Sorunu’nun çözülmesi için bir zorunluluk olmadığı; hem de Yerli Halkların hak ve özgürlüklerini tanıyan, ulusal varlığın garanti edilmesini bir hak olarak gören ve destekleyen devletler tarafından bile sınırların değiştirilmesi, bu anlamda „ayrılıkçılık“ olarak görüldüğü ve reddedildiği için daha baştan yasadışı bir konuma düşmek ve demokratik devletlerle kamuoyunun desteğini yitirmek demek olacaktır. Bağımsızlığa, „demokratik“ ve barışçı yöntemlerle ulaşmak istediğini söylemek de sadece bir tuzaktır. „Barışçı“, „demokratik“ gibi kulağa hoş gelen bir ambalajda satılmaya çalışılan „ayrılıkçılık“tır. Bunu dünyada anlamayacak ve sınırlarının değişmesini eli kolu bağlı seyredecek bir devlet yoktur. Bizler birlikten yanayız. Büyük demokratik birliklerden. Böylesi büyük birliklerde Çerkes halkının ekonomik, siyasi ve kültürel gelişiminin daha mümkün olduğuna inanıyoruz. Bağımsızlık, ancak, birlik gelişmemize engel olmaya başladığında gündemimize gelecektir. Bunun da yine ancak, güçler dengesi sağlandığında ve ilgili güçler uzlaştığında mümkün olduğuna inanıyoruz. Bizim durumuzda, „bağımsızlık“ eksenli bir mücadele, ne kadar barışçıl olursa olsun, ayrılıkçılık demek olacak, Çerkes Ulusal mücadelesini yasadışı konuma düşürecektir. Başkalarının olabilir, ama bizim bugün böyle mücadeleyi göğüsleyebilecek bir gücümüz yok.   ÇERKESYA YURTSEVERLERİ olarak, öncelikle ve acil olarak anavatanımızdaki bölünmüşlüğe son verilmesini; Çerkes ( Adıge ) halkının tek bir siyasi birimde, yani Çerkesya’da toplanmasını; diasporada dağınık bir şekilde yaşayan Çerkeslerin anavatanlarına kayıtsız şartsız dönmelerine izin verilmesini; bu dönüşün başta RF olmak üzere ilgili devletlerce siyasi ve ekonomik olarak desteklenmesini ve yeniden inşa edilecek Çerkesya’da ulusal varlığımızı garanti edecek, Çerkesya’nın yerli ve egemen bir halkı olarak sahip olmamız gereken bütün hak ve özgürlüklerin tanınmasını istiyoruz. Bu da bizim yakın vadeli hedefimizdir.   Bu hedeflerimize ulaşmak için gerekli demokratik örgütlenmeleri yaratacak, şiddete başvurmayacak ve demokratik, barışçıl mücadele yöntemlerini izleyeceğiz.
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks