
2 gündür sosyal medyada bir haber dolaşıyordu.
Mıyekuape’de bir ırkçı-hasta, kendi çektiği sesli ve görüntülü bir videoda Adığe Cumhuriyeti’ndeki Çerkeslere, Ermenilere… Rus olmayan topluluklara hakaret ediyor.
Bu videoyu sosyal medyada paylaşmış.
Bunun üzerine Mıyekuape’de yaşayan bir grup genç bu adamı bulmuş ve “özür dilemesini” istemiş. Bunu yaparken, neden-nasıl bilmiyorum, ama şiddet de kullanmışlar.
Böyle örneklere çok şahit olduğum için, hemen gençleri neden böyle yaptılar diye yargılamadım. Çünkü sen gerçekten sadece konuşmak istersin, ama adam yine hakaret edebilir, hatta saldırabilir ve karşılık vermek zorunda kalırsın...
Bu olayın haberini yaptık. Çünkü haber değeri var.
Hatta bizim yıllardır anlattığımız ve kamuoyunu uyardığımız bir konunun tipik bir örneği.
Evet yıllardır anlatıyoruz: “Dünyada milliyetçilik yükseliyor ve bir üçüncü dünya savaşı yaşanıyor. Bu, bize de mutlaka yansıyacaktır” diyoruz.
Kurumlarımızı bu konuda ideolojik-siyasi ve psikolojik olarak hazırlanmaya, toplumumuzu eğitmeye çağırıyoruz. Ama nafile!
Bakın bütün dünya, savaşa hazırlanıyor. Savaşa hazırlık demek, sadece silah üretmek veya almak; orduları büyütmek değildir. Bundan daha da önemlisi; vatandaşlarını savaşa hazırlamaktır:
Bir düşman, hatta düşmanlar yaratmak, insanlara “bu düşman/lar bizi bölecek-parçalayacak, yok edecek” inancı vermektir.
Yani psikolojik savaştır.
Bunu, bugünlerde bütün dünya yapıyor. Rusya da yapıyor! Bunun sonucu olarak mesela metropollerde “yabancı” düşmanlığı büyüyor ve “yabancı”lara fiziksel saldırılar oluyor.
Rusya Federasyonu’nda sorun daha ciddi. Çünkü Rusya, savaşın bir tarafı. Hem dünyadaki Rusya ve Rus düşmanlığını muhattabı, hem de kendisi “5. Kol”, moda tabirle “Yabancı Ajan” diyerek savaşı eleştirenleri, demokratik-ulusal hak ve özgürlüklerini talep edenleri, hatta insan hakları savunucularını bile düşmanlaştırıyor.
Bu nedenle Rus toplumunda “Rus olmayanlar potansiyel ayrılıkçı-düşman” algısı yerleşiyor.
Fazla uzağa gitmeyin: Türkiye’de de bir dönem Kürtçe şarkı söyleyenlere bile saldırmadı mı birileri? Veya “Kürtlere kız vermem, Kürt komşu istemiyorum” demediler mi? Sokaklarda linçler yaşamadık mı?
Şimdi bütün dünya bu paranoyak ruh haline girmek üzere…
Biz asla, vatanımızda böyle şeyler yaşanmasını istemiyoruz. Yaşanmasına sevinmiyoruz. Bunları şimdiye kadar yazdığımız onlarca yazıda da görebilirsiniz.
Ama bunların yaşanacağını da biliyoruz ve toplumu uyarıyoruz!
Kafamızı kuma gömerek “önlem alamayız”!
Daha öncede, mesela “Kuzey Kafkasya’da kadına şiddet” haberlerimizden rahatsız olanlar vardı. Halbuki haberler zaten vatandaki kurumlar-yayın organları tarafından yapılmıştı.
Ve Kuzey Kafkasya’da “Kadına Şiddet”, dünyanın diğer ülkelerinin çoğundan daha az da yaşansa, bir gerçekti. Haber, yalan değil ve haberi yapanlar, “daha az” olmasını yeterli görmüyor, hiç yaşanmasın istiyorlar.
Ama “olmaz” dediler birileri, “vatanı kötüleme!
Nazım Hikmet’in “Be hey Berkeley” şiiri geliyor aklıma, sen görmeyince ve göstermeyince onlar yok mu olacak? Çözüm, görmemek, duymamak; göstermemek, duyurmamak mı?
Berkeley gibi, kafamıza saksı düşünce mi anlayacağız “maddenin” var olduğunu?
Artık herkesin elinde bir telefon var ve herkes, her an bu telefon sayesinde dünya ile iletişim kuruyor, bilgiye ulaşıyor. Saklamak, gizlemek ve yalan söylemek çözüm değil.
Üzerinde konuşmak, anlatmak gerekiyor.
Sosyal medyadaki son tartışmaları izleyenler görmüştür, bazılarının ne hallere düştüklerini. Kanada, ABD, Avustralya, Almanya… 100, 200 yıl önceki “soykırım suçları” nedeniyle özür dilediler. Bazıları tazminat ödüyor. Ama onlar, “1945’ten önceki suçlar yargılanamaz”, “Rusya’ya kimse zorla bir şeyi kabul ettiremez” diyorlar.
Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’i soykırım yapmakla suçluyor ve yargılanmasını istiyor. Dün 5 ülke İsrailli 2 bakan hakkında yaptırım uygulama kararı aldı. Ama onlar "bu kararların hukuki bir değeri yok" diyorlar.
Bu kararlar elbette “hukuki” değil; ama zaten önce siyasi irade tavır alır, sonra hukuki kararlar alınır. Ve siyasi kararlar, yaptırımlar da önemlidir. Hatta siyasi irade daha önemlidir; çünkü hukuku, yasaları yapan siyasi iradedir.
Bu nedenle, Türkiye yıllarca ABD başkanlarının 24 Nisan’da ne söyleyeceğini pür dikkat bekledi. Bütün ülkeler BM'in veya Avrupa Parlamentosu’nun alacağı kararları etkilemeye çalışıyorlar.
Yine bu nedenle, 1997 ve 1998’de Dünya Çerkes Birliği 3 kere BM’e Çerkes Soykırımını anlattı.
Bunlar tabii ki könjonktürel. Ama zaten ilkesel kararlar da ancak konjonktür uygunsa, “doğru zamanda” hayata geçirilebilir.
Peki bu kararlar bağlayıcı mı? Bir ülke alınacak kararı “ben tanımıyorum” diyebilir mi? Diyebilir tabii. Ki, diyorlar da. Veya o kurumlardan çıkıyor, alınacak bir kararı veto ediyorlar.
Ama siyasi mücadele böyle bir şey işte. Şak deyince tak diye olmuyor!
Sorunlar inkar edilerek çözülmez. İnkar, “bakın bunların bir şey yapmaya, bir şeyi değiştirmeye niyetleri yok” diyenlerin elini güçlendirir.
Bu nedenle, eğriyi, doğruyu dürüstçe ortaya koymalı ve bunların üzerinde bir çözüm bulmalıyız.
Bakın Paşinyan, başta Türkiye olmak üzere komşuları ile sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bunu yaparken, soykırımı inkar etmiyor, "soykırım önceliğimiz değil” diyor. Nedenlerini anlatıyor.
Böyle açık, dürüst olmak lazım.
Batı, Rusya Federasyonu ile bir hesaplaşmaya-çatışmaya girdi. Ne zaman, nasıl biter, kime ne kadar zarar verecek, kim ne kazanacak bilmiyoruz.
Vatanda yaşayan arkadaşların hassasiyetlerini anlıyoruz ve onların kılına zarar gelmesini istemiyoruz. Savaşın veya bir çatışmanın Çerkes halkına verebileceği zararın, elde kalan kazanımlarımızı da kaybedebileceğimizin farkındayız.
Ama dün “Suriye’de savaş çıkacak” dediğimizde, “provokasyon yapıyorsunuz, biz Suriye’deki akrabalarımızla, dernek başkanıyla her gün görüşüyoruz, yok öyle bir şey” diyenlerin, nasıl bu savaşa hazırlıksız yakalanmamıza neden olduklarını da biliyoruz.
Ukrayna savaşını önceden duyurup, hazırlık yapalım, dediğimizde, kulaklarının üzerine yatanları… Gazze’de savaş başlayınca yaptığımız uyarıları duymayanları… Suriyeli gençler, “biz vatana dönmek istiyoruz” diyerek video ile seslerini duyurmaya çalışırken, “burada böyle bir talep yok” diyerek kamuoyunu yanıltanları da biliyoruz.
Hep “biz burada yaşıyoruz, siz bizden daha mı iyi bileceksiniz” dedilerdi. Şimdi de “biz burada yaşıyoruz” diyorlar. İyi, orada yaşıyorsun. Ama bu senin oradaki herşeyi bildiğin ve doğru yorumladığın anlamına mı geliyor?
Adığe Cumhuriyeti Adığe Xase’si güzel bir açıklama yaptı. Hem provokatörü teşhir etti, hem de gençlere sahip çıktı. Ve bundan sonrası için uyardı. Biz de uyarıyoruz:
Bir Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor. Ve bu savaşın, topyekün bir savaşa dönüşme ihtimali var. Rusya Federasyonu bu savaşın taraflarından biri. Bu nedenle, savaş bizi de etkiliyor ve etkileyecek.
Federasyonumuzun, tek gündemi bu olmalıdır.
Hatko Schamis
11.06.2025




