ÇERKESYA YÜRÜYÜŞÜMÜZ (2-3)

#160 Ekleme Tarihi 07/10/2015 02:41:18
05 Ekim 2010 Salı Saat 09:57   YÜRÜMEK Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak                              yürümek!.. Yürümek; yolunda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını                              bilerek                              yürümek... Yürümek; yürekten gülerekten           yürümek...                N.Hikmet, 1935   “Çerkes Milli Meclisi”nin ve “Çerkesya”nın Çerkes halkının bağımsızlığını ve özgürlüğünü yitirme korkusunun büyüdüğü yıllarda gündeme gelmesi bir tesadüf değildi. “Varlığını koruma güdüsü” birliği, uluslaşmayı ve devletleşmeyi dayatıyordu. Atalarımız o yıllarda neleri tartışmışlar, kararları nasıl almışlar veya karar mekanizmalarına kimler katılmış tam olarak bilmiyoruz. O günlerden kalan fazla bir belge yok elimizde. Kimi arşivler açıldığında ve anlayabileceğimiz dillere çevrildiklerinde daha iyi görebileceğiz gerçeği. Ama şu kadarını net olarak biliyoruz: Kuzey Batı Kafkasya’ya “Çerkesya”, Adıgelere de “Çerkesler” deniyordu. Çerkesya’da hep yalnızca Adıge kabileleri yaşamadı; ama “klan-kabile” yaşamından çıkılıp uluslaşma sürecine girildiğinde Çerkesya, Adıgelerin önderliğinde birleşmişti ve “Çerkes”, Adıge kabilelerinin uluslaşma kimliğiydi. Elbette ki Adıge (Çerkes) kabilelerini ve sonrasında halkını oluşturanlar “kan ve gen” ekseninde biraraya gelmediler. Binlerce veya yüzlerce yıl öncesine, yani Adige kabilelerinin oluşum sürecine giderseniz eğer, kendilerini çok farklı kimliklerle tanımlayan insanların şu veya bu nedenle biraraya geldiklerini, içiçe geçtiklerini görürsünüz. Ama Adıge kabilelerini oluşturan bu insan toplulukları ve kimlikler artık tarih oldu. Bunlar kimse için; Adigelerin “kan ve gen grupları veya ırkları” da bizim için bir anlam ifade etmiyor. Bize göre “Adıge” belli bir kültürü, dili, gelenekleri, tarihi olan bir halkın adıdır. Ve Adıge tarihini, kültürünü, gelenek göreneklerini, dilini; en önemlisi de gelecek ülküsünü benimseyen herkes Adıgedir. Yalnızca Adıgeler Çerkestir, ama Adıgelik, bir ırka, gene veya kana dayanmaz ve aynı değerleri benimsemiş farklı kökenlerden insanlar da Adıge olabilirler. Mesela Uzunyayla’da yaşayan Abazinler. Bunların bazıları Adıge kültürünü, gelenek göreneklerini ve hatta dilini benimsemiş, Çerkesleşmişlerdir. Ve eğer kendilerini Çerkes olarak görüyorlarsa başka halklar da bunun içerisine alınabilirler. Biz bunlara “siz Çerkes değilsiniz“ diyemeyiz, demeyiz. Ama nasıl ki Oset, Çeçen, Abhaz dendiğinde bir dil, bir kültür ve bir millet anlaşılıyorsa; Çerkes dendiğinde de yine böyle bir millet, bir dil ve bir kültür anlaşılmalıdır. Ve bu millet Adıgelerdir. Sorun birilerinin İronlara Oset, Nohçilere Çeçen diyebilirken Adıgelere Çerkes diyememelerinden ve  “Çerkes“i bir  “üst kimlik“ olarak kimi zaman Kuzey Batı Kafkasya halklarına, kimi zaman da bütün Kuzey Kafkasya halklarına benimsetmeye çalışmalarından veya bize  “etnik temele dayalı ulus tanımı ırkçılıktır, ulus ya da millet birçok etnisiteyi bünyesinde barındırır“ saçmalığını dayatmalarından kaynaklanmaktadır. Saçmalıyorlar, çünkü Adıge ırkı yoktur, Adıge halkı vardır ve Adıge halkını oluşturan unsurları biraraya getiren ırk, kan veya gen değil; ortak tarih, dil, kültür ve birlikte yaşama arzusudur. Tüm diğer halklar gibi tarihsel olarak oluşmuştur. Yani tam da diğer uluslar ve halklar gibi Adıgeler de birçok etnik grubun ve insan topluluğunun içiçe geçmesi, birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Ama halkların ve ulusların ortaya çıkmaları ile artık tarih olmuş süreçleri birbirine karıştırmamak lazım. Kabilelerin oluşumunda insan toplulukların belli bir kimlik altında toplanmaları “doğal bir süreç” iken; halk ve ulus olabilmek iradi, politik ve hepsinden önemlisi tarihsel bir süreçtir. Halklaşma veya uluslaşmada belirleyici olan “kan ve gen” değil; tarihsel olarak oluşmuş “yaşayan etnik kimlikler”dir. Bir mi, birden çok etnik topluluk birlikte mi uluslaşabilir diye bir kural yoktur. Bunu koşullar belirler ve dünyada her ikisine de örnek olabilecek yeterince ulus var. Yani, binlerce veya yüzlerce yıl öncesindeki Adıge kabilelerinin ortaya çıkış süreçleri ile bugün Adıge kabilelerinin uluslaşması aynı şey değildir. Ve Adıge halkının uluslaşması dediğimizde anlatmak istediğimiz bilmem hangi “kan-gen-ırk”tan insanların biraraya gelmeleri değil; Adıge kimliğini benimsemiş olanların birliği ve birleşmesidir. Yalnızca Adıge kabilelerinin biraraya gelip uluslaşabileceklerini söylemek veya uluslaşmayı “aynıların” birliği ve birleşmesi olarak formüle etmek ve bunu mutlaklaştırmak doğru olmaz elbette, ama bugünün şartlarında veya bizim durumumuzda “aynı olmayanlar”ın birlikte uluslaşmaları da mümkün değildir. Bu hayalperest-maceracı çizgi ya Kuzey Kafkasya halklarının bugünkü kazanımlarını da tehlikeye atmak, ya da bundan kaçınmak için Çerkeleri (Adıgeleri) “feda etmek” anlamına gelecektir.  “Tarih baba” ve “hayat” bize Kuzey Kafkasya halklarının birlikte uluslaşmasının değil; her halkın kendi ulusal örgütlenmesini yaratmasının kapısını açtı. Çeçenler, Osetler veya Abhazlar bu kapıyı çoktan araladılar; biz Adıgeler (Çerkesler) ise hala kafa karışıklıklarımızı, tereddütlerimizi ve korkularımızı aşamamış bir şekilde kapının önünde bekliyor, diasporada halkımızı şu veya bu biçimde kontrolleri altında tutmak, kendi çıkarlarına göre örgütlemek, kullanmak ve yoketmek isteyenlerin geliştirdikleri söylemlerden kurtulamıyoruz. Kimse hayal kurmasın ve boşu boşuna uğraşmasın: Bundan sonra ne Kafkas diye bir halk; ne de böyle bir coğrafyayı kapsayacak bir kimlik veya bu anlama gelecek bir Çerkes tanımı olmayacak. Bu kadar uğraştılar, didindiler; bütün imkanlara sahiptiler, ama başaramadılar. Başaramazlar da! Çünkü bu coğrafyada kültürleri, dilleri, tarihleri ve artık gelecek ülküleri farklı halklar yaşıyor. Bu halkların her birinin kendi kimliği var, her biri bir özne ve her biri diğerine göre “öteki”! İşte aklıselim insanlar yazmaya başladılar. Mesela Fahri Ağabey:  “...Çerkes kavramı, bütün bu kuzey Kafkasya halklarını kapsayacak biçimde kulanıldı. Doğrusunu isterseniz bizler de Cumhuriyet döneminde bu kavramı, bu kapsamda kullanmaya, kabul ettirmeye ve yerleştirmeye çaba gösterdik. Yazılarımızda ve konuşmalarımızda bütün kuzey Kafkasya halklarının ortaklaştığı bir konudan söz ediyorsak ulusal şemsiye adı olarak Çerkes kavramını kullandık... ...ama artık Çerkes kavramını bu kapsayıcılıkta kabul ettiremediğimizi, bunda başarılı olamadığımızı kabul ve itiraf etmeliyiz. Dahası, bu yaklaşımın doğru olmadığını, belki bu anlayış yüzünden kendi asimilasyonumuzu hızlandırdığımızı bile söyleyebiliriz. Belki her halk ayrı bir dernek çatısı altında örgütlense ve orada kendi anadilini daha yoğun biçimde kullanabilse, en azından dil asimilasyonumuz bugünkü kadar kötü düzeyde olmayabilirdi...” Bunlar eksiğiyle fazlasıyla bizim uzun zamandır anlatmaya çalıştıklarımızın özeti ve yıllardır halkımızı yanlış yönlendirmiş olanların itirafıdır. İleride başkalarının da “gerçekleri bildikleri halde niye halkımızı yanlış yönlendirdiklerini” anlatacaklarını; Fahri Ağabey’in anlatımlarının bunlara örnek olacağını umuyor ve gereksiz tartışmalarla daha fazla vakit kaybetmeden hep birlikte Çerkes (Adıge) ulusal politikalarını ve örgütlenmelerini yaratma işine yoğunlaşabileceğimize inanıyoruz. Tekrar edelim: Biz kimsenin kendisini Çerkes olarak görmesine karşı değiliz. İtiraz ettiğimiz bu kimliğin içinin boşaltılarak bir dille, bir tarihle ve bir kültürle bağlarının koparılması; altı hiçbir zaman doldurulamayacak bir  “üst kimlik“ olarak tarif edilmesidir.  “Çerkes=Adıge“de ısrarlı olmamızın nedenlerinden biri bu, yani kimliğin altının boşaltılmasını engellemektir. Çünkü böyle bir millet, dil, kültür, tarih ve gelecek ülküsünden koparılan kimlik, kimlik olmaktan çıkar; ulusal bilinci köreltir ve ulusal politikaların yapılmasını engeller. Fahri Agabey’in yazılarında bunları da görmek mümkün: ...Üzülerek belirtelim ki, az nüfuslu kardeş halkları dışlamamak adına herkesi Çerkes şemsiyesi altında barındırma çabası, en çok Adıgelere zarar vermiştir. Bugün Anayurttaki gelişmelerin de yansımaları ve etkileri nedeniyle belki Türkiye'de bir Abazalık, Çeçenlik ulusal bilincinden söz edilebilirse de, ortak bir Adıgelik bilincinin bulunup bulunmadığı veya ne düzeyde bulunduğu dahi tartışılabilir durumdadır...” Öyleyse yapmamız gereken açıktır: “... bugün artık Çerkes kavramını Adıgeleri ve Adıgece konuşan Ubıkhları (daha doğrusu kendini Adıge sayanları) kapsayan bir kavram olarak algılamak ve anlamak gerekir...” Bizler bu tanımı kabul eden ve bunun gereği Çerkeslik yapmak ve ulusal mücadelemize destek vermek isteyen herkesle aynı çatı altında çalışır, birlik olur; hatta evlenip çoluk çocuğa da karışırız! Kimseye kapıda kimlik sormaz, kimseye de “kan veya gen testi” yapmayız. Biz artık halkımızın dikkatinin ve enerjisinin yalnızca kendi sorunlarımıza yoğunlaşmasını istiyoruz. Kimse kendi dertlerini anlatmak için bizi bir şemsiyenin altında toplamaya çalışmasın. O şemsiyeden bize şimdiye kadar bir yarar gelmedi, bundan sonra da gelmeyecek! Peki Çerkeslik nedir? Neyin mücadelesini vermek istiyoruz? Fahri Agabey bunu da özetlemiş:  “...Bugün artık Çerkeslik nedir? sorusuna yanıt aramak gerekirse, denilebilir ki, Çerkeslik; Güney-Batı Kafkasya'da Ubıkh toprağından (Soçi yöresi) ve Kıyıboyu Şapsığ bölgesinden Güney-Doğuda Mozdok (Mez degu=sağır orman) yöresini de kapsayacak biçimde tarihsel Çerkesya (Adıge Xeku=Adıge yurdu/vatanı) topraklarında üretilen Adıge dilini,  kültürünü ve bilincini benimsemek, onu geliştirmek ve yaşatmak için, sürülüp dağıtılarak kırılmış olan Adıge halkı ile ülkesinin yeniden buluşması ve yücelmesi için çaba göstermektir...” İşte bizim Çerkeslik anlayışımız da budur! Çünkü  Adıgelere yüzyıllardır “Çerkes” denmiş ve Adıgeleşen kabileler Çerkes kimliğini benimsemişler. Veya Çerkes kimliğini benimseyenler Adıgelerdir ve “Çerkesleşen” Adıgeler, Çerkes kimliği altında uluslaşma sürecine girmiş; vatanlarına da “Çerkesya” demişlerdir. Atalarımızdan bize kalan miras budur ve geleceğimizi de ancak bu mirasın üzerinde inşa edebiliriz. Yani biz Çerkesler (Adıgeler) Çerkesya’dan geldik ve Çerkesya’ya dönecek; Çerkesya’da uluslaşacağız.  Varlığımızı korumanın biricik yolu budur! *** Biz bunları anlatınca veya  “Çerkes Adıgedir“ deyince, birileri hala vay efendim bizi Çerkes saymıyorsunuz diyorlar. Yok öyle birşey! Biz eğer dilimizi, kültürümüzü, gelenek göreneklerimizi ve gelecek ülkümüzü benimsemişlerse uzaylıların bile kendilerini  “Çerkes“ olarak görmelerinden gurur duyarız. Ama Çerkes deyince bütün diğer kimliklerde olduğu gibi bizde de belli bir kültürü, dili ve milleti ifade etmeliler. Çünkü  merkezi bir iradenin, “zor”un veya devletin olmaması durumunda ortak dil, ortak kültür, ortak tarih vb değerlerlerden yoksun bir kimliğin yaşama şansı yoktur. Yok Çerkesler demokrat bir toplummuş da, yok yüzyıllarca “federatif” bir yapıda yaşamışlar da... Bunları  yalnızca bize özgüymüş, genlerimize kodlanmış ve sonsuza kadar öyle kalacakmış gibi anlatmak idealizmin daniskasıdır. Benzer ekonomik toplumsal formasyondan geçen halklardan veya kimi yerli halklardan hiçbir farkımız yok. Onlar da tarihin bir döneminde birlikte yaşadılar; ya birleştiler ya da ayrıştılar. Kimileri tarih oldu ve yeni ulus veya halklar çıktı tarih sahnesine. Yüzyıllarca birlikte yaşamış olmak bile yeterli bir neden değildir sonsuza kadar birlik olmak için. Bunun onlarca nedeni var. Bunları, nedenlerini ve somut koşulları tahlil etmek yerine kimi kanaat önderlerimiz ne yazık ki toplumumuza yanlış mesajlar vermeye devam ediyorlar. Bunlardan birinin şu sözlerine bakın mesela: Efendim bize hepimize Çerkes diyorlardı ama Çerkes ismi yasaklanınca biz Kafkas olduk, Abhazlar da Abhaz! Neresini eleştirelim şimdi bu açıklamanın? Madem bir Çerkeslik bilinci vardı, o zaman neden Abhazlar da bizimle birlikte Kafkas olmadılar? Onlarca kaynakta geçen “Çerkesler” ve “Abazalar” söylemi ne oluyor peki? Abhaz mebusları, Abhaz Paşaları, “Abazalar”, Çerkes milletvekilleri veya “hainleri”? Veya nüfus kayıtlarına geçen “Çerkezistan”? Onlarca alıntı ile bunları ispatlamak mümkün. Mesela:  “Talustan, Bekir, Beslan’ın” başlarına topladıkları atlı ve yayalar ile Adapazarı kasabasını basacakları kaymakam Tahir Bey’ce haber alındığını, İzmit’ten bir binbaşıyla, Çerkez-Abaza’dan 120-25 kişinin Çarka’da birleştikleri, bu hareketin sebebi sorulduğunda, Padişahın durumu öğrenmek üzere postahâneye gitmek istedikleri, Mustafa Kemal Paşa’yı padişah yerine kabul edemeyecekleri cevabı verildi...”  “Birinci Düzce isyanından hemen sonra, milli kuvvetlerin Yozgat isyanını bastırmak için görevlendirilmesi üzerine, bu durumdan faydalanmak isteyen Abaza ve Çerkezler, İkinci defa Düzce ve Hendek dolaylarında ayaklanmışlardır..”.  ”Bu defa ayaklanan Çerkez ve Abazaların düşünceleri, Hendek’i almak, İzmit ile bağlantı sağlayıp Yunanlılarla birleşmek ve güya kendi hayat ve geleceklerini milli kuvvetlerden kurtarıp, garanti altına almak şeklinde gelişmiştir...” “Evet, bu milletin çocukları, ezanı, bayrağı ve ata yadigârı toprağı savunmak için, kimi zaman karlı dağlarda, (Sarıkamış Harekâtı gibi), kimi zaman çöllerde (Medine Müdafaası gibi), kimi zaman Trablusgarp’ta, kimi zaman Balkanlar’da, kimi zaman Çanakkale ve Sakarya’da el ele, gönül gönüle savaştı yıllar boyu... Kimi Türk, kimi Kürt, kimi Laz, Çerkes, Abaza, Arnavut, Arap kökenliydi, ama kimse kökenine bakmıyordu...”  “Halep Valisi Abaza Hasan Paşa ayaklanması…”  “Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Pomak, Kafkasyalı, Rum, Ermeni, Yahudi, Bulgar, Süryani, Latin ve diğer tüm Müslüman ya da Müslüman olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bir bütün olarak “Türk Ulusu”nu teşkil etmektedirler…” “Ben Tevfik Aydın… Çünkü hem denize, denizden gelen düşman kuvvetlerine karşı, hem de karadan da gelen, o zamanki ismiyle Paralı, Kurudere ve Hendek tarafından gelen Rum ve Abaza, Çerkes çetelerine karşı korumakla görevli bir stratejik yer olarak Kızılcık‘ı tespit etmişler...”  “Düzce isyancıları, TBMM’ye telgraf çekerek eski olaylardan hiç kimse sorumlu tutulmazsa ayaklanmaya son vereceklerini bildirdiler. Eski kaymakamın ‘Çerkez ve Abazaları öldürecek, kadın ve kızlarını cariye olarak kullanacağı’ sözlerinin ayaklanmaya sebep olduğunu ileri sürdüler...” Uzatmayayım… bizimle ilgili olayların anlatıldığı bütün tarihi belgelerde veya rastgele yapılan bu alıntılarda bile benzeri söylemleri bulmak mümkündür. Ama bu da o kadar önemli değil ve birliktelikleri abartmak kadar hiç yokmuş gibi göstermek veya anlatmak da yanlıştır. Elbette ki biz Abhaz ve diğer Kuzey Kafkasyalı kardeşlerimizle birçok dönemde birlikte olduk, zaman zaman da yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi, kız aldık-kız verdik… Gelecekte bunu daha da geliştireceğimizden de eminim. Ama nasıl ki Mustafa Kemal Amasya’ya geldiğinde 5’in 4’ünün  Çerkes olması mücadelenin ulusal karakterini değiştirmemişse veya Abhazya’da kurtuluş savaşına katılan Çerkesler veya diğer Kuzey Kaflasyalılar nedeniyle Abhazya bir Çerkes veya Kafkas Cumhuriyeti olmamışsa, anlatılan birliktelikler de birlikte uluslaşma sonucunu getirmemiştir. Ve bugün de halklarımızın birlikte uluslaşma iradesi veya buna uygun bir siyasi  harita yoktur. Önemli olan da bugündür! Biz Abhazlarla veya diğer Kuzey Kafkasya halkları ile birliğe veya ortak örgütlenmeler yaratmaya, yardımlaşmaya ve dayanışmaya karşı değiliz. Biz bu halkları aynılaştırmaya, tek bir halk gibi görmeye ve koşulları olmadığı halde birlikte uluslaştırmaya karşıyız. Gelecekte ne olacak bilmiyoruz, ama geçmişte mümkün olanların/olabileceklerin bugün olmadığına inanıyoruz. Ve her halkın kendi örgütlenmesiyle, kendi iradesiyle, çıkarlarını gözeterek ve örtüştüğü oranda işbirliği yapmalarının; gerekirse bunun üst örgütlenmelerini yaratmanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Hala “Çerkesya’da yaşayan bütün halklar Çerkes olsa ne olur” diyorlar, ama buna karşı çıkan yok ki? Keşke bütün dünya Çerkes olsa! Fakat Kuzey Kafkasya’da ve özelde Çerkesya’da Çerkeslerden (Adigelerden) başka kendisine “ben Çerkesim” diyen bir halk yok ve kimse Çerkes olmak da istemiyor.  İnsanlara yalan yanlış şeyler anlatmaktan vazgeçilmelidir! Sonra, Çerkesi bir coğrafya üzerinde yaşayan, benzerlikleri kadar farklılıkları da olan; ama bugün birlikte uluslaşmaları asla mümkün olmayan halkların ortak kimliği veya  “üst kimliği“ olarak tanımlamak kendisini Çerkes gören tek halk olan Adıgelere zarar vermekte; kültürlerini, dillerini, gelenek göreneklerini yaşatabilecekleri örgütlenmeleri yaratamamalarına; ortak bir gelecek ülküsüne sahip olamamalarına; bunun için bir yol haritası çıkaramamalarına neden olmaktadır. Ortaklıkları  yaşatma çabası, ortasında halkoyunları veya kültürel etkinliklerden başka birşeyin olmadığı  “ortayı bulmaya“ dönüşmekte, ulusal politikalar yapılamamakta ve bu durum asimilasyona hizmet etmektedir. Son zamanlarda bir de “ötekileştirme” diye bir kavram uydurdular. Daha doğrusu bazılarımız bu kavramın ne anlama geldiğini ve kimler tarafından uydurulduğunu sorgulamadan sahipleniyor, olur olmaz her yerde ağızlarına sakız ediyorlar. Halbuki Milan Kundera’dan kimi “Birikimcilere” kadar kendileri için ulusal veya etnik kimliğin bir anlam ifade etmediği, böyle kaygı ve korkuları olmayan “post-modern solcular”ın kullandığı; hiçbir özel anlamı olmayan bu kavramın, bizim durumumuzda şövenizme ve asimilasyona “Sol’dan destek vermek”ten başka bir işlevi yoktur. “Paradigma” gibi, kullananların bile aslında ne anlama geldiğini tam olarak bilmedikleri bu kavram ( ingilizcesi “otherization” ) yaygın olarak ırkçı-faşist grupların kimlik tanımları tarif edilirken kullanılır. İçeriğinde başkalarını tehdit, düşman vs görme ve kendini yüceltme vardır. Bu kavram öyle rastgele, hele hele bütün kendini tanımlamaya çalışan insan gruplarına yönelik olarak kullanılamaz. Yoksa her “ben” veya “biz” diyeni; mesela “ben Türküm”, “biz Almanız” vs diyen herkesi ırkçı-faşist diye nitelemek zorunda kalırsınız. Bizde bu kavramı kullananlar akıllarınca “kimseyi ötekileştirmemek için” Türkiye’de Türkiyeli, Suriye’de Suriyeli, Tanzanya’da Tanzanyalı kimliğini ve tabii ki Çerkesya’da Çerkes kimliğini benimsemeyi; ulusal ve etnik kimlikleri bu “üst” kimliklerin “alt”ı veya “kültürel kimlikler” olarak görmeyi tavsiye ediyor; bu “alt” dediklerini de “siz bizim kültürel zenginliğimizsiniz, çiçek bahçemizsiniz” vs gibi laflarla övüp, pofpofluyorlar. Bunun Türkçesi “acısız asimilasyon”dur! Doğada herşeyin, her insanın, her halkın bir adı vardır.  “Ben“ vardır,  “sen“ vardır; hatta  “biz“ dediğiniz zaman bile  “siz“ ve “onlar“ vardır. Eğer kendimizi bir biçimde adlandırıyorsak bir kendi kimliğimiz, bir de öteki kimlikler olacaktır. Yani biz kendimizi Çerkes diye tanımladığımızda elbette ki Osetler, Çeçenler, Abhazlar Çerkeslere göre öteki halklar olacaklardır; bundan daha doğal ne var? Bundan kaçmanın tek yolu kimliğimizi sahiplenmemektir. “Başkalarını ötekileştirmeyin” derken bize önerdikleri de bu olsa gerek! “Biz Çerkesiz (Adıgeyiz)” veya “Çerkes=Adıge” söylemimiz kimseyi rahatsız etmemelidir. Hiçbir şeyi çarpıtmıyoruz, tam tersine tepe taklak edilmek istenen gerçekleri tekrar ayakları üzerine dikmeye çalışıyoruz. Kuzey Kafkasya’da ya da Çerkesya’da yaşayan herkese “Çerkes” demek geçmişte de doğru değildi, bugün de değildir. Bunun, “Türkiye’de yaşayan herkes Türktür” veya “Rusya Federasyonu’nda yaşayan herkes Rus’tur” demekten bir farkı yoktur. Başka halklara, onların kimliklerine saygı duyanların ve demokrat olduklarını iddaa edenlerin, tam tersine, böyle bir “üst kimlik” yaratma sevdasından kaçınması gerekir. Çünkü bugün Kuzey Kafkasya’da veya Çerkesya’da yaşayan halklar kendi kimliklerine sahip çıkıyor, “Çerkes” veya herhangi bir kimlik altında toplanmak istemiyorlar. Bir kimlik dayatmak, onları Çerkeslere ve Çerkesya’ya karşı kışkırtanların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Bazıları  oturdukları yerden ve hayal dünyalarından sanki bu halklar “biz Çerkesiz” diyorlarmış da biz onlara “yok değilsiniz” diyormuşuz gibi bir hava yaratıyorlar. Yok böyle birşey! Ve “birlik” veya “ötekileştirmemek” gibi bazılarımızı mest eden söylemler yalnızca bizim ulusal örgütlenmelerimizi yaratmamıza; “sınırları” çizmemize engel oluyor, başkalarına zaman kazandırıyor. Çünkü biz bir ulus-vatan tanımı yapamayınca hem ulusal hak ve özgürlüklerimizi talep edemiyoruz, hem de vatanımızı koruyamıyoruz. İşte Karaçaylar, Balkarlar, şunlar bunlar... kendileri tepeden tırnağa örgütlenmiş ve her fırsatta daha avantajlı duruma gelmeye çalışıyor, vatanımızı hergün biraz daha kemiriyor; bunu yaparken de bizim örgütlenmemizi “milliyetçilik”diye engellemeye çalışıyorlar. Bizden bazıları gibi! Size garip gelmiyor mu bu durum? Bunları  ve kendilerine destek veren güçleri anlıyoruz: çıkarlarının bilincindeler! Ama ya bizim insanlarımız? Başkalarına olumsuz tek bir söz dahi etmez; Çeçenlerin veya Abhazların ulusal mücadelelerini destekler, bu mücadelelerden coşkuyla ve övgüyle sözederken bizim kendimizi savunma mekanizmalarımızı yaratmamıza bile neden karşı çıkıyorlar? Keza kimileri kendi ulusal örgütlenmeleriyle ve kazanımlarıyla övünür, “kardeşimiz” dedikleri bizlerin çıkarlarımıza uygun olup olmadığına bakmaksızın en olmadık güçlerden destek ararken bizim örgütlenme ve dünyaya açılma çabalarımızı “milliyetçilik” veya “şu veya bu ülkenin kışkırtması” diye damgalamalarını neye yoralım? Başkalarının kazandığı ve bizim kaybettiğimiz her mevzinin, her karış toprağın arkasında bizim örgütsüzlüğümüzün yattığını ve kimseden bir destek alamadığımızı görmüyor veya bilmiyorlar mı? Biz milliyetçiymişiz, kendileri ise ulusal. Allah için anlatsanıza “ulus” ile “millet” ve “ulusal” ile “milliyetçi” arasındaki farkı? Sonra Karaçay Balkarlara Çerkes kimliğini nasıl kabul ettireceğinizi? Ve “beş benzemez”i nasıl ve hangi otorite veya “zor” ile birleştireceğinizi? Şunu bilin: Yalnız “beş benzemez”i değil, 500 etnik grubu da birleştirmeye çalışsanız uluslaşma perspektifiniz olduğunda birileri size “Çerkes milliyetçisi” diyeceklerdir. Tıpkı bugün Türkiye’de “sol hareketlerin” yüzde doksanının Kuzey Kafkasya örgütlenmelerine bile “milliyetçi” dedikleri gibi! Çünkü uluslararası platformlarda bütün uluslaşma hareketleri “milliyetçi” diye nitelenir ve bu nedenle demokrat olduğundan kuşku duymadığımız Zeynel Abidin arkadaşımız da son gelişmeleri analiz ettiği yazısına “İnternette Çerkes Milliyetçiliği” başlığı vermek zorunda kalmıştır. “Çerkes=Adıge” söyleminde ısrar ediyoruz, edeceğiz! Çünkü Çerkes=Çerkesya değil veya Çerkesya’da yalnız Adıgeler yaşamıyor; ama Çerkes=Adıgedir ve Çerkesya Çerkeslerin (Adıgelerin) vatanıdır, tarihe böyle mal olmuştur. Hem RF hem de uluslararası yasalarda karşılığı vardır. Kuzey Kafkasya halklarını Çerkesler olarak tanımladığınızda Çerkesya olmaz. Çünkü yok böyle bir şey. Ama aynı şekilde her hangi bir Adıge kabilesini Adıge (Çerkes) kimliğinin dışına ittiğinizde de Çerkesya olmaz. Çünkü herhangi bir kabilenin Adıge olmadığını iddia ettiğinizde bu kabilenin toprakları üzerinde tarihi ve yasal bir hakkınız olmaz. Bu topraklara sahip olabilmek için yapacağınız tek şey, Adıge olmadığını iddaa ettiğiniz halkı küllerinden yeniden yaratmaktır. Ama “Çerkes=Adıge” söyleminde ısrarlı olmamızın bir diğer nedeni de, Çerkes kavramının Fahri Ağabey’in de anlattığı gibi “gerçekçi olmayan”; ama mümkün olduğuna inanılan “bir proje” için kullanılmış; insanlarımızın beyinlerinin dumura uğratılmış olmasıdır. Bu sorun henüz çözülmedi, taşlar yerine oturmadı. Bu nedenle “alt kimlik-üst kimlik” sevdası bitinceye, Kuzey Kafkasya Halklarının kendi ulusal kimlikleri etrafında örgütlenmeleri gerçekleşinceye kadar bu söylemimizde ısrar edeceğiz, etmeliyiz. Elbette birileri sorunu kaşıyacaktır, bunu biliyoruz. Ama bunların karşısında dik durur, irademiz sarsılmazsa hiçbir şansları yok. Çünkü tarih, uluslararası hukuk, RF yasaları ve gerçekler bizden yana. İnanıyorum ki, Fahri Abi gibi aklıselim insanların ortaya çıkıp “bu bir projeydi, ama tutmadı” diyecekleri, bizim de artık Çerkes=Adıge veya Çerkes (Adıge) demek zorunda kalmayacağımız, Çerkes dediğimizde Adıge; Adige dediğimizde de Çerkes’in anlaşılacağı günler uzak değildir. Daha düne kadar ‘Kafkasya’ veya ‘Kuzey Kafkasya’ ile yatıp kalkan birileri şimdi bu gelişmeyi engellemek, en azından geciktirmek için taktik değiştirdiler, daha aktifler. Bunlardan bazıları internette yatıp kalkıyor, hergün yeni bir grup kurup ulusal duyarlılığın artması ile arayış içerisine giren insanlarımızı zehirlemeye çalışıyorlar. Artık hepsi “Çerkes” ve “Çerkesya”cı olmuş! Kurdukları gruplarda mutlaka bir Çerkes veya Çerkesya kelimesi geçiyor. Ama savunmak veya geliştirmek için değil; altını oymak, şekilsizleştirmek için. Çerkesya’nın içine “yedi yıldız”ı işliyorlar mesela, “Çerkes” tanımına da “herkes”i. Kendilerini “Adıge...” diye isimlendirip, “kuzey kafkasyacılık” propagandası yapıyor, böylece kafalara “Kuzey Kafkasya” ile “Adıge”yi birlikte kazımaya çalışıyorlar. Veya Ubıh kartını oynuyor, Ubıhların Adıge olmadıklarını iddaa ediyorlar. Daha düne kadar Kuzey Kafkasyanın avukatlığını yapmak için şehir şehir dolaşırken her ay bir ayakkabı eskiten biri, Adıge (Çerkes) halkının örgütlenmesi ve uluslaşması için mücadele veren bir Ubıh arkadaşımıza “Ben Ubıh’ım, Adıge değilim. Sen de Ubıh’sın. Sana ne Adıgelerden?” diyerek tetiği çekmişti. “Altın bulmuş gibi” atladılar üzerine... Bunların çoğu gerici, türkçü-turancıdır veya “Türkçü-Turancılar”ın Kafkasya politikasını benimsemişlerdir. Daha dün bütün Kuzey Kafkasya Halkları aynı çatı altında toplanabilir, bir halk olabilir diyorlardı; şimdi neredeyse tamamı Adigece konuşan, “Biz Adıgeyiz” diyen, Çerkesya’nın bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine kanlarıyla, canlarıyla katılmış, önderlik yapmış ve hala bu mücadelenin her aşamasında yeralan Ubıhlar Adıge değildir” diyorlar. Son zamanlarda kendilerine “demokrat”, “bilinçli” veya “ulusal” diyen kimlerinin de aynı koroya katılmış olmaları çaresizliklerinden ve aslında aralarında ideolojik olarak pek bir fark olmamasındandır. Herkes, hatta Türkçe konuşanlar bile Çerkes olabilir, ama neredeyse tamamı Adigece konuşan; “biz Adigeyiz” diyen Ubıhlar Adıge olamazmış, değilmiş. Bunu böyle açık açık dile getiremediklerinde bile “Adigeler, Abazalar, Ubıhlar” diye yazıyor, Ubıhları Adigelerden ayırıyor; akıllarınca “Çerkes=Adige” söylemini böyle eleştiriyorlar. Öylesine çaresizler ve gözleri öylesine dönmüş ki, “biz Çerkes değiliz” diyen Karaçaylar ile Adigelari bile Çerkes kimliği altında toplayabilirken hemen hemen tamamı “biz Adigeyiz” diyen Ubıhları Adige saymayarak kendi kendileriyle ne kadar çeliştiklerini görmüyorlar. Ne tarihi belgeler ne de bugünkü gerçekler ilgilendirmiyor onları. Amaç  kafa karıştırmak! Adıgelerin (Çerkeslerin) birleşmesini engellemek! Çerkesya mücadelesini baltalamak! Dahası, uluslararası platformlarda “sönmüş ulus” veya “tarihe karışmış halk” kavramının geçerli olduğunu, “tarihin tekerleği tersine dönmez” veya “yokolan bir ulus yeniden diriltilemez” mantığıyla böyle uluslara ait toprakların ve değerlerin bugün halen üzerinde yaşayan halklara ait olacağının kabul görmesi nedeniyle; ona buna “Rusçu” veya “hain” derken gerçekte kendilerinin objektif olarak “hain” durumuna düştüklerini ve RF’nun “B planı”na su taşıdıklarını farketmiyorlar. Sağı solu; hepsi kolkola girmiş, omuz omuza bize laf yetiştirmeye çalışıyorlar. Maşallah süslü püslü laf üretmede üstlerine yok. Biz BK’yı bilmiyormuşuz; BK o değilmiş, bu değilmiş... “Kafkasyalıları  ülkede değil, ülküde birleştirmek istiyorlar”mış. Bu ülkü,  “Özgür Çerkesya” için Suriye’de ayaklanmak; “Özgür Abhazya” için Türkiye’yi yakıp yıkmakmış... Hikaye! Baktılar hayat her halkın kendi yolunda yürümesi yönünde akıyor, onlar da şimdi buna uygun konumlanmaya çalışıyorlar. Sanki Amerika’da yaşıyorlar, sanki kendileri Çerkes veya Abhaz değil! Peki arkadaş, bütün Çerkesler veya Abhazlar sizin gibi düşünse kim “özgür Abhazya”nın veya “Çerkesya”nın mücadelesini verecek? Siz kimsiniz ve kim “Çerkesya” için savaşsın da siz destek vermek için sokaklara çıkasınız? Ne uyduruyorsunuz böyle? Milleti aptal mı sanıyorsunuz? Yine birilerine göre başkalarına “Oset”, “Çeçen” veya “Abhaz” yakışıyor; ama biz Adigelere “Çerkes” yakışmıyormuş; biz kendimizi “Adige” diye adlandırmalı ve hepimiz Çerkes’in “alt”ları olmalıymışız. Niye? Anavatanda bizden başka bu kimliği benimseyen halkın olmadığını ve bütün dünyanın “Çerkesler” derken Adigeleri kastettiğini bilmiyor musunuz? Neden bu kimliği sahiplenmeyelim? Neymiş, halklar birlikte yaşamalıymış, dünya gökkuşağı gibi rengarenk olmalıymış ve her halk bir çiçekmiş... Buna itiraz eden, “kahrolsun” şu-bu diyen mi var? Türkiye’ye o dilinizden düşürmedikleri demokrasi geldiğinde, gökkuşağının her bir rengi veya her bir çiçek ne yapacak? Örgütlenmeyecek; dilini, kültürünü yaşatmak ve bunu da kendi kimliği altında yapmak istemeyecek mi? Bizim istediğimiz bundan farklı birşey mi? Başkaları çiçek de biz pıtrak mıyız? İşte Lazlar, “Karadeniz Ahalisi” olarak mı örgütleniyorlar? Öğrendikleri dil “Karadenizce” mi? Ama boşuna uğraşıyorsunuz! Karşınızda artık ya “emret komutanım” diyen ya da “salya sümük” ezilip büzülen devşirme Çerkesler (Adıgeler) yok. Biz ne istediğimizi biliyoruz: Çerkeslerin (Adıgelerin) birliği ve birleşmesi, ulusal kimliği ile örgütlenmesi, kurumlaşması, anavatana dönmesi ve tarihi topraklarında uluslaşmasıdır istediğimiz. Ve RF’nun demokratikleşmesi ile, barışçıl ve demokratik yollardan bu hedeflerimize ulaşabileceğimizi biliyoruz. Bu amacımıza ulaşıncaya kadar yürümeye devam edeceğiz, hiç bir güç bizi durduramayacak.  Ve çok yakında ayak seslerimizi daha güçlü duyacaksınız...  
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks